28 Haziran 2015 Pazar




EMPATİ

Eskiden,  "Empati" kavramı  sakız gibi çiğnenmezden önce, bir yakınının ya da arkadaşının acısını, sevincini, hüznünü anlamadan, dinlemeden peşin hüküm verip onları yargılayanlar için " Bir de O'nun yerine koy kendini" derlerdi. Adam Fawer' in "Empati" kitabının peynir-ekmek gibi satılmasından mıdır, yoksa sosyal medyada çokça paylaşılmasından mıdır, bilemiyorum; sohbetlerde, günlük konuşmalarda "Empati kur" söylemi adeta salgın halini aldı. Anlamını bilen de kullanıyor, bilmeyen de. Hem de yerli yersiz! Üşenmeden araştırdım ve  9. Baskı TDK Türkçe Sözlüğün Birinci cildinde, "empati" sözcüğünün yer almadığını gördüm. Evet, doğru okudunuz. Sözlükte,Türkçeleşmiş veya çok kullanıldığı için Türkçe' ye geçmiş onca sözcüğün anlamının bulunmasına rağmen, empati sözcüğü  yok! Hal böyle olunca da, sözcüğün yerli yersiz, doğru-yanlış kullanılmasını doğal karşılamak gerek. Yılmadım: "Duygudaş-duygudaşlık" sözcüklerinin anlamlarında var olabilir mi empati ?, diye tekrar baktım sözlüğe; ama yok! Üstelik, empati ve duygudaşlık farklı anlamlara sahip. Duygudaşlık; "Aynı duyguları paylaşma, (psikol) Bir insanın bir başkasına karşı doğrudan doğruya bir eğilim duyması, sempati," demek.  Yani empati ile sempati farklı iki kavram. Şöyleki;  Empatide anlamak, hissetmek, hissettirmek, sempatide ise anlamış olalım ya da olmayalım, hissedelim ya da hissetmeyelim karşıdaki kişiye hak vermek söz konusudur. 


Temel İletişim Becerilerinden biri olan "Duyguların Yansıtılması", karşıdaki kişiye onu önemsediğimizi, değer verdiğimizi, yaşadıklarını anlayabildiğimizi ve neler hissettiği konusunda ilgilendiğimizi iletir ki, bunu yapabilmek için de karşıdakini dinlemek, anlamak ve empati kurmak önemlidir. Duyguları yansıtmak ise karşıdakinin ifade ettiklerini kendisine yansıtabilmekle beraber, aynı zamanda da onun duygularını anlamak ve anladığımızı ona hissettirebilmekle mümkündür. Peki "Empati" nedir? Sağlıklı iletişim kurmak için neden empatinin kurulması gerekiyor? 

"Her ne kadar farklı şekilde tanımlansa da empati özetle, bir kişinin kendisini karşısındaki kişinin yerine koyarak olaylara onun bakış açısıyla bakması, o kişinin duygularını ve düşüncelerini doğru olarak anlaması, hissetmesi ve bu durumu ona iletmesi sürecidir. Bu nedenle de duygusal zeka ile ilişkili olduğu ve duygusal zekası gelişmiş bir insanın empati kurmada da daha başarılı olduğu düşüncesi yaygındır."

"Genel olarak empati şu özellikleri içerir:

- İç görüyü içeren bir eylemdir. Bu manada, insanın iletişim kurduğu ikinci kişinin ruhunu okuyabilmesidir ki, bunu "altıncı his" olarak ifade edenler de vardır.

- Otomatik bir tepkiden değildir. Ancak, duygusal ve zihinsel bir çabadır.İnsan çaba göstermediği, ilgili olmadığı müddetçe karşısındaki kişi ile empati kuramaz.

Empati kurulması halinde, yanlış anlaşılma en az düzeyde söz konusu olacağından, ilişkilerde hata yapma oranı çok düşük bir ihtimaldir. Çünkü, zaten empati kişilerin birbirlerini anlamalarını sağlayan bir iletişim yöntemidir.

- Empatinin gerçekleştiği bir iletişim; kişiyi sosyal paylaşıma, dayanışmaya ve genel anlamda sosyalleşmeye yönlendirir; anti sosyal davranış ve alışkanlıkları ise onarıcı bir etki oluşturur.

- Aralarında empati kurmayı başarmış olan kişiler; bencillikten uzaklaşarak, gittikçe sosyal anlamda kabul gören özellikler kazanmaya yönelir.

- Karşısındaki ile empati kurmaya kararlı olan bir kişi, daha objektif ve gerçekçi olmaya başlar. Bunu başaran kişi ise, önyargılı düşüncelerden gittikçe uzaklaşarak, daha uyumlu ve uzlaşmacı olmaya başlar.

- Sağlıklı bir iletişimin ön koşullarından birisi de "empati" dir. Eğer karşınızdaki kişi ile olan ilişkinizin sorunsuz olmasını istiyorsanız; kendinizi, karşınızdaki insanın yerine koyabilmeli, mümkün olduğunca onun gibi düşünebilmeli; kendi doğrularını, düşüncelerini ve duygularını da karşısındakine açık ve doğru bir şekilde iletebilmelidir.

- Bütün bu özelliklerin gerçekleşmesi için kişilerin, "iletişim sürecinde empati" konusunda özel olarak kendisini eğitmesi ya da bu içerikteki bir eğitimden yararlanması uygun olacaktır.
(Hüseyin Şahin-Uzm Psk/Danışman - Güncel problemlere Psikolojik Analizler)

Kısacası; "Empati; kişiyi gerçek, doğru ve istenilir bir iletişim ile insanlarla olan ilişkilerinde en iyiye, en güzele ve en doğruya yönlendirir."
Yani, "empati kur" demek  kolay, ama onu kurabilmeyi başarmak ise o kadar kolay değil. Hele de "duygusal zeka"gelişmemişse...









22 Haziran 2015 Pazartesi




KONSTANTİNİYYE  OTELİ' NDEN SEÇTİKLERİM




İstanbul ile ilgili yazılmış olan yerli- yabancı kitap ve romanları okumayı seviyorum. Çünkü ortasından denizin geçtiği dünyadaki tek şehir olmasının yanında kadim uygarlıklara ve çeşitli kültürlere ev sahipliği yapmış. Benim için İstanbul' un tarihini bilmek, dünya tarihini bilmekle eş anlamlıdır neredeyse.


İşte bu nedenle, Ömer Zülfü Livaneli' nin son kitabı "Konstantiniyye Oteli" ni alıp  okudum. Kitap hakkındaki görüşlerimi yazarın kitabında yer verdiği kendi yazdıklarıyla aktaracağım. Çünkü roman hakkında aynı fikirdeyim yazarla: " Başka tarihi kentlerde tek baskın kültür var,burada ise dünya tarihi üst üste yığılmış; pagan, Yahudi, Ortodoks, Katolik, İslam.Bir zamanlar bu kentin sokaklarında otuz dokuz dil birden konuşulurmuş biliyor muydun? İnsanın büyülenmemesi mümkün mü? Aslında yıllardır bu şehri anlatan bir roman konusu dönüp duruyor zihnimde ama öyle bir biçim bulmalıyım ki şehrin hem bugününü kapsamalı, hem de geriye giderek Osmanlı'yı, Roma' yı, Bizans'ı içine almalı.Tarihsel değil ama tarihi de içeren bir roman."

Evet, roman tarihsel değil ama tarihi de içeriyor. Yazar bu romanı  üç yılda yazmış. Milliyet gazetesine verdiği bir röportajda şöyle diyor kitaba dair; " En zorlandıklarımdan biri. Konusunu anlattığımda Yaşar Kemal 'Zor iş, ama yap' dedi." Bunun zorluğunu romanı okurken anlıyoruz. 2014 yılının Aralık ayında erken yılbaşı kutlamasıyla birlikte açılışı yapılan Konstantiniyye Otelinin seçkin davetli listesinde hemen hemen her kesimden insan vardır; zengin ve ünlü olması koşuluyla. Salonda otuz masa ve her bir masada on kişi bulunmaktadır. Yazar toplamda üçyüz kişiyi tek tek anlatamayacağı için, masalarda oturanlardan  niteliklerine göre seçtiği karakterleri anlatıyor. Anlayacağınız üzere, zengin bir insan panoramasıyla karşı karşıya kalıyoruz, romanı okurken. Kendi adıma, roman karakterlerinden daha çok, tarihi olaylar ve İstanbul' la ilgili bilmediğim ama okurken öğrendiğim konular kaldı aklımda, kitap bittiğinde.

Konstantiniyye Oteli' nden seçtiklerim ise şöyle:

- Milion Taşı, dünyanın sıfır noktasıymış, dördüncü yüzyılda İmparator Konstantinos tarafından dikilmiş. Doğu Roma' da bütün mesafeler buradan başlayarak hesap edilirmiş, yani evrenin sıfır noktasıymış. Her yol Roma' ya çıkar sözü burası için söylenmiş.


- Çemberlitaş, Bizans devrinde idam aracı olan demir boğanın olduğu yerin yanı, İsa' nın haçının bir kuyuda saklandığı yer. Oradaki ellerin hikayesini anlatmiş mıydım sana? Porno kelimesinin de buradan çıktığını biliyor muydun? Pornai sokağında fahişeler, topuklarına "beni izle" yazısı kakılmış ayakkabılarla dolaşırlarmış; çamurda, toprakta, kumda bu iz kalırmış: Beni izle.


-  .....Forum Tauri, yani Boğa Meydanı denilen şimdiki Beyazıt-Çemberlitaş' ın altıydı. Doğu Roma döneminde o meydandaki boğaya giden yolda iki el heykeli vardı. İmparatorun dünyevi yetkisi o ellerle birlikte sona erer, ellerin öteki tarafına, yani boğaya doğru geçen kişiyi imparator istese de kurtaramazdı artık. Çünkü o kişi Tanrı' nın alanına girmiş oluyordu.Kıpkızıl kesilen demir boğanın içindeki mahküm çığlıklar atarak kızartılırken, halk bu idamı izleyerek eğlenirdi. Çünkü içeriden çıkan dumanlar, boğanın burnunun iki deliğinden fışkırır, ona öfkeli bir kızıl  boğa görüntüsü verirdi. Mahkümun yankılanan çığlıkları da boğuk homurtulara benzediğinden boğa canlıynış duygusuna kapılırdı insanlar.


- Fatih unvanı verilen Mehmed şehri alınca adını değiştirmedi; peygamberinin hadisindeki isme sadık kaldı, paraların üstüne Konstantiniyye yazdırdı. Ayasofya, Aya İrini gibi kiliselerin adlarını da değiştirmedi. (...) Kendi unvanını da Kayser-i Rum yani Roma Sezar' ı olarak tescil etti.


- Abdülhamid devrinin bir şairi, "Abdülhamid 'burun' diyeni yakalatıp hapse attırırdı ya da menfaya gönderirdi" dedi. "Acaba çok iri, haşmetli bir burnu olduğu için miydi, yoksa aynı şehirde hüküm sürmüş Bizans imparatorlarının burunlarının kesilmesi miydi bilinç altına sinen korku. Bueun deyip geçmeyelim beyler, imparatorluk alametidir.


- Ankara Üniversitesi' nde ders vermiş olan Ernst Reuter ne demişti biliyor musunuz?

 "Türkiye' de önemli insanlar değersizdir, değerliler ise önemsiz." demişti.








11 Haziran 2015 Perşembe




GÜNEY AMERİKA ÜLKELERİNE İSİMLERİNİ VERENLER


Güney Amerika, diğer adıyla Latin Amerika her zaman ilgimi çekmiştir; kültürüyle, müziğiyle, danslarıyla ve coğrafyasıyla. Bu nedenledir ki, Güney Amerika Ülkeleri' nin isimlerinin nereden geldiği, kimler tarafından verildiğini merak etmişimdir hep. Kendi merakımı gidermemi sağlayan bilgileri aşağıda bulabilirsiniz. Tabii, siz de merak ediyorsanız.


"Kolombiya, ülke topraklarına ayak dahi basmamış bir İtalyan olan Kolomb' a; Bolivya, ülkede sadece iki hafta geçiren İspanyol asıllı Venezualalı Simon Bolivar'a; Ekvator ise hayali bir çizgiye ithaf edilmişti. Bir zamanlar Kolombiya' nın Pasifik kıyısında yaşamış olan Biru' ya ithafen Peru adını alan ülkede, Peru kelimesi gerçek Perulular için değil, Kızılderililer için kullanılıyordu. Amazonlar, Türkiye' nin kuzeyinde ya da Bulgaristan' da yaşamış savaşçı kabilelere dair anlatılan Yunan efsanelerine; genel anlamda Kızılderililer, gezegenin diğer ucunda bulunan bir ülkeye; Amerika kıtaları, 1499 ile 1502 yılları arasında Kuzey Amerika' da yapılan birkaç keşfe imza atmış İtalyan Amerigo Vespucci' ye; Latin Amerika ise fethedilen çoğunluğa değil de fetheden azınlığa ithaf edilmişti."

Mark Mann, GEZGİNLER (Güney Amerika' da Kara Mizahla Dolu Bir Yolculuk Hikayesi)

"Venezuella, İtalya' nın Venezia (Venedik) şehrinin İspanyolca adıdır ve Küçük Venedik demektir.

Paraguay, bir kızılderili dili olan Guarani dilinde bir sözcüktür ve 'denizi doğuran ırmak' demektir.

Uruguay, adını Uruguay Nehri' nden alır ve kızılderili dilinde 'kuş nehri' demektir.

Brasil (Brezilya), Amazon ormanları' nda yetişen ve kırmızı renkli olan bir ağacın kızılderili dilindeki adıdır. Bu ağaç, Portekiz koloniciliğinin ilk on yılında, dışarıya götürülen (kaçırılan desek daha doğru olur) en önemli üründü. Portekizliler bu ülkeyi kastettikleri zaman bunu bu ağacın adını anarak yaptıkları için, ağacın adı, ülkenin adı oldu.

Argentina (Arjantin) adı, beyaz 'keşifçilerin' bu ülkeye taktığı Latince bir isimdir ve 'gümüş ülke' demektir. Nitekim ülkenin en başta gelen nehirler inin bir adı da ' Rio de la Plata' olup, İspanyolca' da ' gümüş nehir' demektir.

Chile (Şili) adının kökeni, bir kızılderili dili  olan kuechua dilindeki 'çili' (Şili) sözcüğüdür ve 'dünyanın sonu' demektir. Şili, hakikaten dünyanın son bulduğu noktadır.

Surinam, adını Surinam Nehri' nden alır. Bu isim, aynı zamanda, Avrupalı sömürgecilerden önce burada yaşayan halkın etnik adıydı.

Guyana, kızılderili dilinde 'çok su ülkesi' demektir. Kızılderililer' de ayrıca ' guainazes' kelimesi vardır ve bu da 'değerli halk' (değerli insanlar) anlamına gelir.


www.sabah.com.tr/kultur-sanat






4 Haziran 2015 Perşembe




BEN  BİR  İNSANIM


"Ben bir insanım ve insana ilişkin hiçbir şey bana yabancı değildir."

Terentius (Bu sözü ilk kez Eric Fromm kullanmış.)




Doğduğu andan itibaren ölmeye başlayan insan, yaşamı süresince hiç ölmeyecekmiş gibi çalışır, çabalar. Sanki yaşam ona sonsuz bir armağan olarak sunulmuştur; değerini bilmediği bir armağan. Sürgit yaşamda insan olarak bir çok yanlışlar hatalar yaparız. Yani, "Hatasız kul olmaz" sadece bir Orhan Gencebay şarkısı değildir, gerçektir.

Hiçbir insan, en azından tanıdığım kadarıyla hatalarının yüzüne vurulmasından hoşlanmaz. Ben de hoşlanmam. Adı üstünde "hata"; istemeyerek ve bilmeyerek yapılan yanlış, yanılma, yanılgı. Kim bilerek, isteyerek hata yapmak ister ? Aksini söylemek "kasti" bir davranış olur ki, bu kastın da  cezai müeyyidesi olacaktır kuşkusuz. 

Hatalı olduğumu düşündüğümde, karşımdakinden özür dilerim. Bu özür beni küçültmez, karşımdaki insana verdiğim değerin, kendi egomdan daha büyük olduğunu gösterir aslında. Yunus Emre' nin dediği gibi: "Hiç hata yapmayan insan, hiçbir şey yapmayan insandır. Ve hayatta en büyük hata, kendini hatasız sanmaktır."

Yunus Emre' den yaklaşık üç yüzyıl sonra yaşamış büyük İngiliz şairi ve oyun yazarı William Shakespeare' in insan olmaya dair yazdıklarına katılmamak mümkün değil:

"En iyi değilim, en kötü de..
 En cömert değilim, en cimri de..
 En kibirli değilim, en mütevazı da..
 Hiç kimseyi kandırmamış değilim, herkesi aldatmış da..
 Kimseyi yarı yolda bırakmamış değilim, herkesi satmış da..
 Hep iyiliğimden kaybetmiş değilim, kötülük yapa yapa kazanmış da..
 Çok başarılı olduğum günler oldu, dibe vurduğum da..
 Sevgi dolu değilim, nefret dolu da..
 Barışçıyım, biraz da savaşçı..
 Biraz güçlüyüm, biraz zayıf..
 Biraz iyiyim, biraz kötü..
 İyi, kötü.. İnsanım..."

Hayatım hatalarla dolu diye üzülmeyin! Bernard Shaw' ın söylediği söze kulak verin:
"Hatalarla dolu bir hayat, bomboş geçirilmiş bir hayattan çok daha faydalı ve onurludur."