1 Mart 2013 Cuma




AÇLIK  VE  KURTULUŞ


"Açlık, en akıllı balıkları bile oltaya getirir" der J.W. Goethe. Balık öleceğini bile bile karnını doyurmak için oltadaki yeme gider, yemi yer ve kancaya takılır. Bu denli etkilidir insan ve hayvan organizması üzerinde. Açlık, hak, hukuk, dost, düşman da tanımaz; sadece fiziksel ihtiyacın doyurulmasına odaklanır, organizmanın hayatta kalabilmesi için.

Bu bağlamda, açlık çeken düşmanınıza yardım eder misiniz, yoksa onun acı çekerek ölmesini mi izlersiniz? Bu sorunun cevabı, Türkiye-Yunanistan örneğinde saklıdır. Türkiye açlık çeken Yunanistan' ı izlemedi, yardım elini uzattı, binlerce insanı açlıktan ölmekten kurtardı:  II.Dünya Savaşı' nın henüz başladığı Ekim 1940' da Yunanistan' İtalyan Ordusu tarafından işgal edilir. Almanların desteğini alan İtalyan Faşist Diktatör Mussolini, Alman Ordusu' na gereken erzakı temin edebilmek için depolar, mandıralar, çiftliklere el koyarak yağmalatır. Güçsüz durumda olan Yunan halkı açlığa mahkum edilir. Birkaç ay sonra da açlıktan ölümler başlar. Sokaklarda açlıktan ölenler, kamyonlarla toplanıp toplu mezarlara gömülür. Pire ve Atina' da yaşanan açlıktan dolayı 70.000 kişi ölür.

İşte, tam bu sırada şaşırtan bir gelişme yaşanır: Türkiye de savaştan dolayı zor durumda ve sıkıntılı günler geçirmektedir. Savaşın tarafı değildir ama savaşın etkilerini hissetmekte, kıtlık çekmektedir. Erkekler silah altına alındığından tarımda çalışan nüfus azalmış, yaşanacak bir savaş ihtimaline karşı yiyecekler stoklanmış, ekmek, un, şeker, bez, gaz yağı karneye bağlanmıştır. Birçok ürün karaborsaya düşmüştür. Bütün bunlar, komşuda yaşananların yanında hafif kalmaktadır.

Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, 19 yıl önce büyük bir savaşta karşı karşıya gelmiş olduğu bir millete yardım etmek için alınan karara tereddütsüz imza atar. Kızılay harekete geçirilir, yurt genelinde başlatılan kampanya ile yiyecek ve ilaç toplanır. Halk un, patates, tahıl ve daha birçok malzemeyi yardım merkezine getirir. Bütün bunları komşuya ulaştırmak için Hükümet, Tavilzade Şirketi' ne ait, 1882 yılında inşa edilmiş 2400 tonluk bir kuru yük gemisini kiralar. Geminin adı çok manidardır: Kurtuluş.

14 Ekim 1941 günü Karaköy Limanı' ndan binlerce kişi tarafından uğurlanan Kurtuluş, Pire Limanı' na vardığında Türkçe ve Yunanca sevinç çığlıklarıyla karşılanır. Kurtuluş için gösterilen sevgi, gazetelerin sayfalarına taşınır. Çizilen karikatürlerde Kurtuluş erzak dolu çuvallarla gidiyor, sevgi ile dolup geliyordu.

Ekim, Kasım 1941 ve Şubat 1942 tarihlerinde üç sefer daha gerçekleştiren Kurtuluş Vapuru umudun da adı olur. Kurtuluş 18 Şubat 1942' de 2000 ton yiyecekle İstanbul' dan beşinci kez ayrıldığında şiddetli fırtınadan dolayı batacağından habersizdir. 20 Şubat' ı 21' e bağlayan gece Marmara Ada' sı açıklarında kayalıklara bindirerek batar, Yunanlının umutlarıyla birlikte Marmara' nın soğuk sularına gömülür.

Kurtuluş' tan sonra, yardımlar birkaç kez daha başka gemilerle yapılmaya devam eder.

İşte, Türkiye' nin Hatıra Defterinde yer alan anı böyle. Milletimiz, dün( Kurtuluş Savaşı yılları) vatanını işgalcilerden kurtarmak ve  bağımsızlığına kavuşmak için boğaz boğaza çarpıştığı ülkenin insanlarının açlıktan ölümüne razı olmamış, yardım elini uzatmıştır. Bununla, sadece II.Dünya Savaşı Tarihine değil, İnsanlık Tarihine de geçecek açlıktan kurtuluşun ve sevginin örneğini sergilemiştir.

Dip Not: Anı, Deniz Kültür Yayınlarından, Nebil Özgentürk' ün "Türkiye' nin Hatıra Defteri-1923' ten Günümüze" adlı kitabından alınmıştır. Kitapta, çok duymadığımız onlarca anı mevcut, bizi aydınlatacak.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder