4 Ocak 2016 Pazartesi



SAKURA
Yeniden Doğuşun Simgesi
 




Mevsim ilkbahar değil, sakurayı yazmak da nereden geldi aklıma derseniz, sakuraya yüklenen birçok anlamın yanında benim en çok sevdiğim, sakuranın yeniden doğuşun simgesi olmasıdır, ki yeni yılın bu ilk günlerinde ruhen yenilenmeye, yeniden doğmaya olan gereksinimden, derim. Her insanın buna ihtiyacı vardır değil mi? 

Japon kiraz çiçeği sakura, yeniden doğuşun simgesidir. Sakuranın rengi pembedir, bu renk Uzakdoğu ' da ilkbaharın, doğanın uyanışının, hayatın başlangıcının işaretidir. Beş yapraktan oluşan bu çiçek en önemli beş dileği - şansı, bolluğu, uzun ömrü, sevinci ve barışı- sembolize ediyor.

Japonya' da her yıl meteoroloji sakuraların açacağı günü bütün ülkeye önceden ilan eder ve sakuraların açması tüm halkın canı gönülden katıldığı coşku dolu bir bayram havasıyla ve festivallerle kutlanır. Bu köklü bir gelenektir. Japon milleti, her baharın yeni, güzel oluşumlar getireceğine inanır, yeni yıla coşkuyla başlar ve bu hissi yıl boyu kaybetmemeye özen gösterir.


İlkbahar bu ülke için yeni başlangıcın, yeni umutların sembolüdür. Aynı zamanda hayatı düzenleyen bir yanı da vardır bu çiçeklerin. Japonya' da iş yaşamı ve okulların eğitim programı ilkbaharda başlar. Yeni bir işe başlamaktan evlilik tarihini belirlemeye kadar, insan hayatında dönüm noktası olabilecek her türlü önemli olay, sakuraların açılma günlerine göre düzenlenir.


Sakura açınca pirinç ekimi başlar. Yani sakura pirinç tohumu ekimi için komut veren, zamanlayıcı ve müjdeleyici bir habercidir. Pirinç, çiftçiler için sadece en önemli gıda değil, aynı zamanda bolluğun da sembolüdür.

Sakura çiçeğinin ömrü bir ila iki hafta sürer. En güzel ve en olgun oldukları dönemde, solmadan, kurumadan bir anda dallarından dökülen sakura çiçekleri, Japonlara ölümün birdenbire gelebileceğini hatırlatır. Japonlar hayatın en coşkulu ve en keyifli anında bile, bir anda yaşamın sona erebileceğini  ve aniden bu çiçekler gibi dallarında kopabileceklerini düşünürler. 

Sakuranın her bir Japon' un kalbinde özel bir yeri vardır. Japonlar sakuralar çiçeklendiğinde atalarının ruhlarıyla temasa geçebileceklerine inanırlar. Atalarıyla konuşmak istediklerinde kiraz ağacının altında dinlenmeye çekilir ve hatırlamak, öğrenmek istediklerini hayallere dalarak anlamaya çalışırlar. Her ilkbaharda sakurayla buluştuklarında hayatın geçici olduğunu bir kez daha anlayıp, olumsuz duygularından, düşüncelerinden, davranışlarından arınmaya çalışırlar. Japonlar sakuraları özenle yetiştirip koruyarak yaşlılara, aile ve soylarının geleneklerine saygıyla davranmayı öğrenirler.

Ayrıca, sakura dişiliğin, tazeliğin, gençliğin, güzelliğin, masumiyetin ve soyun devamlılığının, yani kadının da geleneksel simgesidir.


Sakuralar çiçeklendiğinde ağaçların altında el ele tutuşarak yürüyen çiftleri görürsünüz. Erkek kadının elini tutarken sakuralardan ilham alarak, kadının güzelliğini, tazeliğini, zarafetini aynı zamanda kırılganlığını tam olarak hisseder. Japon öğretilerinde insanı oluşturan dört unsur, beden, beyin, kalp ve ruh şeklinde sıralanır. Kadın ve erkeğin doğasında bu dört unsurdan erkekte beyin ve ruhun, kadında ise beden ve kalbin daha önde olduğu anlatılır. Beden diğer üç unsuru da içinde barındırarak soyun devamını da sağladığı için kadının yeri daha özel ve önemlidir. Erkek kadını korumalıdır. Sakura çiçeklerini izleyen bir erkek, kadının zarafeti ve tazeliğinin yanında kırılganlığını da bir kez daha hisseder ve bundan ilham alır. Kadını yücelttiğinde kendisini de yüceltmiş olacağını bilir.

(Kabuljan Murzaev, SAKURA) 

Bir kültür ve bir çiçek, ancak bu kadar uyumlu olabilir. Sakuraya yüklenen anlamlar, aslında  hayatı anlatıyor. Başka hangi çiçeğe böylesi anlamlar yüklenmiştir ki? Tek bir anlam ifade eden çiçeklerden bahsetmiyorum. Hayatın bütün yükünü sırtlayan bir çiçek daha var mı? Onu soruyorum. 



















Fotoğrafların tümü tarafımdan çekilmiştir. İzinsiz kullanılamaz.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder