5 Temmuz 2021 Pazartesi

 


DENİZLERİMİZDEKİ TEHLİKENİN YENİ ADI; BALON BALIĞI




Livaneli'nin son kitabı "Balıkçı ve Oğlu"nu okuyorum. Toplumsal konulara duyarlılığı, çok yönlü sanatçılığı ve de yazdığı denemelerle değerli bir fikir adamı olduğu nedeniyle tüm kitaplarını severek, beğenerek okudum. Bestelediği şarkılarını en mutsuz, umutsuz günlerimde dinlediğimde, umut oldu şarkılarının sözleri bana. 

Livaneli, Balıkçı ve Oğlu romanında, güncel bir konuyu; "göçmenliği" ve "ekolojik yıkımı" anlatıyor. Evlat acısını yaşamış Mehmet ve Mesude çiftinin, denizde buldukları Samir bebeği sahiplenmeleri konusunda yaşadıkları ikilemleri, çevre kirliliğini, evlat kaybını, göçmenlerin canları pahasına göze aldıkları çetin yolculuğu ve bu yolculukta hayatta kalma çabalarını yalın, süslemesiz ve oldukça gerçekçi bir anlatımla okurlarına sunuyor. Kitabın adı Balıkçı ve Oğlu olunca, haliyle ekolojik yıkımdan ve çevre kirliliğinden payını alan denizlerimiz aklımıza geliyor. Çünkü güzel ülkemizin üç tarafı denizlerle çevrili. 

Denizlerdeki değişim ve kirlenme, romanın ilk sayfalarında kendini gösteriyor.  Babadan gelen meslekle balıkçı olan Mustafa, Ege'nin küçük bir köyünde yaşamaktadır. Balık avı için çıktığı açık denizde meydana gelen değişiklikleri, yakalanan balıklardaki tür farklılığını fark eder. Sadece Mustafa değil, köyde yaşamını balıkçılık yaparak sürdüren diğer balıkçılar da fark etmişlerdir bu değişim ve farklılığı. Ve kendi aralarında konuşurlar; yeni bir tür olan ve daha önce hiç görmedikleri balon balığı hakkında. 

Yıllar önce, bir belgeselde izlemiştim; Japonya'da keyifle yenen fugu yani balon balığı çok zehirli olduğundan ancak fugu balığı aşçılığı lisansı olanlar bu balığı pişirebiliyorlardı. Fugu, Japon mutfağının en özel yemeklerinden biri ve sadece seçkin restoranlarda binlerce yene servis ediliyordu. Balon balığını temizlemek ve zehirli kısımlarını ayıklamak ise son derece dikkat gerektiriyordu. Fugunun en zehirli yeri yumurtalıkları olduğu için, bunlar çıkarılırken dağılmamasına özen gösteriliyordu. Aşçının dediğine göre, bu balığın yumurtalıkları siyanürden 1200 kat zehirliymiş. Belgeseli izlerken çok şaşırmıştım, bu kadar zehirli olan bir balığı insanlar neden yemek isterler, diye. Tabii o zamanlar balon balığı, ülkemiz denizlerine on binlerce mil uzaktaydı. Günümüzde ise bu istilacı balıklar adeta denizlerimizin demirbaş canlıları olmuşlar meğer.

Balon balığı denizlerimizde 2000'li yıllardan itibaren görülmeye başlamış. Son yıllarda ise Doğu Akdeniz'de sayıları gittikçe artmış. Bu artışta küresel ısınmanın  önemli bir rol oynadığı düşünülüyor.. Küresel ısınmaya bağlı olarak Akdeniz'de su sıcaklıklarının artması, bazı türlerin kendilerine yeni yaşam alanı bulmasını ve buralarda çoğalmasını sağlıyor. Balon balığı da bu türlerden sadece biri. Peki bu tehlikeli ve istilacı balık denizlerimize nasıl gelmiş? Süveyş Kanalı açılınca Hint Okyanusu'nun balıkları Akdeniz'e kadar ulaşıp kolonileşmişlerdi zaten. Kızıldeniz'e mal taşıyan büyük gemiler de dönüş yolunda ağırlık yapsın diye su alıp, Akdeniz ve Ege'den geçerken basıyorlar. Dolayısıyla balık yumurtaları bizim sulara karışıyor.

Tehlike hissettiği zaman kendini şişirmesi nedeniyle "balon balığı" olarak adlandırılan balığın popülasyonunu azaltmak isteyen Tarım ve Orman Bakanlığı, balıkçılara avlayıp getirdikleri balon balığı kuyruğu başına 5 TL ödüyor. Bu sayede sadece Antalya kıyılarında 36 bine yakın balon balığı avlandı ve kuyrukları yetkililere teslim edildi.

Balon balığının dişleri çok keskin olduğundan teneke kutuları kıtır kıtır yiyebiliyor ve kola kutularını parçalayabiliyor. Akdeniz ve Ege kıyılarında denize gireceklerin bu yalnız başına dolaşmayı seven ve bulduğu hemen her şeyi yiyen balon balıklarına dikkat etmesi, asla ele alınmaması ve dokunulmaması gerekiyor. Konuyla ilgili yerel yönetimlerin ve bakanlığın vatandaşları uyarması gerektiği kanaatindeyim. Hele de tam deniz mevsiminde olduğumuz düşünülürse.



Not: --İnternette yaptığım araştırma sonucuna göre, özellikle benekli balon balıkları; ayakkabı, cüzdan gibi ürünler için deri endüstrisinde, kolajen ve jelatin üretimi için ise ilaç endüstrisinde kullanılabiliyor.

--Denizlerimize Hint Okyanusu'ndan gelip yaşam alanı bulan bir diğer balık türü olan aslan balığı da insanlar için tehlike teşkil etmektedir. Kıyıya yakın yerler ile 50 metre derinlik arasındaki kısımlarda yaşarlar. Aslan balığının üst kısımlarında bulunan iğnelerin insanla teması sonucunda  temas eden kişide terleme, solunum zorluğu ve birkaç gün süren yanma görülebilir, hatta ölüme bile neden olabilir.

Balon balığı görseli alıntıdır.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder