31 Temmuz 2021 Cumartesi

 


İNSANSIZ DOĞA MI?



Güzel ülkemin ormanları cayır cayır yanarken içimizi de yakıyor, kavuruyor. Yangın söndürülse bile, içimizdeki yangın süreceğe benziyor. Yanan, yok olan ağaçların yerine yenileri dikilse bile o ağaçların büyümesi, ormana dönüşmesi on yıllar alır. Ağaç bu; ot ya da çalı değil ki hemen büyüsün de kuşlara, börtü böceğe, bilumum canlıya hayat vermeye başlasın.

Hal böyleyken, sosyal medyada gördüğüm kadarıyla; "insanlar olmasa doğa nefes alır, insanlar olmasa doğa rahat eder, doğa insansız yaşar ama insan doğasız yaşayamaz" gibi paylaşımlar yapılmakta. Elbette bu paylaşımlarda doğruluk payı var; insan kadar doğaya zarar veren başka hiçbir canlı türü yok. Ama insanlar olmasa demek pek doğru değil, bana göre. Ne yani tüm insanlar ölsün mü, insan nesli yeryüzünden silinsin mi? İnsanlar da doğanın bir parçası değil midir? Üstelik düşünebilen ve aklı olan birer canlı. Öyleyse insanların yok olmasını istemek yerine, onları doğayla haşır neşir yapmak, eğitmek ve doğanın kıymetini bıkıp usanmadan anlatmak gerekmez mi? Bu da uzun bir zaman, yoğun bir emek ve de sabır gerektirir. Doğayı korumak istiyorsak bu emeği verip sabrı göstermeliyiz.

İnsanlar olmasa, belki doğa rahat bir nefes alırdı ama o zamanda  üzerinde yaşadığımız toprak parçasının adı "dünya" değil, "yerküre" olurdu. Aralarında fark var. Gezegenimizi dünya yapan insanlardır çünkü. Bunun için inançları bir olan ülke veya insanlar topluluğundan bahsederken "Batı Dünyası, Doğu Dünyası" deriz. Öyleyse doğayı, insanların kötülüklerinden korumak için ne yapmalıyız? Gezegenimizi değiştiremeyeceğimize göre, insanı, insanları değiştirmeliyiz. Peki ama nasıl? İşe, doğayı sevmekle başlayabiliriz çünkü doğayı, ormanları bekçi değil sevgi korur (hemen her ormanın girişinde gördüğümüz tabelada böyle yazar, ki doğrudur). İçgüdüsel olarak insan sevdiği şeylere zarar vermek istemez, kendi canının yanacağını bilir çünkü. Sevgi, çoğu zaman içten gelse de, içinden gelmeyenlere de sevgiyi öğretmek gerekir. Çünkü sevgi, dış dünyayla ilgili olarak öğrenilebilir bir duygudur. Vatan sevgisi, çiçek sevgisi, hayvan sevgisi, doğa sevgisi, evlat sevgisi hep sonradan öğrenilir ve geliştirilir. Kısacası sevgi verirsen(gösterirsen) sevgi alırsın.

Ardından eğitim gelir, ki teorik olarak değil, pratikte uygulamalı eğitimden söz ediyorum. 70'li yıllarda şehirde yaşadığı için doğayla bütünleşememiş  ilkokul öğrencileri zaman zaman yakın köylere pikniğe götürülürdü. İlkokul bünyesinde seçilen veya gönüllü öğrencilerden küçük izci grupları (yavrukurt) oluşturulurdu. Ve bu gruplar deneyimli öğretmenler tarafından eğitilirdi. Eğitim sürecinde, izcilik kurallarını, doğayı sevmeyi ve doğaya saygılı olmayı öğrenen bu öğrenciler de doğayı, kendi evleri gibi korumayı öğrenmiş olurlardı. Biliyorum. Çünkü ilkokulda ben de yavrukurttum. :) 

Sonrasında, iyi ve güzel olan şeylerin bir sonu olduğu gibi, saçma-sapan nedenlerle izciliğin ilkokullardan kaldırıldığını öğrendim. Tıpkı o yıllarda kutlanan ve "milli bilinç" oluşturulmasına katkı sağlayan "Yerli Malı Haftası"nın kutlanmasının kaldırılması gibi. :( 

Eğitim demişken Çinli bilge Konfüçyüs'ün günümüzden 2500 yıl önce söylediği şu sözünü yazmadan geçemeyeceğim.

"Doğa eğitimin önüne geçerse, bir dağ adamı yetiştirmiş olursunuz. Eğer eğitim doğanın önüne geçerse, katip yetiştirmiş olursunuz. Doğa ve eğitim doğru oranla harmanlanabilirse ancak o zaman üstün özellikleri olan insanlar yetiştirebilirsiniz."

Doğa ve eğitim harmanlamasını doğru ve dengeli yapmayı başarabilirsek, bu "eğitimli insanlar başkalarında iyi olanı beslerler, kötü olanı değil. Küçük insanlar ise tersini yaparlar" diye de ekleyen Konfüçyüs'ün üstün özelliklere sahip insanları doğaya daha az zarar verirler. 

Sözün özü; doğayı korumak adına, insanların yok olmasını istemek gerçekçi olmadığı gibi, işin kolayına da kaçmaktır. Doğaya zarar verenleri cezalandırmak ise önleyici bir etki yapmayacaktır. Zarar verenler, cezalarını çeker ya da öderler ama dışarı çıkınca zarar vermeye devam ederler. Tekrar ediyorum; doğayı korumak için sevmek ilk şartsa ikincisi eğitimdir. Bunun en güzel örneğini Avrupa'daki ormanlarda görebilirsiniz...

Atatürk'ün dediği gibi, unutulmamalıdır ki, "Ormansız yurt, vatan değildir." VATANIMIZA SAHİP ÇIKALIM...



Görseller sozcu.com.tr'den alınmıştır.


2 yorum:

  1. Yazdiklariniza aynen katiliyorum.Cok dogru. Madem akil ve irade sahibi tek canli, bir zahmet zarar vermeyi, somurmeyi ve almayi birakip, dogayla uyumlu hale gelmeli bu insan denilen canli!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim. Doğa ile uyumlu olmaktan başka çaremiz yok.

      Sil