KENDİNE YOLCULUK
ANKA KUŞU (SİMURG' UN HİKAYESİ)
"Dibe vurmadan yüzeye çıkılmaz." Dibe vuran insanlara umut vadeden bu güzel sözden sonra, insanın kendine güveni gelir ve o güvenle Zümrüd-i Anka kuşu gibi küllerinden yeniden doğacağına inanır. Ben öyleyim. Nesiller boyu anlatılan masalda ki bu kuşun varlığını işaret eden ögelere inanmışımdır: Belki çocukluğumun hayal dünyasını süslediği için, belki de inanmak istediğim için.
Cahit Ülkü' nün "Suların Getirdiği Padişah-II.Selim" adlı kitabında anlatılan, Zümrüd-i Anka Kuşu masalını okurken çocukluğumun o güzel günlerine döndüm: Masalı, sadece masal olduğu için dinleyen.Oysa, bu masalın derin anlamlar içerdiğini, almasını bilenler için önemli mesajlar verdiğini ve masalın sembolize ettiği şeyleri (bilgi, hayret, kibir, aşk, özlem, hırs, şüphe,ölüm, doğum, kendine güven) yetişkinliğimde fark edebildim.Tabii daha önceleri sadece dinlediğim bu masalı ilk kez okuduğumda.
Masal şöyle:" Farsçada Zümrüd-i Anka Kuşu' nun adı Simurg' dur. Ravilere göre Simurg' un yuvası, etekleri bulutların üzerinde olan Kaf Dağı' nın zirvesinde bulunan en yüksek ağaçta, yani "Bilgi Ağacı"nın en üstteki dalındaymış.Simurg' un bilgi ağacında yuvasının olmasının nedeni; dünyanın yıkılışına üç kez tanıklık ettiğinden, çok yaşadığından tüm zamanların bilgisine sahip olmasıymış. Başı insana benzer, gökkuşağındaki ve dünyadaki tüm renkleri kanatlarında taşırmış. Simurg öleceği zaman, üzerinde tünediği ağacı, sonra kendini yakar, ardından da küllerinden kendini ve ağacını yeniden yaratırmış. Her ölümün doğum, her doğumun da ölüm olması gibi...
Kuşlar, Simurg' un kendilerini her türlü felaketten kurtaracaklarına inanırlarmış ve her terslikte Simurg' u çağırmak isterlermiş.Ama aralarındaki güngörmüş kuşlar, ufak tefek sıkıntıları çözmek için her sıkıştıklarında Simurg' u çağırırlarsa bir gün gerçekten ihtiyaç duyduklarında Simurg' un gelmeyeceğini söyleyerek onları yatıştırırmış. Derken öyle bir an gelmiş ki terslikler, kötülükler, adaletsizlik son raddeye varmış; kin ve nefret sevgiyi yok etmiş; bilgisizlik çalışmaları durdurmuş, yalan doğruların önüne geçmiş, ansızın kuşlar dünyasını kaplayan hırs ve şüphe herkesi birbirine düşürmüş! Daha kötüsü kuşların Simurg' a olan inançları kaybolmuş, çağırdıkları halde gelmeyen koruyucularının aslında var olmadığını yüksek sesle söylemeye başlamışlar. Tam da bu sırada, kendilerine benzemeyen bir kuş görmüşler.Kuşun gagasında Simurg' un kanatlarından bir tüy varmış.Kuşlar şaşırmışlar, çünkü tüy olduğuna göre Simurg gerçekten varmış! Kuşlar haberciye Simurg' un neden gelmediğini sormuşlar. Haberci, Simurg' un ancak kendisine varana görüneceğini ve yardım edeceğini söylemiş. Bunun üzerine kuşlar haberciden kendilerini Simurg' a götürmelerini istemişler. Haberci kuş kabul etmiş ama onları uyarmış: Simurg' a varmak cesaret, fedakarlık, istek, dayanıklılık ve kararlılık gerektirir. Ayrıca, yeri geldiğinde Simurg nasıl kendini yakıp küllerinden yeniden doğabiliyorsa, onlar da böyle bir yanışı ve yeniden doğuşu göze almalıymışlar.
Kuşlar kabul etmişler ve hep birlikte yola koyulmuşlar. Başta hepsi gayretliymiş; çetin vadilere yaklaştıkça sürüyü sessizlik sarmış, artık başlangıçtaki gibi coşkulu değillermiş. Eskiye özlem duymaya başlamışlar ve dedikodular duyulur olmuş: Bu yolculuk bitmeyecek, Simurg bulunmayacaktır diye. Bülbül gülü özlemiş dönmüş, kartal, kuşlardan bir kuş olmayı içine sindirememiş dönmüş. Kaz, "aşk denizi" ni geçerken suya dalmış, çıktığında sürünün izini kaybetmiş.Kimi hastalanıp ayrılmış sürüden, kimi geçtikleri vadinin güzelliğini seyrederken yolunu kaybetmiş.Bazıları ise,"hayret vadisi"nde gördükleri karşısında sonsuza dek bu güzelliği seyretmeyi seçmişler.
Kısacası, vadiler aşıldıkça kuşların da sayıları azalmış; Kaf Dağı' na vardıklarında göğü kaplayan o inançlı sürüden geriye yalnızca otuz kuş kalmış. Kaf Dağı' nda ki" Kutsal Yer"e vardıklarında, Bilgi Ağacı'na asılmış otuz parlak levha görmüşler. Bu levhaların hepsinin altında aynı söz yazılıymış: "Kendinize hoş geldiniz!" Levhalara yaklaşıp baktıklarında onların aslında birer ayna olduklarını ve orada gördüklerinin de kendileri olduklarını anlamışlar. Bir anda sırrı çözüvermişler; Farsçada "si"nin otuz, "murg"un ise kuş demek olduğunu fark etmişler! Yani simurg" otuz kuş " demekmiş. Belki de o zaman, gerçek yolculuğun kendine yapılan yolculuk olduğunu ve o zaman bekledikleri kurtarıcının aslında kendileri olduğunu anlamışlar. Bunu idrak ettiklerinde de; yıllarca taşıdıkları, var olduğunu sandıkları kimlikleri alev alıp yanmış. Bilgi Ağacı da onlarla birlikte yanmış. Ta ki küllere dönüşene dek..."
Gülün özlemine dayanamayan bülbülü, kibirli kartalı, aşkın gözünü kör ettiği kazı, gördükleri karşısında hayrete düşüp sonsuza dek bu güzelliklerle yaşamayı seçen kuşları seçimlerinden dolayı korkaklıkla, kararsızlıkla suçlayabilir miyiz? Ya da cesaret ve azimle yola devam eden kuşların kurtarıcılarına ulaştıklarını sandıkları anda aynada kendilerini görmeleri karşısında duydukları hayal kırıklığını hissedebilir miyiz? Veya yeniden doğabilmek için, kendini yakan bir anlamda geçmişini yakan Simurg' u, cesaret, istek ve kararlılığından dolayı yüceltebilir miyiz? Zor günlerde, ihtiyaç duyulduğunda yardım alınacak, bizi kurtaracak bir kurtarıcının olmadığını; çarenin yine kendinde olduğunu düşünüp rahatlamalı mıyız? Cevaplar sizin seçiminizde tabii ki. Seçimlerinizden dolayı sizi yargılama hakkının hiç kimsede olmadığını unutmayın ve özgür iradenizi kullanmaktan çekinmeyin!
İşte! Doğuya özgü masalları bu yüzden seviyorum; masalın içinden herkes istediğini alır, işine geldiği gibi kullanır.