24 Eylül 2022 Cumartesi

 


JOHANN WOLFGANG VON GOETHE'NİN VE GENÇ WERTHER'İN ACILARI




Aşk acısı çektiğinizi mi düşünüyorsunuz? Öyleyse siz, Genç Werther'in çektiği acıları ve ızdırabı bilmiyorsunuz demektir. Varsa aşk acınız, onun çektiği acılar sizi teselli etsin diye yazıyorum. :)

Goethe Genç Werther'in acılarını yazdığında 25 yaşındaydı. Kitabı yazmadan önce, Charlotte adlı genç bir kadınla mutsuz bir ilişki yaşamıştı. Kitabı yazarken bu mutsuz ilişkisinden yola çıkmıştı. Bu kitabı elime her alışımda Charlotte ile aşk yaşamasaydı, Goethe bu kitabı böylesine etkili yazabilir miydi, diye düşünmeden edemiyorum.

Goethe'nin bu kitabında, çok yakın bir arkadaşının sevgilisi olan Charlotte Buff'a duyduğu aşkı ve bu imkansız aşk nedeniyle çektiği acıları çok içten anlattığı için gençleri bu kadar etkilediği söyleniyordu.

Genç Werther'in Acıları kitabı Almanya'da yayımlandığında, o dönemin gençliğini etkisi altına almış; gençler, Werther gibi konuşmaya ve onun gibi ölmeye başlamışlardı (kitabı okuyan birçok genç onun gibi intihar etmişti). Hatta Genç Werther'in kıyafetleri yeni bir moda yaratmış, gençler onun giydiği altın düğmeli mavi frak, sarı pantolon ve fırfırlı beyaz gömlek giyinmeye başlamışlardı. Denilir ki, Napolyon bile bu kitabı sürekli yanında taşırmış.

O büyük aşkından sonra rastlamıştı bir başka Charlotte'a. Bu kadın Charlotte von  Stein adında soylu bir kadındı. Zarafeti ve etkileyici kültürüyle bağlamıştı genç yazarı kendisine. Goethe'den yedi yaş büyük olan, evli ve dört çocuk sahibi bu kadınla zor bir ilişkileri vardı. Sık sık kavga ediyorlardı. Goethe, Frau von Stein'e (Charlotte) yazdığı bir ayrılık mektubunda şöyle demişti: " Biz birbirimizin hiçbir şeyi olmayacaktık, ama her şeyi olduk." 

İlişkileri, Goethe'nin çok daha genç, ama çok daha basit bir kıza aşık olup evlenene ve von Stein'ı "cenazemi onun evinin önünden geçirmeyin" dedirtecek ölçüde kızdırana kadar uzun yıllar sürdü.

5 Eylül 1823 günü bir yolcu arabasıyla, Saksonya-Weimar büyük dükalığı danışmanı olarak yola çıkan Goethe, bütün hayatını geçireceği ve "Ben Weimarlı bir dünya vatandaşıyım" diyeceği Weimar'a geldi. Goethe, arabayla yolculuk yaparken de yol boyunca şiirler yazdı. Bir konuşmasında şiirleri için, "duygularımın anı defteri" demişti.

Goethe, 74 yaşındayken ağır bir hastalık geçirdi. Ateş nöbetleriyle beraber, ara sıra bilincini de kaybediyordu. Hastalığına tanı koyamayan doktorlar şaşkındır. Ama bir süre sonra hastalık birdenbire geçip gitmişti. Goethe iyileşmiş ve tamamen değişmiş  bir insan olarak Marienbad'a gitmek üzere yola çıkmıştı. O ünlü "MARIENBAD ŞİİRLERİ"nin yazıldığı yere. Burada 19 yaşındaki Ulrike von Levetzow'a aşık olan Goethe, doktoruyla konuştuktan sonra dostu büyük düke açıldı ve ondan Ulrike'yi kendisi için annesinden istemesini rica etti. İçten içe Goethe'nin düştüğü duruma gülen büyük dük kızı annesinden ister. Kızın annesinin verdiği cevap tam olarak bilinmese de, bunun oyalayıcı bir cevap olduğu anlaşılıyor. Ulrike'nin Goethe'ye söylediği tatlı sözler ve kaçamak öpücükleri bu cevabı doğrular niteliktedir. Yaşlı Goethe bu ufacık sevgi gösterileriyle avunuyor. Gittikçe daha da artan bir tutkuyla, bu genç ve güzel kızla bir kez daha gençliğini yaşama isteği, ruhunu altüst ediyor. Aşkının belirsizliği canını yaksa da tam bir bağlılıkla sevgilisini izliyor, o nereye gitse oraya gidiyor. Yaz bitip de Ulrike, Marienbad'dan ayrılınca, büyük şair teselliyi yine şiir yazmakta buluyor. Bu son lütfu (aşık olmasını kastediyor) kendisine bağışladığı için Tanrı'ya şükran duyuyor ve şükran borcunu ödemek üzere şu satırları yazıyor:

Acı içinde kıvranıp susmaya mahkum olduğumda,

Tanrı bana çektiğim acıları dile getirme gücü verdi.

Yine de Ulrike'yi düşünmeden edemiyor: Ulrike onu sevebilecek miydi? Sevse bile babası gibi mi sevecekti? Büyük bir mirasa konmayı sabırsızlıkla bekleyen oğlu ve gelini, babalarının evlenmelerine razı olacaklar mıydı? Dünya, bu davranışı nedeniyle kendisiyle alay etmeyecek miydi? Bir yıl sonra Ulrike'nin yanında iyice çökmüş bir ihtiyar olmayacak mıydı? Bu ve benzer sorular birbirini izliyor ve onun tedirginliğini artırıyordu. Sonrasında ise bu soruların cevapları şiire dönüşüyordu. Sanki Tanrı bu esini ona, "çektiği acıları dile getirmesi" için vermişti. Ve bu coşku seli doğrudan doğruya şiirine yansıyordu:

Yeniden buluşmaktan artık ne umabilirim,

Bugünün henüz açılmamış çiçeğinden?

Cennet mi? O artık senin için cehennem,

Ruhum ne kadar da kararsızlık içinde!

Marienbard şiirleri için Goethe'nin kendisi de bu şiirlerin çok gizemli, kaderin az rastlanır bir lütfu olduğunu söylüyor. Weimar'a döner dönmez büyük bir gizlilik içinde bu şiirleri kağıda geçirip, kendi elleriyle ciltliyor. Evdeki en yakınlarından, en güvendiği dostlarından bile bunu bir sır gibi saklıyor.

Günleri berbat ve sıkıcı geçen 81 yaşındaki şair, yedi yıl önce başladığı  "Faust"u tamamlayarak büyük bir deha örneği olduğunu sergiledi. 22 Mart 1832'de seksen üç  yaşında yaşama veda eden Goethe'nin son sözleri "daha fazla ışık" oldu.

Goethe'nin çektiği aşk acıları, onu güçlendirmiş ve üretken kılmıştı. Oysa yazdığı romanda yarattığı karakter Genç Werther, aşk acısına dayanamayıp intihar etmiş, gerçek hayatta birçok genci de peşinden sürüklemişti. Bu nasıl bir çelişkiydi? "Çelişki evrenin özüdür" diyen Fernando Pessoa haklı mıydı yoksa?

Yazımı Genç Werther'in Acıları kitabından bugünde üstünde düşünülmesi gereken sevdiğim bir alıntıyla bitirmek istiyorum:

"Ancak bu küçük sorunu çözerken, sevgili dostum, dünyadaki karışıklıklara yol açan şeyin, kurnazlık ve kötü niyetten öte, belki de yanlış anlamalar ve atalet olduğunu bir kez daha saptadım. En azından ilk ikisine daha az rastlanıyor."


BU YAZIYI HAZIRLARKEN YARARLANDIĞIM KAYNAKLAR:

- Johann Wolfgang von Goethe, GENÇ WERTHER'İN ACILARI. Çeviri: Nihat Ülner. CAN Yayınları.

- Stefan Zweig, İNSANLIĞIN YILDIZININ PARLADIĞI ANLAR - ON İKİ TARİHSEL MİNYATÜR. Çeviri: Kasım Eğit. CAN Yayınları.

- Ahmet Altan, Kristal Denizaltı. Alkım Yayınevi.