13 Mayıs 2019 Pazartesi




ST. PAUL YOLU FLORASI

1-4 Mayıs 2019 tarihleri arasında St Paul Yolu, Sütçüler/Isparta ve Manavgat/Antalya etaplarını, ankarahiking grubundan 9 arkadaşımla birlikte yürüdük. Yürüyüşün üçüncü gününde, tırmanışımız, 360 metreden başlayıp 1850 metre yükseltide son buldu. İşte dört gün süresince yürüdüğüm farklı etaplarda, bazen kaya diplerinde, bazen uçurumun kenarında, bazen yolumun üstünde, bazen de bir kayanın üstünde yaşam bulmuş kır çiçeklerinin çektiğim fotoğraflarını ayrı bir blog yazısıyla paylaşmak istedim. Belki, Türkiye Florası'nın çeşitliliğine  minicik bir katkım olur diye. 

Flora; Belirli bir bölgede, doğal olarak yetişen bitkilerin hepsi, bitki örtüsü olarak tanımlanabilir. Yunan Mitolojisi'nde ise Flora, yeşeren bitkilerin, çiçeklerin tanrıçasıdır.




































Fotoğraflar tarafımdan çekilmiş olup, izinsiz kullanılamaz.



11 Mayıs 2019 Cumartesi







ST.  PAUL YOLU(AZİZ PAULUS) SÜTÇÜLER-YAZILI KANYON-KÖPRÜLÜ KANYON-KÖPRÜÇAY-TAZI KANYONU-ÇALTEPE-ADAM KAYALAR-SELGE ANTİK KENTİ-ADADA ANTİK KENTİ-KRAL YOLU ETAPLARI


                                
St. Paul Yolu bir kültür rotası olduğundan, St. Paul'u tanımadan, yaptıklarını bilmeden onun yürüdüğü antik yollarda yürümek normal doğa yürüyüşü olur diye düşündüğümden, yola çıkmadan önce, St.Paul hakkında bir araştırma yaptım. Gördüm ki, Aziz Paul aslında Anadolu topraklarının çocuğu imiş. Kilikya'dan Tarsuslu bir yahudiymiş. Yani Tarsus'ta doğmuş. St. Paul, Aziz Pierre ile birlikte erken Hristiyan misyonerlerinin en ünlüsü ve hatta en etkilisi olarak kabul edilmektedir. Aziz Paul'un doğum yeri  ve aynı zamanda yaptığı tüm yolculuklarda uğradığı, ilk Hristiyanlık topluluklarını oluşturduğu yerleşimlerin büyük bölümü Türkiye sınırları içerisindedir. Hristiyanlığın Kudüs'ten Anadolu'ya buradan da Avrupa'nın içlerine yayılmasında en büyük pay kuşkusuz Aziz Paul'undur. Günümüzün en modern ulaşım araçlarıyla bile aylar sürecek olan yolları, karşılaştığı birçok zorluğa rağmen takip etmekten vazgeçmemiş, Hz. İsa'nın öğretilerini gece gündüz demeden korkusuzca yaymış, Roma'nın aşırı tepkisine ve sonunda ölüme gidecek kaderini bilmesine rağmen yolunu terk etmemiştir. Suriye, Kıbrıs ve Yunanistan'da da yolculuklar yapmışsa da kuşkusuz en çok vakit geçirdiği ve öğretilerini yaydığı, en güney ucundan en batısına kadar neredeyse tamamını dolaştığı yer Türkiye'dir.

Aziz Paulus, farklı yıllarda üç ayrı rota izleyerek Anadolu'da kurduğu kiliseleri denetlemek ve Hristiyanların ne durumda olduklarını gözlemlemek için zorlu yolculuklara çıkar. Üçüncü yolu(M.S. 53-57) Jerusalem'e(Kudüs) gelerek tamamlar.

Jerusalem'de (Kudüs), Roma askerleri tarafından tutuklanır ve yargılanır. Ve Aziz Paul'un dördüncü ve son yolculuğu başlar (M.S. 59-69). Yargılama sonrası deniz yoluyla İtalya'ya, ardından kara yoluyla Taverns üzerinden Rome'ye (Roma) getirilir ve Rome'de hapse atılır. Daha sonra da M.S. 64 veya M.S. 67 yılında idam edilir. Böylece, Aziz Paul'un ilki Antakya'dan başlayan ve yıllar süren yolculukları da sona erer. (*)

İşte St. Paul Kültür Rotası; Hristiyanlığın Batı Avrupa'da yayılmasında oldukça etkili olan Aziz Paul'un M.S. 46 - 48 yılları arasındaki yolculuğunun günümüzdeki güzergahını kapsar. Türkye'nin ikinci uzun mesafeli yürüyüş rotası olan St. Paul Yolu, Antalya'da bulunan iki farklı kolla 500 kilometre uzunluğa sahiptir ve bu iki farklı kol , Roma Antik Kenti olan Adada'da birleşir.

18-20 Mayıs 2018 tarihleri arasında  St. Paul Yolu'nun Tota-Kasımlar, Kesme-Kasımlar ve Sağrak-Adada Antik Kenti-Kral Yolu etaplarını yürümüş, bu yolun yabanıllığı ve bakirliğine hayran olmuştum. Yolun devamını yürümek için sabırsızlanıyordum. Keşif yürüyüşü yapmak için bir araya gelen ankarahiking grubundan dokuz arkadaşıma katılarak, aradığım fırsatı yakaladım. 

30 Nisan saat 23.00'te  Ankara'dan yola çıktık. Sabahın erken saatlerinde Eğirdir'e vardık. Ve yola devam ederek Kovada Gölü'nde fotoğraf molası verdik. Günün erken saati olduğundan, göl ve çevresi ıssızdı ve zaman yalnızca bize aitti. Kentteki çağdaş yaşamın aceleciliği, burada yerini sakin bir dinginliğe bırakmıştı. Çevredeki asırlık ağaçlar, sanki şöyle fısıldıyorlardı kulağıma; "Sakinliğin tadını çıkar, doğada acele etmene gerek yok, zaman kavramı doğaya ait değil, siz insanların uydurması." Dinlemez miyim hiç, bu bilge ağaçların söylediklerini? Kampta geçireceğim ve dağlarda yürüyeceğim zamanlarda acele etmemeye, dinginliğin keyfini sürmeye karar verdim.


Kovada Gölü





Birinci Gün:Sütçüler - Yazılı Kanyon Etabı.

Muhteşem güzellikteki doğayı seyrede seyrede Sütçüler Kasabası'na vardık. Kamp için alışverişimizi yaptıktan sonra, yürüyüşe başladık. Varış noktamız Yazılı Kanyon'du. Dört saatlik tırmanış sonrası vardığımız tepede, havanın sıcaklığını bertaraf eden serin rüzgar eşliğinde çevreyi hayranlıkla izleyen gözlerim manzaranın güzelliği karşısında bayram etti. 





İlkbahar mevsiminin en güzel zamanları olduğundan, dağlar rengarenk çiçeklerle, mis gibi kokan adaçayı ve yabani kekiklerle bezenmişti. Hangi tarafa bakacağımı, hangi kokuyu içime çekeceğimi şaşırmış bir durumda yürümekteydim. O anlarda, gerçek dünyadan tamamen kopmuştum, sanki harikalar diyarında yürüyordum. Alice'ten tek farkım, ben kuyuya düşmemiştim ve nereye gideceğimi biliyordum. Hedefim; Yazılı Kanyon'a varmaktı. Bunun için de zor bir iniş yapmam gerekti, arkadaşlarımla birlikte. Sağlıklı bir şekilde Yazılı Kanyon'a indik. 1 Mayıs gününün tatil olması nedeniyle, kanyon ve çevresi kalabalıktı. İyi ki piknik yapanlar yoktu. Bu nedenle, çöp dağları da yoktu. Buna sevindim.










Yazılı Kanyon'dan sonra aracımıza binip bir gece konaklayacağımız pansiyona gittik. Pansiyon sahibi, aynı zamanda alabalık üretimi yapmaktaydı. Dolayısıyla, akşam yemeğimiz güveçte alabalıktı. Yemekten sonra, dinlenmek için odalarımıza çekildik. 

Sabah kahvaltı öncesi çevre turu yaparken, çok yakınımızda kamp kurmuş olan AFAD(Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı) yönetici ve üyeleriyle karşılaştık.Sabah çayı ikram ettiler, çay içerken sohbet ettik ayak üstü. Orada bulunma nedenleri, eğitim çalışması yapmak içinmiş. "Doğada arama kurtarma" arazide zor şartlarda mahsur kalmış kişileri kurtarma ve doğal afet risklerine karşı (çığ, heyelan, kaya düşmesi ve kanyondan kurtarma eğitimleri) becerilerini geliştirmek amacıyla Yazılı Kanyon'da ve dağda tırmanış egzersizleri yapıyorlarmış. Bu tehlikeli ve insan hayatını kurtarmaya yönelik kutsal görevleri için kendilerine teşekkür edip, bir de hatıra fotoğrafı çektirip yanlarından ayrıldık.




  İkinci Gün: Köprülü Kanyon - Köprüçay - Tazı Kanyonu Etabı.

Köprüçay'ın kıyısında çadırlarımıza yerleştikten sonra Tazı Kanyonu'na yürüdük. Köprülü Kanyon, Isparta'nın Sütçüler ilçesinde başlayan ve Antalya'da denize dökülen Köprüçay'ın vadisidir. Köprüçay'ın vadisi'nde rafting de yapılabilmektedir. Bölgenin başlangıcında iki adet tarihi köprü bulunmaktadır. Köprülü Kanyon adını, bu tarihi köprülerden almıştır. Tarihi Eurymedon (Köprüçay) Vadisi'ne "Bilgelik Vadisi" de denilmektedir.











Tazı Kanyonu sınırları, Antalya Serik, Manavgat ilçeleri ile Sütçüler/Isparta arasında yer alan Köprülü Kanyon Milli Parkı içindedir.  Tazı Kanyonu'nun yan duvarlarının  200-400 metre yüksekliğinde olduğu söylenmektedir. Aşağıdaki benim çektiğim kısa videoyu izlediğinizde kanyonun derinliğinin ürkütücülüğünü görebilirsiniz.





Üçüncü gün: Çaltepe / Adam Kayalar / Selge Antik Kenti.

Manavgat ilçesine bağlı bir köy olan Çaltepe Köyü, Köprülü Kanyon'un başlangıç noktasından Isparta il sınırına kadar uzanan yemyeşil doğayla kucaklaşmış, şırıl şırıl akan çayı ile  şirin mi şirin bir köy. St. Paul Yolu'ndan tırmanarak  tepeye vardığımızda gördüğüm manzara nefes kesici güzellikteydi.







Adam Kayalar

Köprülü Kanyon Milli Parkı'nda , St. Paul Yolu üzerindeki, "Torosların Peribacaları", "Avatar Diyarı", "Antalya'nın Kapadokyası" gibi benzetmelerde bulunulan, 65 Milyon yaşındaki Konglomera kayalarından oluşan bölge, yerel halk tarafından "Adam Kayalar" olarak adlandırılmaktadır. Bozburun Dağı eteklerindeki tüm bölgeyi kapsayan, deniz tabanından yükselen kum ve çakıl alanlarının basınçla toprak ve mil ile birleşmesi sonucu oluşan kayalara konglomera kayalar denilmektedir. Bu alanda yürürken kendimi "Jurassic Park" filminin çekildiği Universal Stüdyolarında hissettim. Sanki, yosun tutmuş, küf kokan kayaların arasından önüme dinozorlar fırlayacakmış ta, yönetmenin "stop" emriyle, geri çekilmişler gibi.










Selge Antik Kenti

Bir Pisidia kenti olan Selge, M.Ö. 5. Yüzyıldan itibaren iskan edilmiş önemli bir yerleşimdir. Toros Dağlarının Güney yamaçlarında kurulmuş bir dağ kenti olmasına rağmen, Eurymedon(Köprüçay) Vadisi'ni izleyen yol ağı sayesinde Pamphylia kentleri ile ilişki kurmuştur. Kent en parlak dönemini Roma yönetiminde yaşamıştır. İyi durumda olan Selge Antik Tiyatrosu Romalılar tarafından inşa edilmiştir. Selge'nin bugünkü adı Altınkaya olup Manavgat'a bağlıdır.





Dördüncü gün: Adada Antik Kenti / Kral Yolu / Sağrak Köyü.

Pisidia Bölgesi'nin antik kentlerinden biri olan Adada, Isparta ili Sütçüler ilçesine bağlı Sağrak Köyü yakınındadır. Adada, sadece bölgenin değil, Anadolu'nun en sağlam kalabilmiş antik kentlerinden biridir. Çevresi çam ve ardıç ağaçlarıyla kaplı tepelerle sarılmış olan kentin, tonlarca ağırlıktan oluşan blok kayalarla döşeli Antik Roma (Kral) Yolu'nda ilerlerken, tarihten günümüze unutamayacağım bir kültür yolculuğu yaptım.

Toroslarda Aziz Paulus'un yürüdüğü yollarda, onun ayak izlerini takip ederek, aşılması zor tepelere tırmanırken zorlandığımda, bir adım daha atamayacağımı düşündüğümde, aklıma hemen Hume'un şu sözü gelir: "Eğer burada durup daha ileri gitmeyeceksek, niçin bu noktaya kadar geldik?" Ve yola devam ederim; bir başka yol ve yolculuğun dayanılmaz heyecanını duyumsayarak. Keşfetme arzum, her daim yorgunluğumu alt eder.









Fotoğrafların tümü tarafımdan çekilmiştir. İznim olmadan kullanılamaz ve paylaşılamaz.
(*) ispartakulturturizm.gov.tr'den tarafımca derlendi.