20 Ocak 2016 Çarşamba




DİLLERİN KÖKENİ, GÜLMEK VE AĞLAMAK ÜZERİNE

Sizi bilmem ama ben yürürken düşünürüm. Viyana'daki rutin yürüyüşlerimden birinde, arkamda kahkaha atan, gülüşerek birbirlerine takılan kişilerin gülme seslerini duyunca(arkama bakmadan) bir yabancı memlekette dilini bilmediğimiz insanlar arasında ortak noktamız ne olabilir sorusu takıldı kafama. Cevabım hazırdı; kahkaha atmak veya gülmek. Gülmek eylemi, dünyanın neresinde olursanız olun sevinci, mutluluğu, memnuniyeti ifade eder. Ve daha da önemlisi gülme eylemin aynılığı. Gülmenin ses şiddeti değişse de yüze verdiği şekil  değişmiyor yani gülerken dişler gözüküyor, yanaklar geriliyor, gözler küçülüyor vs.

Gülmeyi düşünüp ağlamayı düşünmemek olur mu? Olmaz.  Bir söz okumuştum, kime ait  olduğunu hatırlayamadım ama güzeldi: "Gözlerinin rengi, biçimi ne kadar farklı olursa olsun gözyaşlarının rengi aynıdır." diye. Gülmeye uyarlarsam; "Ağızlarının rengi, biçimi ne kadar farklı olursa olsun gülmenin sesi aynıdır." İşte yürürken duyduğum gülmenin sesi her yerde aynıydı. Dünya insanlarının vaz geçmek isteseler de vaz geçemeyecekleri ortak payda olan gülmek ve ağlamak ikilisi insana özgü bir davranış çünkü. Tam da bunları düşünürken köpeğini yürüyüşe çıkaran biri geçti yanımdan ve köpek önünde yürüyen kargaya doğru bir hamle yapıp havladı. Havlama sesiyle birlikte benim düşüncelerimin yönü de değişti. Bu kez, dünyanın dört bir yanında bulunan tüm köpekler aynı şekilde havlıyorlar, neden diye düşünmeye başladım. Hatta düşünce sınırlarımı genişletip kediler aynı şekilde miyavlıyor, tavuklar aynı şekilde gıdaklıyor, horozlar, aynı cinsten olan kuşlar aynı şekilde ötüyor, aslanlar aynı şekilde kükrüyor, balinalar aynı şekilde ses çıkarıyor, sürüngen davranışları, sesleri aynı. Örnekler çoğaltılabilir elbette ama hayvanlara ilişkin davranış ve seslerde değişiklik olmaz. Ha, istisnalar varsa da bunlar kaideyi bozmaz..


Yorulunca dinlenmek için oturduğum taşın üstünde düşünmeye devam ettim. Çevremdeki insanların farklı diller konuşmasına kulak vererek. Tam o anda, insanlar neden hayvanlar  gibi değil sorusu geldi aklıma. Yanlış anlaşılmasın! Kendime sorduğum soru şundan kaynaklı: Peru' da yaşayan bir köpek, Moğolistan' da yaşayan bir köpekle yan yana geldiğinde havlayarak anlaşabilir pekala. İnsanların dili neden ayrı, anlaşmalarını sağlayacak yegane araç olan dili? Dünyanın oluşumundan sonra, insanoğlunun dünya üzerindeki varlığının bilindiği dönemlerde dilleri aynı mıydı? Aynıysa, ne zaman ve niçin farklılaştı? Dilin farklılaşmasının ardındaki nedenler neydi? Hayvanlarda (geçmişten günümüze) neden böyle bir farklılaşma olmadı? Sorular, sorular... Sorular olunca cevapları arayıp bulmak gerekir. Ben de öyle yaptım. Aklıma takılan sorularla ilgili ufak bir araştırma yaptım. Tabii eve gelip, dinlendikten sonra.

İşte araştırma sonucunda bulduğum, "Dillerin Çeşitliliği ve Dillerin Kökeni Nereden Geliyor? sorusunun cevabı:

"Sözel iletişim ve dil insanoğlunun en tanımlayıcı ve ayırıcı özelliklerinden biri. Dünya üzerinde konuşulan yaklaşık 7000 dilin kökeni insanoğlunun ortaya çıktığı yer olan Afrika ile bir şekilde kesiştiği düşünülüyor. Konuşulan dünya dilleri günümüzde birbirlerine pek de benzemiyor. Gittiğiniz ülkelerde neden burada bu dil konuşuluyor diye sormak hiç aklınıza gelir mi? Doğal olarak Fransa' da Fransızca, İtalya' da İtalyanca, Çin' de Çince, İngiltere' de İngilizce konuşulur diye düşünürüz.

Ancak günümüzden yaklaşık birkaç bin yıl öncesine kadar o ülkelerde o diller konuşulmuyordu. Peki ne oldu da bu kadar çok dil oluştu? Bütün bu diller nereden geldi, nasıl ortaya çıktı? Nasıl oldu da tek bir insan türü iletişim kurmak ve konuşmak için birbirinden bu kadar farklı diller kullanmayı seçti?

İnsan dilinin kökeni ve dilsel çeşitliliğin nasıl oluştuğu hala belirsizliğini koruyan konular. İnsanlığın ve dünyanın yaratılış ve oluşum hikayelerinin yanı sıra dilsel çeşitliliğin hikayesi de birçok efsaneye konu olmuş. Bunlardan en bilineni Babil Kulesi Efsanesi. Babil Kulesi, dünyanın birçok bölgesinde yerel efsanelerde sözü edilen, Tanrı' ya ulaşmak için inşa edilmiş bir kule. Efsaneye göre tanrı kendisine ulaşmaya çalışan insanların kendini beğenmişliğine kızar ve o zamana kadar aynı dili konuşmakta olan insanların dillerini karıştırarak birbirlerini anlamalarını engeller. Çok yaygın bir diğer efsaneye göre de tanrıların gazabına uğrayan dünyada meydana gelen büyük sel felaketi sonucunda hayatta kalabilenlerin her biri farklı bir dil konuşur, böylece farklı diller ve kültürler oluşur.

İnsan dilinin kökeni dilbilimciler arasında uzun yıllardır kapsamlı olarak tartışılan bir konu. Uzmanlara göre modern insanların ataları Afrika' dan diğer kıtalara göç etmeye başladıklarında daha az kullanılan sesleri de arkalarında bırakmışlar. Birbirini takip eden her göç ile kullanılan ses dağarcığı da giderek küçülmüş. Yapılan bir çalışmada, analiz edilen 504 dil arasında en fazla ses birimi çeşitliliği gösteren dillerin Afrika kökenli, en az ses birimi çeşitliliği gösteren dillerin ise Güney Amerika ve Okyanusya kökenli olduğu tesbit edilmiş.

Günümüzde insan dilinin bağımsız olarak kaç defa değişim gösterdiği tam olarak bilinmiyor.  Var olan yaklaşık 7000 dil, 32 dil ailesi arasında paylaştırılmış. Dünyada bu kadar çok ve çeşitli dil olması gerçekten büyüleyici ve sadece insanoğluna has bir durum. Biyolojik türlerin yaşam alanı koşullarına uyum sağlaması gibi dil de aynı şekilde o dili konuşanların ihtiyaçlarına hizmet etmek için değişebiliyor. Yapılan birçok çalışma en fazla ekvator kuşağında ve tropikal kuşakta görülen dilsel çeşitliliğin, biyolojik çeşitliliğin bir yansıması olduğunu gösteriyor. Dünya üzerinde konuşulan yaklaşık 7000 dilin %60' ı tropikal orman kuşaklarında yer alıyor. Bu kuşaklardan biri Afrika' da, diğeri ise Asya' nın güneyinin karşısındaki tropikal bölgede. Dilsel çeşitliliğin en zengin olduğu yer ise Papua Yeni Gine. Yaklaşık 7 milyon insanın yaşadığı ülkede 830 farklı dil konuşuluyor. Nüfusu 160 milyon olan Nijerya' da ise 521 farklı dil konuşuluyor.

Dilsel çeşitliliği etkileyen bir başka faktör de genlerimizle ilgili olabilir. Yapılan yeni bir çalışmaya göre, özellikle Çin' de, Güney-Doğu Asya' da ve Afrika' daki Büyük Sahra' nın alt kısmındaki bölgede yaşayan ve konuşmalarında daha çok vurgu ve ses tonu sistemini kullanan insanlarda beyin gelişimini etkileyen iki genin farklı varyantlarının bulunduğu belirtiliyor. Çalışmalar henüz çok yeni, gelişmeleri izlemek heyecanlı olacak."

 Düşününce, soru, soruyu doğurur. Soru varsa cevap aranmalı, cevabı bulmak için araştırma yapmalı. Yani sorular cevapsız kalmamalı. Düşünmenin tadına varan bir kişi, düşünmeden duramaz... 

Viyana'da sıradan bir günden geriye kalanlar. :)


KAYNAKLAR: 

--- Bilim ve Teknik Dergisi, Sayı: 531, Şubat 2012, Özlem Kılıç Ekici' nin Dillerin Çeşitliliği yazısı, s: 46

--- dunyalilar.org (Dillerin Kökeni Nereden Geliyor?) 




 




2 yorum:

  1. Yanlışta hatırlıyor olabilirim ama yukarıda paylaşmış olduğunuz söz afrika kökenli bir atasözü idi galiba.:) Yazınızda pek güzeldi,sıkmadan ve güzelce okutturuyordu kendisini.Diğer yazılarınıza da zaman ayırmaya çalışıyorum bazen uzun olabiliyor bu yüzden okumadan geçiyorum ama sonra muhakkak geri dönüp okumaya çalışıyorum.Çok güzel yazıyorsunuz, en azından sıkılmıyorum okurken.Şimdilik bu kadar yorumum,Güle güle,İyi yayınlarda görüşmek üzere.İyi günler.:)

    YanıtlaSil
  2. Yazımda nereye,kime ait olduğunu hatırlayamadığım sözün kökeni yazdığınız ve güzel yorumunuz için teşekkür ederim.

    YanıtlaSil