LAPLACE' IN ŞEYTANI
Başlığa bakıp şeytandan söz edeceğim yanılgısına düşmeyin. Laplace' ın Şeytanı aslında bir teorinin adı, olasılık teorisinin. Son yıllarda popüler kitapların bazılarında kullanılan bu teori, bilim insanı Pierre Simon Laplace' ın "Hiçbir şey imkansız değildir. Ama belirli şeyler olasılık dışıdır, ya da olasılıksızdır." tezine dayanmakta olup, o öldükten sonra bilim adamlarınca bu teoriye Laplace' ın Şeytanı deyişi her şeyi bilebilen, geçmişi ve gelecekte olabilecekleri bilebilecek bir varlığı tanımlamak için kullanıldı. Bu Tanrı gibi veya onun gibi bir şey. (Adam Fawer, Olasılıksız, s: 261- 262)
Okuduğum son kitap olan "Tanrı' nın Formülü" nün kurgusunun da bu teoriye dayalı olduğunu görünce, sade bir okur olarak dilim döndüğünce anlaşılır bir şekilde teoriyi yazmaya karar verdim. Laplace' ın, Napolyon Bonaparte' ın geometri hocası olduğunu belirtmek isterim, ki Napolyon'un savaş stratejisi ve taktiklerindeki başarısında, hocasının etkisinin olduğunu düşünmek sanırım yanlış olmaz.
İnsan ahlaki eylemde bulunurken özgür müdür?(Bunu daha önce yazmıştım.) Özgürsek, ne ölçüde özgürüz? Özgür değilsek, kararlarımızı neye göre veriyoruz? Özgür gibi görünüp, farkında bile olmadığımız birçok etken tarafından şartlandırıldığımızı fark ediyor muyuz? Özgür irade mi, yoksa sadece bir illüzyon mu?Acaba her şey önceden belirlenmiş de, biz mi farkında değiliz. İşte bilim insanları tüm bu soruların cevaplarını araştırmışlar, araştırmaya da devam ediyorlar. Araştırma sonuçlarına geçmeden önce belirlenimcilik (Determinizm) hakkında kısa bir bilgi vermek istiyorum.
"Biz insanlar evrenin belli gerçeklerini ölçebilecek becerilere sahip değiliz. Yani olaylar her ne kadar rastgele görünse de, tamamen fiziksel gerçeklerle koşullandırılmışlardır ve böyle belirlenirler.
Böyle düşünenlerin akımına Determinizm denir. Deterministler hiçbir şeyin belirsiz olmadığına inanırlar; her şey önceki bir sebebin sonucu olarak ortaya çıkar ama biz bu sebebin ne olduğunu bilemeyiz. Şansa değil, tahmin edilebilir gerçeklere yani olasılıklara inanırlar." (Adam Fawer, Olasılıksız)
Yani Laplace göre, evrenin bugünkü durumu, önceki durumunun bir sonucu ve bundan sonraki durumunun ise bir nedenidir.
Deterministlere göre, insan ahlaki eylemde bulunurken özgür değildir. Çünkü, toplumsal, ahlaksal, hukuksal ve de psikolojik etkenlerin etkisi altında kalarak karar verirler ve bu bir seçim değildir. Dolayısıyla zorunlu olarak yaptıkları davranışların sorumluluğunu da taşımazlar. Çünkü özgür iradeleriyle karar vermemişlerdir.
"Belirlenimciliğin ilk savunucusu Yunan Filozof Leukippus' tur. O hiçbir şeyin tesadüfen olmadığına ve her şeyin bir nedeni olduğuna inanmıştı. Platon ve Aristoteles' de tam tersini düşünmüş ve özgür iradeye de yer vermişlerdi. Kilisenin de kabul ettiği görüş. Nihayetinde bu onların yararınaydı! Eğer insanların özgür iradesi varsa dünyada olan kötülüklerden artık Tanrı mesul tutulamazdı. Özgür iradeye sahip olduğumuz görüşü yıllarca hüküm sürdü, ta ki Newton ve bilimdeki gelişmeler ışığında belirlenimciliğe geri dönülene kadar. On dokuzuncu yüzyılın başlarında en önemli matematikçilerden biri olan Pierre-Simon Laplace evrenin temel kanunlara itaat ettiğini gözlemledi. Ona göre bizler eğer bu kanunları ile evrendeki her cismin ve parçacığın konumunu, hızını ve doğrultusunu bilirsek onun geçmiş ve geleceğini bilebiliriz; ama ancak bu elementler önceden tayin edilmiş ise. Bu da 'Laplace' ın şeytanı' olarak adlandırıldı: her şey önceden belirlenmiştir.
Einstein bu bakış açısını kabul etti ve izafiyet teorisini de evrenin belirlenmiş olduğu varsayımının üzerine kurdu. Kuantum teorisi ortaya çıkınca mesele biraz karıştı; çünkü kuantum belirlenmiş olmayan atomik bir dünyadan bahsediyordu. Heisenberg 1927' de kuantum belirlenmezciliğini ortaya koydu ve bir mikro parçacığın konum ve hızının aynı anda bilinmesinin mümkün olmadığını ispatladı. Bu da onun belirsizlik ilkesinin ortaya çıkmasına... Büyük nesneler belirlenimci, küçük nesneler ise belirlenmezci hareket eder." (Jose Rodrigues Dos Santos - Tanrı' nın Formülü, s: 260)
İki teori arasındaki çelişkileri uzlaştırmak için bilim adamları diğerlerine ek olarak, izafiyet ve kuantum teorilerini birleştirecek ortak bir teori geliştirmeye ve evrenin belirlenmiş olup olmadığını anlamaya çalışmaktadırlar.Bu teorinin adı; Her şey teorisidir."Fiziğin günümüzdeki en büyük hayali bu. Bilim adamları, diğerlerine ek olarak, izafiyet ve kuantum teorilerini birleştirecek ortak bir teori geliştirmeye ve evrenin belirlenmiş olup olmadığını anlamaya çalışıyorlar. Yine de bir şeyi unutmamakta fayda var; Belirsizlik ilkesi bir parçacığın kesin davranış şeklinin tespit edilmesinin gözlemcinin varlığı nedeniyle imkansız olduğunu söyler. Belirsizlik ilkesi, ki doğrudur, saçmalık denen bir dizi şeyin yolunu açmıştır. Bazı fizikçilerin parçacığın nerede olacağına ancak gözlemcinin bulunduğu yere göre karar verdiğini söylemesi gibi. Eğer bir elektronu kutuya koyarsam ve kutuyu ikiye bölersem elektron aynı anda iki tarafta birden var olur görüşüyle ilgilidir. Ancak birisi kutuyu açtığında elektron hangi tarafta olacağına karar verir.
Tabii ki Einstein ve diğer fizikçiler buna güldüler. Bu fikrin ne kadar komik olduğunu göstermek için bazı örnekler kullandılar, ki bunların içinde en ünlüsü Schrödinger' in kedisidir. Schrödinger eğer bir parçacık aynı anda iki yerde birden bulunuyorsa o zaman bir kedinin de aynı anda hem canlı hem de ölü olacağını söylemişti, ki bu saçmalıktı. (Tanrı' nın Formülü, s:260-61)
Belirsizlik ilkesi maddenin belirlenimci davrandığını asla bilemeyeceğimizi söyler çünkü ne zaman denenmeye kalkılsa gözlemci devreye girecek ve bizi bunu ispat etmekten mahrum bırakacaktır, diye düşünen bilim insanları bunun semantik bir sorun olarak görülmediğini ve "belirlenmez" ile "belirlenemez" sözcüklerini karıştırdıklarını anlayamadıklarını söylerler. Ama sorunun asıl noktasının bu olmadığını, asıl olanın "Bizlerin geçmiş ve geleceği bilme ihtimalimizi elimizden alan belirsizlik ilkesinin aynı zamanda evrendeki bu inceliği de ortaya çıkarmasıdır. Sanki evren bize tarihin, zamanın en başından beri belirlenmiş olduğunu ama bizim bunu asla ispatlayamayacağımızı, asla emin olamayacağımızı söylüyor gibi. İşte incelik burada gizli. Bizler belirsizlik ilkesiyle her şeyin belirlenmiş olduğunu görsek de gerçek, belirlenemezdir. Evren sırrını işte böyle ustalıkla saklamaktadır." (Tanrı' nın Formülü, s:263)
Yani, Einstein' in söylediği gibi; "Rab mahirdir ama zalim değildir. Doğa sırlarını sinsiliğinden değil, özündeki yüceliğinden dolayı saklar."
Evren akıl almaz derecede karmaşık olduğu için sırlarını saklayabiliyor.
Sadece kuantumun tayin edilemez olduğunu düşünenler bu alanda yapılan yeni keşiflerin her şeyi değiştirdiğini gördüler. 1961' de Edward Lorenz adında bir meteorolog bilgisayar başına geçip uzun vadeli hava tahmin raporlarını test etmeye başladığında özel bir aralığı daha dikkatli incelemeye karar verdi. Ve detaylı inceleme sonucunda Lorenz kaosu keşfetti.
"Kaos teorisi mevcut matematik modeller içerisinde en dikkat çekici olanıdır ve evrendeki pek çok davranışın açıklanmasına yardımcı olur. Kaotik sistemin temel fikrini formüle etmek kolaydır: Başlangıçtaki küçücük farklılıklar sonuçta büyük değişimler yaratır: Küçük sebep, büyük sonuç. En ünlü örnek kelebek etkisidir. Coimbra' da bir kelebek kanat çırpsa kendi çevresindeki havanın basıncını çok az değiştirir. Bu minik değişiklik hava molekülleri üzerinde domino etkisine neden olur, Kuzey Amerika' da fırtınaya yol açacak boyutlarda. Buna kelebek etkisi denir. Şimdi de dünya üzerindeki bütün kelebeklerin, bütün hayvanların, hareket eden ve nefes alan her şeyin etkisini düşünün. Sonuçta ne olur? "Öngörülemezlik."
Kaos her yerdedir. Öngörülebilir gibi davrandığı zannedilen güneş sistemi bile aslında kaotik bir sistemdir. Bunun farkına varamıyoruz çünkü bizim şahit olduğumuz hareketler çok yavaştır ama güneş sistemi de kaotiktir." (Tanrı' nın Formülü, s: 266-269)
Ve sonuç olarak, şunu yazmak istiyorum, ki sanırım siz de buna katılacaksınız; "Evrenin sırları her zaman bir esrar perdesinin ardında olacaktır."
Çünkü: "Belirsizlik ilkesi, kaotik sistemler ve eksiklik teoremleri evrenin akıl almaz inceliklerini ortaya koyuyor. Tüm kozmos matematiğe dayalıdır. Evrenin temel kanunları matematik denklemleri ve formülleriyle açıklanır, fizik kanunları bilgiyi işlemek için kullanılan algoritmalardır ve evrenin sırrı matematiğin dilinde kodlanmıştır. Her şey, her şeyle ilişkilidir, öyle görünmese bile. Ama bu kodu matematik bile tam olarak çözemez. Tüm özelliklerin içerisinde en gizemli olanı budur: evrenin nihai gerçeği saklayış şekli. Her şey belirlenimcidir ama aynı zamanda belirlenemezdir. Matematik evrenin dilidir ama şüphelerden oluşan bir gölgenin ötesinde onu ispatlamanın imkanı yoktur. Ne zaman bir şeyin sonuna varmayı başarsak garip bir sır perdesi gizemin son kısmını görmemizi engeller. İşte yaratıcının imzasını gizlediği yer burasıdır. Her şey öyle bir incelikle tasarlanmıştır ki, en derin sırların açığa çıkarılması mümkün değildir." (a.g.e. s: 274)
Beni oldukça uğraştıran yazılarımdan biri oldu. Farklı zamanlarda okuduğum iki kitabın ortak noktalarını bulup, yazmak, hatta yeniden okumak için hayli emek harcadım ve belirlenimcilik ilkesi, belirlenmezlik ilkesi, Kaos teorisi ve öngörülmezliği anlaşılır bir şekilde yazmaya çalıştım. Bu uzun yazımı okuduğunuz için sizlere çok teşekkür ediyorum...
Kaynaklar:
-Adam Fawer, Olasılıksız.
-Jose Rodrigues Dos Santos, Tanrı' nın Formülü.
İnsan ahlaki eylemde bulunurken özgür müdür?(Bunu daha önce yazmıştım.) Özgürsek, ne ölçüde özgürüz? Özgür değilsek, kararlarımızı neye göre veriyoruz? Özgür gibi görünüp, farkında bile olmadığımız birçok etken tarafından şartlandırıldığımızı fark ediyor muyuz? Özgür irade mi, yoksa sadece bir illüzyon mu?Acaba her şey önceden belirlenmiş de, biz mi farkında değiliz. İşte bilim insanları tüm bu soruların cevaplarını araştırmışlar, araştırmaya da devam ediyorlar. Araştırma sonuçlarına geçmeden önce belirlenimcilik (Determinizm) hakkında kısa bir bilgi vermek istiyorum.
"Biz insanlar evrenin belli gerçeklerini ölçebilecek becerilere sahip değiliz. Yani olaylar her ne kadar rastgele görünse de, tamamen fiziksel gerçeklerle koşullandırılmışlardır ve böyle belirlenirler.
Böyle düşünenlerin akımına Determinizm denir. Deterministler hiçbir şeyin belirsiz olmadığına inanırlar; her şey önceki bir sebebin sonucu olarak ortaya çıkar ama biz bu sebebin ne olduğunu bilemeyiz. Şansa değil, tahmin edilebilir gerçeklere yani olasılıklara inanırlar." (Adam Fawer, Olasılıksız)
Yani Laplace göre, evrenin bugünkü durumu, önceki durumunun bir sonucu ve bundan sonraki durumunun ise bir nedenidir.
Deterministlere göre, insan ahlaki eylemde bulunurken özgür değildir. Çünkü, toplumsal, ahlaksal, hukuksal ve de psikolojik etkenlerin etkisi altında kalarak karar verirler ve bu bir seçim değildir. Dolayısıyla zorunlu olarak yaptıkları davranışların sorumluluğunu da taşımazlar. Çünkü özgür iradeleriyle karar vermemişlerdir.
"Belirlenimciliğin ilk savunucusu Yunan Filozof Leukippus' tur. O hiçbir şeyin tesadüfen olmadığına ve her şeyin bir nedeni olduğuna inanmıştı. Platon ve Aristoteles' de tam tersini düşünmüş ve özgür iradeye de yer vermişlerdi. Kilisenin de kabul ettiği görüş. Nihayetinde bu onların yararınaydı! Eğer insanların özgür iradesi varsa dünyada olan kötülüklerden artık Tanrı mesul tutulamazdı. Özgür iradeye sahip olduğumuz görüşü yıllarca hüküm sürdü, ta ki Newton ve bilimdeki gelişmeler ışığında belirlenimciliğe geri dönülene kadar. On dokuzuncu yüzyılın başlarında en önemli matematikçilerden biri olan Pierre-Simon Laplace evrenin temel kanunlara itaat ettiğini gözlemledi. Ona göre bizler eğer bu kanunları ile evrendeki her cismin ve parçacığın konumunu, hızını ve doğrultusunu bilirsek onun geçmiş ve geleceğini bilebiliriz; ama ancak bu elementler önceden tayin edilmiş ise. Bu da 'Laplace' ın şeytanı' olarak adlandırıldı: her şey önceden belirlenmiştir.
Einstein bu bakış açısını kabul etti ve izafiyet teorisini de evrenin belirlenmiş olduğu varsayımının üzerine kurdu. Kuantum teorisi ortaya çıkınca mesele biraz karıştı; çünkü kuantum belirlenmiş olmayan atomik bir dünyadan bahsediyordu. Heisenberg 1927' de kuantum belirlenmezciliğini ortaya koydu ve bir mikro parçacığın konum ve hızının aynı anda bilinmesinin mümkün olmadığını ispatladı. Bu da onun belirsizlik ilkesinin ortaya çıkmasına... Büyük nesneler belirlenimci, küçük nesneler ise belirlenmezci hareket eder." (Jose Rodrigues Dos Santos - Tanrı' nın Formülü, s: 260)
İki teori arasındaki çelişkileri uzlaştırmak için bilim adamları diğerlerine ek olarak, izafiyet ve kuantum teorilerini birleştirecek ortak bir teori geliştirmeye ve evrenin belirlenmiş olup olmadığını anlamaya çalışmaktadırlar.Bu teorinin adı; Her şey teorisidir."Fiziğin günümüzdeki en büyük hayali bu. Bilim adamları, diğerlerine ek olarak, izafiyet ve kuantum teorilerini birleştirecek ortak bir teori geliştirmeye ve evrenin belirlenmiş olup olmadığını anlamaya çalışıyorlar. Yine de bir şeyi unutmamakta fayda var; Belirsizlik ilkesi bir parçacığın kesin davranış şeklinin tespit edilmesinin gözlemcinin varlığı nedeniyle imkansız olduğunu söyler. Belirsizlik ilkesi, ki doğrudur, saçmalık denen bir dizi şeyin yolunu açmıştır. Bazı fizikçilerin parçacığın nerede olacağına ancak gözlemcinin bulunduğu yere göre karar verdiğini söylemesi gibi. Eğer bir elektronu kutuya koyarsam ve kutuyu ikiye bölersem elektron aynı anda iki tarafta birden var olur görüşüyle ilgilidir. Ancak birisi kutuyu açtığında elektron hangi tarafta olacağına karar verir.
Tabii ki Einstein ve diğer fizikçiler buna güldüler. Bu fikrin ne kadar komik olduğunu göstermek için bazı örnekler kullandılar, ki bunların içinde en ünlüsü Schrödinger' in kedisidir. Schrödinger eğer bir parçacık aynı anda iki yerde birden bulunuyorsa o zaman bir kedinin de aynı anda hem canlı hem de ölü olacağını söylemişti, ki bu saçmalıktı. (Tanrı' nın Formülü, s:260-61)
Belirsizlik ilkesi maddenin belirlenimci davrandığını asla bilemeyeceğimizi söyler çünkü ne zaman denenmeye kalkılsa gözlemci devreye girecek ve bizi bunu ispat etmekten mahrum bırakacaktır, diye düşünen bilim insanları bunun semantik bir sorun olarak görülmediğini ve "belirlenmez" ile "belirlenemez" sözcüklerini karıştırdıklarını anlayamadıklarını söylerler. Ama sorunun asıl noktasının bu olmadığını, asıl olanın "Bizlerin geçmiş ve geleceği bilme ihtimalimizi elimizden alan belirsizlik ilkesinin aynı zamanda evrendeki bu inceliği de ortaya çıkarmasıdır. Sanki evren bize tarihin, zamanın en başından beri belirlenmiş olduğunu ama bizim bunu asla ispatlayamayacağımızı, asla emin olamayacağımızı söylüyor gibi. İşte incelik burada gizli. Bizler belirsizlik ilkesiyle her şeyin belirlenmiş olduğunu görsek de gerçek, belirlenemezdir. Evren sırrını işte böyle ustalıkla saklamaktadır." (Tanrı' nın Formülü, s:263)
Yani, Einstein' in söylediği gibi; "Rab mahirdir ama zalim değildir. Doğa sırlarını sinsiliğinden değil, özündeki yüceliğinden dolayı saklar."
Evren akıl almaz derecede karmaşık olduğu için sırlarını saklayabiliyor.
Sadece kuantumun tayin edilemez olduğunu düşünenler bu alanda yapılan yeni keşiflerin her şeyi değiştirdiğini gördüler. 1961' de Edward Lorenz adında bir meteorolog bilgisayar başına geçip uzun vadeli hava tahmin raporlarını test etmeye başladığında özel bir aralığı daha dikkatli incelemeye karar verdi. Ve detaylı inceleme sonucunda Lorenz kaosu keşfetti.
"Kaos teorisi mevcut matematik modeller içerisinde en dikkat çekici olanıdır ve evrendeki pek çok davranışın açıklanmasına yardımcı olur. Kaotik sistemin temel fikrini formüle etmek kolaydır: Başlangıçtaki küçücük farklılıklar sonuçta büyük değişimler yaratır: Küçük sebep, büyük sonuç. En ünlü örnek kelebek etkisidir. Coimbra' da bir kelebek kanat çırpsa kendi çevresindeki havanın basıncını çok az değiştirir. Bu minik değişiklik hava molekülleri üzerinde domino etkisine neden olur, Kuzey Amerika' da fırtınaya yol açacak boyutlarda. Buna kelebek etkisi denir. Şimdi de dünya üzerindeki bütün kelebeklerin, bütün hayvanların, hareket eden ve nefes alan her şeyin etkisini düşünün. Sonuçta ne olur? "Öngörülemezlik."
Kaos her yerdedir. Öngörülebilir gibi davrandığı zannedilen güneş sistemi bile aslında kaotik bir sistemdir. Bunun farkına varamıyoruz çünkü bizim şahit olduğumuz hareketler çok yavaştır ama güneş sistemi de kaotiktir." (Tanrı' nın Formülü, s: 266-269)
Ve sonuç olarak, şunu yazmak istiyorum, ki sanırım siz de buna katılacaksınız; "Evrenin sırları her zaman bir esrar perdesinin ardında olacaktır."
Çünkü: "Belirsizlik ilkesi, kaotik sistemler ve eksiklik teoremleri evrenin akıl almaz inceliklerini ortaya koyuyor. Tüm kozmos matematiğe dayalıdır. Evrenin temel kanunları matematik denklemleri ve formülleriyle açıklanır, fizik kanunları bilgiyi işlemek için kullanılan algoritmalardır ve evrenin sırrı matematiğin dilinde kodlanmıştır. Her şey, her şeyle ilişkilidir, öyle görünmese bile. Ama bu kodu matematik bile tam olarak çözemez. Tüm özelliklerin içerisinde en gizemli olanı budur: evrenin nihai gerçeği saklayış şekli. Her şey belirlenimcidir ama aynı zamanda belirlenemezdir. Matematik evrenin dilidir ama şüphelerden oluşan bir gölgenin ötesinde onu ispatlamanın imkanı yoktur. Ne zaman bir şeyin sonuna varmayı başarsak garip bir sır perdesi gizemin son kısmını görmemizi engeller. İşte yaratıcının imzasını gizlediği yer burasıdır. Her şey öyle bir incelikle tasarlanmıştır ki, en derin sırların açığa çıkarılması mümkün değildir." (a.g.e. s: 274)
Beni oldukça uğraştıran yazılarımdan biri oldu. Farklı zamanlarda okuduğum iki kitabın ortak noktalarını bulup, yazmak, hatta yeniden okumak için hayli emek harcadım ve belirlenimcilik ilkesi, belirlenmezlik ilkesi, Kaos teorisi ve öngörülmezliği anlaşılır bir şekilde yazmaya çalıştım. Bu uzun yazımı okuduğunuz için sizlere çok teşekkür ediyorum...
Kaynaklar:
-Adam Fawer, Olasılıksız.
-Jose Rodrigues Dos Santos, Tanrı' nın Formülü.
Evrenin gizemli dünyasını bir kez daha hatırlattığın için asıl biz sana teşekkür etmeliyiz.
YanıtlaSilSağolun. Blogunuzdan okumadığım kitapların tanıtımlarını, özetlerini okuyarak, ilgimi çekenleri not alıyorum, okumak için.
YanıtlaSil