7 Mayıs 2013 Salı




İKİ  PRENSES


Shawakis kentinde kadın erkek, çoluk çocuk, herkes tarafından sevilen bir prens yaşardı. Hayvanlar bile ormandan onu selamlamak için gelirlerdi.

Ama insanlar arasında karısının onu sevmediği hatta nefret ettiği konuşulurdu.

Bir gün komşu kentin prensesi Shawakis prensesinin ziyaretine gelir. Başlarlar sohbete. Laf dönüp dolaşır kocalarına gelir.

Shawakis prensesi söze başlar ve:
" Senin kocanla yaşadığın mutluluğa gıpta ediyorum. Yıllardır da mutlu mesud yaşıyorsunuz. Ben ise kocamdan nefret ediyorum. Bana ait değil sanki o tek başına yaşıyor. Bu dünyadaki en mutsuz kadın benim" der.

Misafir prenses ona bakar ve der ki:
" Sevgili arkadaşım gerçek şu ki sen kocanı seviyorsun. Evet, öyle ve hala tükenmemiş bir arzuya sahipsin ona karşı. Bahçedeki kaynak gibi, kadın için hayattır bu. Asıl acınması gereken ben ve kocamdır. Çünkü sessizce katlanıyoruz birbirimize yıllardır. Ve siz ve diğerleri buna mutluluk diyorsunuz".

Halil Cibran - Gezgin ( Tercüme: Ercan Güneş)

 İçinde duygu barındırdığı için nefret bile olsa tükenmeyen arzu mudur mutluluk? Yoksa " içi beni yakar, dışı seni" misali birbirine sessizce katlanmak mı? Ya da her ikisi mi? Hiç biri mi? Bence,   bakan değil, gören gözlere göre   değişir.  Mutluluk, hiç bir şey beklemeden herkesi sevmektir, sevebilmektir.







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder