12 Mart 2013 Salı




YALANCININ  CEZASI


"Yalancının cezası kimsenin kendisine inanmayışı değil, asıl kendisinin kimseye inanmayışıdır."
Bernard Shaw

İnsan neden yalan söyler ki? Birini gülümsetmek  ya da ağlatmak için mi? Yoksa, kendini korumak, sevdiklerine zarar gelmesini önlemek için mi? Ya da sadece alışkanlıktan  mı? Cevap her ne olursa olsun, yalanın aldatmak amacıyla bilerek ve gerçeğe aykırı olarak söylenen, uydurma ve asılsız söz olduğu gerçeğini değiştirir mi? Tabii ki hayır.

Yalanın özünde aldatmak vardır. Yalan söyleyen kişinin amacı da başkalarını aldatmaktır. Yalan söyleyerek ilerlemeye çalışır, ancak geriye bir dönüş yapmak istediğinde; neyi, ne zaman, nasıl söylediğini hatırlamadığından bu isteğini gerçekleştiremez, olduğu yerde kalır. Yalanın renginin pembe olması da sonucu değiştirmez. Bir kez yalan söylenmeye başlandığında, yalan başka bir yalanı doğuracağından yalancı, fasit bir daire içinde döner, durur. Ta ki kendini kandırdığını, kendi yalanlarına kendisinin de inandığını fark edene ve bu fark edişle çemberi kırana kadar...

Yalancı, kendini çok akıllı, diğer insanları aptal sanır; söylediklerine inandıkları için. Aslında, bilmez ki yalana inanışın altında bir rahatlama,  güven duyma, süre kazanma, günü kurtarma ve şişkin bir ego vardır. Ve her bir yalan, beraberinde şüpheyi de getirir, ikisi ayrılmaz yol arkadaşıdırlar.

Bir kez yalan söylediğiniz ortaya çıktığında, artık kimse size inanmaz, siz de kimseye inanmazsınız. Çünkü, "dervişin fikri neyse, zikri de odur" misali, siz de başkalarının size yalan söylediğini düşünerek kimseye güvenemezsiniz. İnsanlara güvenmeden toplum içinde yaşamak, ölmeden cehennemi görmek gibi değil midir? İşte, yalancı dünyada cehennemi gören kişidir,. Yalancının cezası da budur...




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder