21 Şubat 2018 Çarşamba




Bir küçük kara parçasından denizler hakimiyetine
HOLLANDA SÖMÜRGE İMPARATORLUĞU
(1600-1800)


Endonezya Prensi Dipo Negoro'nun Hollanda Generali De Kokck'a teslim oluşu - Nicolaas Pieneman'ın tablosu

Bugünün dünyasını anlamak için düne bakmak gerekir. Daha doğrusu, bugünü dünden hazırlarız, yarını da bugünden. Bu tespit yalnızca insanlar için  değil, devletler için de geçerlidir.  Özellikle coğrafi keşiflerin başladığı 16.yüzyıl ve sonrasında deniz gücünü elinde bulunduran ülkeler, tarihi şekillendiren sömürge imparatorluklarını dünyanın en ücra köşesine kadar genişletmişler ve yaşadığımız yüzyılın "siyasi coğrafyasını" oluşturmuşlardır.

Hollanda ile ülkemiz arasında bugünlerde yaşanan diplomatik gerilim nedeniyle, Hollanda'nın sömürge geçmişini ve günümüz dünyasına etkilerini anlayabilmek için Hollanda Sömürge İmparatorluğunu yazmaya karar verdim. Çünkü Hollandalıların sömürgeciliği, diğer sömürgeci devletlerden farklıydı: Felemenk genişlemesi, askeri bir fetih hareketi değildi. Başlıca amacı ticariydi. Yani Hollandalılar, sömürgecilikte silahtan ziyade ticari zekalarını kullandı. Bir anlamda, sömürgeler elde etmede kurnazca davrandılar diyebiliriz.

İşte bugününü, dünden hazırlayan devletlerden biri Hollanda Sömürge İmparatorluğu'ydu. İspanyolların ve Portekizlilerin doğudaki sömürgelerinden getirip Avrupa pazarlarına dağıtmada uzmanlaştıkları karlı egzotik mallardan mahrum kalan Hollandalılar, "Madem mallar bize gelmiyor, o halde biz mallara gideriz!" diyerek yola koyuldu. Haritalarında işaretli rota, bu malların üretildiği toprakları; Doğu Hind'deki Baharat Adaları'nı gösteriyordu. İyi de Hollandalıları sert kuzey denizi rüzgarlarına karşı yelken açmaya, maceraya ve bilinmezlere yol almaya iten neydi?

Hollanda'nın Kısa Tarihi

Hollanda, 1550'li yıllara kadar Avrupa'nın kuzeyinde küçük bir ticaret ülkesiydi. Toprakları İspanyollar, Avusturyalılar ve Burgonyalıların hakimiyeti altındaydı. Ama bu durum çok uzun sürmeyecekti. Hakim güçlerle aralarındaki mezhep farklılığından dolayı, William van Oranje önderliğinde ayaklanan Hollandalılar, özellikle ülkenin kıyı şeridinde İspanyol donanmasına zor anlar yaşattı. Kısa zamanda yedi ayrı Flaman bölgesi bir araya gelerek ve İspanyolların o dönemdeki baş düşmanı İngiltere'yi de yanlarına alarak kıran kırana bir dizi deniz savaşına girişti. Yıllara yayılan bu deniz savaşları sonunda Hollandalılar 1648'de İspanyolları topraklarından çıkardılar ve dünyanın sayılı deniz güçlerinden biri olarak uluslararası sahnede yerlerini aldılar.

"Peyniri, yel değirmenleri, bisikletleri, laleleri ve Holştayn inekleri ile meşhur Hollanda'ya Osmanlılar, Felemenk (Flaman Ülkesi) derdi. Flamanlar bir Cermen kavmidir. Avrupalılar ise, Alçak Ülkeler (Fl. Nederland, İng. Netherlands, Alm. Niederlande, Fr. Pays-Bas) diye anar. Zira ülkenin büyük kısmı deniz seviyesinden aşağıdadır. Kanallar ülkesidir. Fransız işgalinde kanal kapaklarını açarak işgalcileri suya boğmuş ve vatanlarını kurtarmışlardır. Deniz kıyısına yapılan setler sayesinde çok toprak kazanılmıştır. Eskiden Aşağı Lotharingia denen ülkeye  XI. asırda Hollanda kontu hakim olunca, Hollanda tabiri ortaya çıktı." *

Kuzey Avrupa'nın bu denizci milleti, coğrafi keşifler çağına rastlayan bağımsızlık sürecinde denizciliğe sarıldı ve bunu sadece düşmanı ülkeden kovmak için değil, aynı zamanda dönemin diğer egemen güçleri gibi, dünyanın bilinmeyen zenginliklerinden pay kapmak amacıyla da kullandı.

İlk Felemenk seferi ünlü Hollandalı kaşif ve denizci Cornelis de Houtman tarafından 1595-1597'de gerçekleştirilir. Deniz sevdalısı maceraperest bu adam, Lizbon'da adeta casusluk yaparak elde ettiği haritaları kullanarak yola çıkar ve Java Adası'na ulaşır. Bu ilk seferin ardından kurulan irili ufaklı donanmalarla doğudan batıya zenginlik akacak ve Hollanda ile Doğu Hind arasındaki baharat rotası vızır vızır işleyecektir.


Hollanda Doğu Hindistan Şirketi'nin gemisi.

Hollandalıların bu uzak diyarlara geliş amacı ticaret yapmak olduğundan bölgenin egemen güçleri olan Portekizlilerle askeri kapışmalardan kaçınılarak, bunun yerine uzaktaki adaların prensleriyle ticaret antlaşmaları imzalanıyor, hedefteki ülkelerin liman şehirlerinde ticaret ofisi kuruluyor, bazen de küçük bir birlik, oraları denetlemesi için bölgede bırakılıyordu. Böylelikle olası bir işgal operasyonunun astronomik maliyetinden kaçınılıyordu. Felemenkler geniş ve hantal İspanyol ve Portekiz donanmalarının arasından, genellikle silah kullanarak değil, mali güçleri, yön bulma ve denizcilik teknolojisindeki üstünlükleri ve ticari zekaları sayesinde sıyrılıyorlardı.

Kendi ordusu olan şirket: VOC

Onyedinci yüzyılın ilk yıllarında başlayan bu ticari atılım, sadece Hollandalılar ile diğer "yelkenli sömürgeciler" arasında değil, aynı zamanda Felemenkler arasında da rekabet doğurmuştu. 1602'de Hollandalı devlet adamı Johan van Oldenbarnevelt, birbiriyle çekişen Hollandalı tüccarları bir çatı altında toplayarak, İngilizlerin 1600'de yaptıklarına benzer şekilde, Hollanda East India Şirketi'ni (VOC) kurdu. Bu şirket Felemenk devletinin kendisine verdiği büyük yetkiyle, Amerika'nın batı sahillerinden Afrika'nın doğu kıyılarına kadar uzanan bölgede büyük bir otonomi kazandı. Antlaşmalar imzalayabiliyor, asker yetiştirip barındırıyor ve kurduğu ordu sayesinde, ticari açıdan uygun gördüğü topraklarda hakimiyet kuruyordu. Özetle, Hollandalılar ticaret yaparken silahlı gücü de el altında tutarak bu alanda belki de bir ilki gerçekleştiriyor, VOC ile sömürgecilikte "profesyonelleşmenin" temellerini atıyorlardı.

1590'lardan bu yana İspanyolların pastasına ortak olmaya çalışan Felemenkler, Batı Hindi'nde de rakiplere karşı planlı programlı bir askeri yapılanmaya gitmiş ama mümkün oldukça çatışmadan kaçınmış, işleri ve sorunları ticaret diliyle çözmeye çalışmıştı.

İber Yarımadası'nın limanları kendilerine kapatılmış olan Felemenkler, ünlü yiyecekleri haring (bir tür çiğ balık) için Windward Adaları'ndaki tuz kaynaklarına, Brezilya ve  Guyana ile ticaret yapabilecekleri mekanlara ve kürk için de Kuzey Amerika'nın doğu kıyılarına yöneldiler. 1620'lerde çok sayıda özel girişim, Hollanda Batı Hind Şirketi (GWC) etrafında toplanmıştı. 

Hollandalılar, işgal ettikleri Brezilya topraklarında sıkıntılar yaşamaya başlayınca, fethedilen yerler Portekiz'e geri verildi. Felemenk özel girişimcilerinin faaliyetleriyse 1621'de GWC çatısı altında birleşmiş ve New Netherlands (Yeni Hollanda) adında, merkezi Manhattan adasındaki New Amsterdam (ki sonradan günümüzün New York'una dönüşecektir) olan bir Felemenk kolonisi kurulmuştu. 1664'te İngilizlerin kontrolüne geçene kadar New York, Hollandalılara aitti.

Felemenklerin ticari gücü, 18. yüzyıldan itibaren yavaşlamaya ve İngilizlerin gölgesinde kalmaya başladı. 1780-1784 yılları arasındaki Dördüncü Felemenk-Anglo Savaşı'nda Felemenkler büyük kayıplar verdi ve sömürgelerini İngilizlere devretmek zorunda kaldılar.

Belçika'nın Doğuşu

1815 Viyana Kongresi'nden sonra İngilizler, ele geçirdikleri kolonileri geri vermeye niyetlendiler; ancak daha sonradan, o dönemdeki baş düşmanları Fransa'ya karşı tampon bölge olması amacıyla, İngiltere'ye bağlı yeni ve daha geniş bir Hollanda Krallığı oluşturmaya karar verdiler. Güney Hollanda eyaletleri de bu krallığa dahil edildi. Böylelikle krallığın sınırları iki katına çıkarılmış olan Hollanda Kralı I. Willem, Seylan da dahil olmak üzere Hindistan'daki iş hanları, Cape eyaletleri ve Batı Afrika'daki sömürgeleri İngiltere'ye devretmeye razı oldu. Buna itiraz eden Güney eyaletleri, bir süre sonra ayaklanarak bağımsızlıklarını ilan etti. Böylelikle tarih sahnesine "Belçika" adında yeni bir devlet çıkmış oldu. Bu yeni durum, Doğu ve Batı Hind adalarıyla Surinam'ın Felemenklerin elinde kalmasını sağlayacaktı.

II. Dünya Savaşı sırasında Japonlar, 1942'de Hollanda Doğu Hindi'ni istila etti ve Hollandalı sömürgeciler, Japonlar tarafından çalışma ve toplama kamplarına hapsedildi.

II. Dünya Savaşı'nın sonlarına doğru Japonya'ya atılan atom bombalarıyla işgal gücü devre dışı kalınca, Endonezya bağımsızlığını ilan etti. Doğudaki kolonilerinden zorla çıkartılan Hollanda, batıdakilerle bağlarını kendisi gevşetti ve onları içişlerinde serbest bırakan bir yasa çıkardı. Bir süre sonra Surinam bağımsızlığını ilan etti. Karayipler'deki diğer koloniler, Hollanda Birleşik Krallığı'nın yüksek otonomiye sahip bir parçası olarak kalmaya karar verdi.

Hollandalıların denizler üzerindeki hakimiyetlerine dayalı imparatorlukları, macera heyecanı, keşif merakı ve ekonomik güdülerle başlamış, kısa zamanda dünyanın dört bir yanına yayılmış, ama denizlerdeki diğer rakipleri İspanyollar ya da Portekizlilerinki gibi bir haçlı imparatorluğu olmamıştı.

Hollandalılar, İngiliz, İspanyol ve Portekizlilerin paylaştığı dünya kaynakları pastasından kendilerine düştüğüne inandıkları payı kapmaya çalıştılar. Dünyanın tüm dengelerini değiştiren II. Dünya Savaşı'ndan sonra, diğer Avrupalı emperyalist güçler gibi sömürgelerini terk etmek zorunda kaldılar. Geride çok kültürlü bir toplum, Brezilya'dan Japon Denizi'ne, Endonezya'dan Güney Afrika'ya uzanan tarihi bağlar ve sömürgeci bir geçmiş bıraktılar. Sömürgeleri gitti, denizcilikleri baki kaldı. Avrupa'nın en büyük, dünyanınsa ikinci büyük limanı olan Rotterdam'ın Hollanda'da olduğunu düşünürsek...



BONUS:
1- 1585- 1702 yılları arasındaki dönem Hollanda'da "Altın Çağ" olarak adlandırılır. Bu dönemde Hollanda bilim, ticaret ve sanat dallarında dünyanın en gelişmiş ülkelerinden biri olmuştu. Hollandalı ünlü ressamlar Rembrant ve Rubens de Altın Çağ'ın parlak isimleridir.

2- Hollanda İmparatorluğu, köleliği 1864'e kadar sürdürdü. Bu süre içinde 600 bin Ganalı köle olarak kullanıldı. 1650'de Hollanda, Avrupa'daki köle ticaretinin merkeziydi.

3- Hollanda kraliyet ailesinin simgesi olan turuncu renk, ülkenin kurucu babası Willem Van Oranje'nin İngilizcede portakal manasına gelen Orange kelimesini çağrıştıran soyadından gelir. Ülke bayrağı kırmızı, beyaz ve mavi olsa da turuncu, halk tarafından da benimsenmiş ve ulusal sembol olarak kabul edilmiştir.


Kaynaklar:

* www.ekrembugraekinci.com
** Ali Çimen - tarihi değiştiren imparatorluklar, Popüler Tarih (s: 347-363)

Görseller, ekrembugraekinci.com'dan alınmıştır.


15 Şubat 2018 Perşembe




HAFIZASI EN İYİ HAYVAN HANGİSİDİR?


Derler ki; "Hafıza-i beşer nisyan ile malüldür." Yani "İnsan hafızasının eksikliği(hastalığı) unutkanlığıdır" ve "Unutkanlık insan halidir" anlamında kullanılan bir sözdür bu. Hafızanın yalnız insana özgü olduğunu düşünürüz. Oysa, son yıllarda yapılan araştırmalar gösterdi ki hayvanların da hafızaları varmış; insanlarınki kadar gelişmiş olmasa da. Hafızası en iyi hayvan hangisidir peki? Denizaslanıymış. Şaşırdınız değil mi? Hafızası güçlü olan kişiler için söylenen  "fil hafızalı" sözü geçmişte kaldı. Artık "denizaslanı hafızalı" deme zamanı. :) Şöyle ki:

İnsan dışındaki canlılar içinde en iyi hafızaya sahip olan hayvan denizaslanıdır. Makak maymunu ve şempanze de dahil olmak üzere diğer pek çok memelinin etkileyici uzun süreli hafızaları vardır, ancak denizaslanlarının hafızası hepsininkinden üstündür. 2000 yılında California'da Rio isimli dişi bir denizaslanı harfler ve sayılardan oluşan karmaşık bir gösteri numarasını --hem de öğrendikten tam on yıl sonra -- hatırlayarak hayvan hafızası rekorunu kırmıştır. Seksenli yılların ortasında resus maymunları için tasarladığım hafıza modeline (Vorta ve Rheaume, 1986) garip bir biçimde benzeyen bir model kullanan deniz biyologları (Kastak ve Schusterman, 2001), denizaslanlarına belirli jest ve mimik işaretlerini nesnelerle (beysbol sopaları, toplar, halkalar, vs.), niteleyicilerle (büyük, küçük, siyah, beyaz, vs.) ve eylemlerle (bir şeyi alıp getirmek, kuyrukla dokunmak, paletle dokunmak, vs.) ilişkilendirmeyi öğrettiler. Örneğin, en basit 'tek nesneli' eğitimde KÜÇÜK/SİYAH/HALKA/KUYRUKLA/DOKUN işaretlerinin verilmesiyle denizaslanı havuzdaki diğer nesneleri pas geçerek küçük siyah halkaya kuyruğuyla dokunurdu. *

Ayrıca yapılan çalışmalar, denizaslanlarının mantıklı düşünme yeteneğine sahip olduklarını göstermiştir. Deniz biyologları, denizaslanlarına kendi oluşturdukları yapay işaret dilini öğretirken komut ve hareketleri çok kolay bir şekilde öğrendiklerini keşfettiler. Bu hayvanlar, mantıklarını kullanarak karar verme yeteneklerine sahipler. Örneğin; a=b ve b=c ise a=c şeklinde çıkarımlar yapabilmektedirler. **

Biz insanları hayvanlardan ayıran özellikler olan bilişsel, duygusal ve algısal yeteneklerimizin en farkında olan canlı türü  olmamız, dünyada tek olduğumuz anlamına gelmez. Çünkü bu özelliklere sahip tek canlı türü değiliz. Yapılan araştırmalar gösteriyor ki, hemen hemen her hayvan bu yetilerden bir kısmına sahiptir. 



Kaynak:
* Jeffrey Moore, Sinestezya - Dr. Vorta'nın Notu, s:201)
** onedio.com




2 Şubat 2018 Cuma




 MAHMUTBEY CAMİİ / KASABA KÖYÜ /KASTAMONU



Mahmutbey Camii, Kastamonu ilinin kuzeybatısında, kente 18 kilometre uzaklıkta Daday ilçesi yolu üzerindeki Kasaba Köyü'nde  yer alır. 

1366 yılında Candaroğulları Beyliği hükümdarı Emir Mahmut Bey tarafından Cuma Camii olarak yaptırılmıştır. Dış duvarları moloz taştan yapılan caminin içi tamamen ahşap olup yalnızca mihrap kısmında alçı kullanılmıştır.

Caminin ahşap çatısı bindirme tekniğinde yapılmış ve hiç metal çivi ve herhangi bir aksam kullanılmamasıyla Türkiye'deki ender örneklerden biridir.

Caminin göz alıcı ve en önemli öğelerinden biri de Ankaralı Nakkaş Mahmut oğlu Abdullah tarafından yapılan kapısıdır. Türkiye'de çok az örneği bulunan bu kapının orijinali güvenlik nedeniyle Kastamonu Etnografya Müzesi Liva Paşa Konağında bulunurken, orijinali yerine Kastamonu'nun en eski ahşap oymacılık ustalarından Hikmet Değirmencioğlu tarafından yapılan benzeri yerleştirilmiştir.

Cami içindeki tüm ahşap yüzeyler kökboyasıyla kalem işi süslenmiş ve tüm bu süslemeler hala orijinal haliyle durmaktadır. 

UNESCO Dünya Miras Merkezince yapılan değerlendirme sonucunda Kasaba Köyü Mahmutbey Camii Dünya Mirası Geçici Listesi'ne girmeye hak kazanmıştır. *




Minare orijinal değildir.

Caminin kapısı
















Fotoğraflar: by........Gülden KAYA (Teşekkürler arkadaşım; bu eşsiz camiyi gezerken, hem yanımda olup mimari bilginle beni aydınlattığın hem de bu güzel fotoğraflar için.)

* kastamonukultur.gov.tr