26 Mayıs 2022 Perşembe

 



BOĞAZKÖY / HATTUŞA ANTİK KENTİ



2012 yılında gezip gördüğüm, tarihte bilinen ilk yazılı antlaşma olan ve Hititler ile Mısırlılar arasında imzalanan "Kadeş Antlaşmasının" imzalandığı bu kadim toprakları, Hititlerin başkenti Hattuşa'yı, 24 Mayıs 2022'de yani tam on yıl sonra yeniden ziyaret ettim. Gördüğüm kadarıyla, hala iyi korunmuş durumda. Dilerim bu iyi koruma devam eder; insanlık tarihi açısından. Hattuşa Antik Kenti, ülkemiz sınırları içerisinde bulunsa da, bu eski uygarlık tüm insanlığa ait. Bunun içindir ki,  Çorum'daki Hattuşa Antik Kenti, UNESCO "Dünya Kültür Mirası" ve "Dünya Belleği" listelerindeki tek antik şehir unvanıyla yer almaktadır.

Ana yoldan ayrılıp, Çorum'un Boğazkale ilçesini geçtikten sonra antik kent girişindeki gişeden bilet aldık. Aracımızla antik şehre girmeden önce, orada incik boncuk satan yaşlı bir adam bize rehberlik yapabileceğini söyledi ve başladı ezberlediklerini anlatmaya. Tarihe meraklı olan ben ezberlenmiş bu bilgileri dinlerken sıkıldım ve rehbere ihtiyacımız olmadığını, rehberliği kendimin yapacağını söyledim ve aracımızla şehir turuna başladık. Adamcağızı rehberlik karşılığında alacağı iki yüz TL'den de etmiş oldum. :( Buna rağmen bizi uyardı; hemen yola çıkın. Gökyüzünü parmağıyla işaret ederek, bakın karabulutlar yaklaşıyor, yağmur gelecek, diye. Anadolu insanının bu saf ve temiz yüreğini seviyorum ya.

Büyük tapınağa vardığımızda yağmur yağmaya başladı. Sanki gökyüzü delinmiş, yeryüzüne bardaktan su boşaltıyormuş gibi hem de. Şemsiyelerimizi açarak dilek taşına kadar yürüdük. Antik kent içinde Büyük Tapınak bölgesinde yer alan koyu renkteki ve küp şeklindeki kaya parçası halk arasında "Dilek Taşı" olarak nitelendirilmekte. Şimdiye kadar bu taşın, nereden ve nasıl geldiği ya da getirildiği çözülememiş. Arkeologlar, taşın herhangi bir özelliğinin olmadığını, bölgede bulunan taşlardan biri olduğunu, taşın cinsinin serpentinit ya da nefrit (yeşim taşı) ve yekpare olması nedeniyle dikkat çektiğini söylüyorlar. 



Şiddetli yağmur altında fotoğraf çekmek zor oldu ama yine de çekebildiklerimin en iyilerini paylaşacağım. 

Arabaya bindiğimde sırılsıklamdım. Bari yeraltı tüneline girip yağmurdan kurtulalım diye düşündük ve yola koyulduk. 71 metrelik tünelin ucundaki ışıkta bir karaltı görünce tünele girmeye çekindik doğrusu. İçerisi çok karanlıktı ve karaltı bize doğru yaklaşıyordu. Tünele girmeye çekindiğimizi gören karaltı, iyice yaklaşınca bize seslendi; "Merhaba, hoş geldiniz. Korkmayın ben bir çobanım, koyunları otlatırken yağmur başlayınca, tünele sığındım dedi ve başladı tünelin hikayesini anlatmaya. Tünel toprağın üstüne taşlarla örülüp, kilit taşları da konulduktan sonra, altındaki toprak çıkarılarak oluşturulmuş. Çoban bu tünelin sığınak olarak kullanıldığını söylese de, tünelin işlevini yazan tabelada; tünelin sığınak olarak kullanılmadığı, burasının kült törenleri veya geçitleri için, ya da barış sırasında normal şehir kapısı olarak kullanılmış olduğu düşünülmektedir, diye yazılıydı. İyi niyetli çobanı bozmadık, verdiği bilgilere teşekkür ederek, tünelin diğer ucundan çıktık. Sağanak yağmur altında merdivenleri tırmanarak heykeli görmeye gittik. Kral Kapısını, Aslanlı Kapıyı da gördükten sonra turumuzu tamamladık ve yağmur altında antik kentten ayrıldık.





Ancak Hattuşa antik kentini  gezmeye gideceklerin, kent hakkında sahip olacakları  bilgiyi burada paylaşmak isterim. Bilgiyi, antik kentin girişindeki tabeladan aynen aktarıyorum:

" MÖ. 2. binyılda Mısır, Babil ve Mitanni gibi Eski Doğu'nun süper güçlerinden biri olan Hititler, MÖ. 1200 yıllarına kadar Anadolu'nun büyük bir kısmına ve zaman zaman da Kuzey Suriye'ye hükmetmiştir.

Bu imparatorluğun başkenti Hattuşa, 1834 yılında Fransız Mimar Charles Texier tarafından keşfedilmiştir. Boğazköy-Hattuşa kazıları 1906'da başlamıştır. 1931-1939 yılları arasında ve 2. Dünya Savaşı nedeniyle verilen aradan sonra 1952'de yeniden başlatılan kazılar, kesintisiz olarak Alman Arkeoloji Enstitüsü tarafından sürdürülmektedir.

Kazılar sonucunda ilk yerleşim izleri, MÖ. 6.bine Kalkolitik Çağ'a kadar inmektedir. Kesintisiz yerleşmeye başlanılması ise MÖ. 3.binin, Eski Tunç Çağı'nın sonlarına doğru olmuştur. Bölgenin yerlileri Anadolu'lu Hattiler, burada bir kent kurup, Hattuş adını vermişlerdir. MÖ. 2.binin başlarında Orta Dicle Bölgesi'nden gelen Asurlu tüccarlar, Hatti yerleşmesinin hemen dışında bir Karum, ticaret kolonisi kurmuşlardır. Hattuş kenti, MÖ. 1700'lerde rakibi olan bir Anadolu kentinin kralı Kuşşara'lı Anitta tarafından fethedilerek lanetlenmiştir. 

Hitit yazılı kaynaklarına göre, I. Hattuşili'nin iktidara gelmesiyle (MÖ.1650) Hattuşa, Hititlerin başkenti olmuştur. 

Hitit İmparatorluğu'nun MÖ. 1200 yılında yıkılmasıyla, Anadolu'da Tunç Çağları son bulur. MÖ. 12. yüzyılın başlarında, Erken Demir Çağı'na tarihlenen yeni yerleşme, Frig etkilerini yansıtan bir taşra kasabasına dönüşüp, MÖ. 8. yüzyılda büyümeye başlamıştır. Hattuşa'da Pers, Helen/Galat ve Roma/Bizans döneminde de yerleşim devam etmiştir. Bir Türkmen aşireti'nin 16. yüzyılda buraya yerleşmesiyle, bugünkü Boğazkale kurulmuştur. Eski adı Boğazköy olan bu yerleşme, Hititler'in başkentine de yeni adını vermiştir."







Fotoğrafların tümü tarafımdan çekilmiş olup, izinsiz kullanılamaz.


12 Mayıs 2022 Perşembe

 


ÖKSÜRÜK OTU



Öksürük otu, papatyagiller familyasından öksürük giderici olarak kullanılan otsu bir bitki türü. Latincede "Tussilago farfara" öksürük önleyici anlamına gelir. Bitki tarihsel zamanlardan beri öksürük tedavisine ek olarak astım gibi çeşitli akciğer rahatsızlıklarında kullanıldı. Çiçeklerini yapraklarından önce açan nadir bitkilerden biridir. Doğal olarak yetişir ve bulunduğu toprakta hızla yayılım gösterir. Öksürük otu tedavi amaçlı olarak mutlaka bir uzman denetiminde kullanılmalıdır.







Fotoğrafların tümü Nallıhan/Ankara'da tarafımdan çekilmiştir.