3 Ekim 2013 Perşembe




HAYVAN  ÇİFTLİĞİ


Devlet Tiyatroları, Ekim' de perdelerini açtı. Ve ben, geçen yıl olduğu gibi, elimde kağıt, kalem gri bir gökyüzünden yağan yağmur damlaları altında İrfan Şahinbaş Sahnesinde sergilenen George Orwell' in Hayvan Çiftliği oyununu izlemeye gittim.

Oyunun konusuna geçmeden önce, George Orwell' ın bu romanını, on yaşlarında bir çocuğun kendisinden büyük ve daha güçlü bir atı, kırbaçla istediği yöne götürdüğünü gördüğünde çok etkilendiğini ve bundan esinlenerek Hayvan Çiftliğini yazdığını söylemeliyim.

George Orwell' ın romanını oyunlaştıran Peter Hall ve çeviren Özge Kayakutlu. Oyunu yöneten ise aldığı ödüllerle başarısını kanıtlamış olan Barış Erdenk. Oyunun konusu şöyle: Bir çiftlikte yaşayan bir grup hayvan (atlar, domuzlar, yaşlı eşek, keçi ve haberci kuzgun) kendilerini sömüren insanların yönetimini devirip, bütün hayvanların eşit olacağı Hayvanizm adlı eşitlikçi bir toplum kurarlar. Ancak, zamanla hayvanların zeki ve iktidar düşkünü önderleri domuzlar, devrimi yolundan saptırarak insanlardan daha baskıcı ve acımasız bir diktatörlük kurarlar. Hayvanizmi kurduklarına, ilkeleri belirlediklerine göre, artık karınları doyacak, yalnız kendileri için üretecekler, ürettiklerini hakça paylaşacaklardır. Ama domuzların yönetiminde de kendileri için değişen bir şey olmadığını gördüklerinde fena bir şekilde yanıldıklarını anlarlar...

Oyun, " Kapitalizmin ezici, sömürücü ve yok edici uygulamalarının karşısında toplumsallaşan, üretimi elinde bulunduran emekçi sınıfının gerçekleştirmiş olduğu devrimle başlar. Fakat kapitalist egemen sınıfın yıkılmasına rağmen, amaçlanan sosyalizme geçilemez. Çünkü hayvanlar (emekçi sınıf) sadece bir takım içgüdülerle hareket ederek, akıllı ve iktidar düşkünü bir domuz olan Napoleon' un diktatörlüğüne boyun eğmek zorunda kalmışlardır. Fablda hayvanlar, proleteryayı yani Büyük Sovyet Devrimi' ndeki devrimci işçi sınıfını, domuzlar ise Bolşevik yöneticileri temsil ederler. Hayvan çiftliğinde Sovyet sistemi ve Stalinizm eleştirilir. " ( İbrahim Altıok- Tarihsel Gerçekler, Orwell ve Bugün)

Oyunu izlemek üzere içeri girdiğimde, çarpıcı bir sahne tasarımıyla karşılaştım: Oyun için koltuk düzeni değiştirilmiş ve sahne bir ahıra dönüştürülmüş; sahneye serilen samanlar ve hayvanların su içtikleri yalak, loş ışık bana bir çiftlikten ziyade bir ahırı anımsattı. Gerçeklik duygusu uyandıran bu tasarım, oyunun içine girmenize ve kendiniz oynuyormuşsunuz hissine kapılmanıza neden oluyor. Oyuncuların, hayvanların karakteristik hareket ve tipik davranış özelliklerini sadece mimiklerle ve ritmik hareketlerle izleyicilere aktarması muhteşemdi. Düşünebiliyor musunuz, bir buçuk saat boyunca oyuncular topuklarını yere basmadan, parmak uçlarında oynadılar. İnsan anatomisi göz önüne alındığında bunun ne büyük bedensel performans gerektirdiği açıktır. Genç, yaratıcı kadronun sahneye koyduğu ve oynadığı oyunu mutlaka izlemelisiniz!

Oyunu izlerken not aldığım, hayvanların domuzlara(yönetenler) karşı isyan ettiği, isyanın en can alıcı yerinde Squaeler' in söylediği " Bilgi yoldaşlar, bilgi olmadan hiçbir düşünceye sahip çıkılamaz." sözüyle yazımı sonlandırmak istiyorum. Gerçekten de, toplum bilinçsizse, hafıza kaybına uğramışsa(çabuk unutuyorsa), sorgulamıyor ve irdelemiyorsa, kısacası düşünmüyorsa, başkalarının baskısına ve diktasına boyun eğmek zorunda kalır.

Oyun bittiğinde, seyirciler ayakta alkışladı, oyuncular bunu hak etmişlerdi. Ve ben, sahneden ayrılmadan önce yerdeki samanların arasında oyuncuların alın terlerini gördüm. Sizde görmek istiyorsanız oyunu kaçırmayın derim...Sonradan pişman olmamak için.




4 yorum:

  1. İnsan var olduğu sürece tiyatro da var olacaktır. Hayvan Çiftliği oyununun tamamında emeği geçen herkese sonsuz tebrikler. Tek perdelik bir oyunu böylesine göz ve ruh doyurucu kıldıkları için.. Oyun sonunda her birinin gururu ve mutluluğu gözlerinden okunabiliyordu. Saygılarımla,

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tiyatro hakkında söylediğinize katılıyorum. Oyunu izlemiş ve beğenmişsiniz belli ki. Düşüncelerinizi bizlerle paylaştığınız için teşekkürler...

      Sil
  2. bilginin doğruluğu da, en az bilginin kendisi kadar çok önemli.. günümüz, kendisini akıllı, alim, okumuş görmüş yaşamış gören onbinlerce cahille dolu, bunların ağızlarından çıkan sözcükler değer görüyor, oysa o sözlerin içi boş, tıpkı saman gibi kuru, ve üstelik yanmaya da hazır.. toplumları yakan cehaletin mimarı işte yine bu tür bilginlerdir..

    YanıtlaSil
  3. Önemli bir noktaya değinmişsiniz. Teşekkür ederim. Evet, bilginin doğruluğu, bilginin kendisi kadar önemli. Yanlış bilgi, kötü sonuçlar doğurabilir; hele de okumuyorsa, düşünmüyorsa, irdelemiyorsa insan .Abraham Lincoln' un dediği gibi: "Bildiklerimiz değil, doğru zannettiklerimiz başımızı belaya sokar."

    YanıtlaSil