1 Temmuz 2021 Perşembe

 


EMPEDOKLES'İN DOSTLARI



Bir gece evinizde rutin işlerinizi yaparken, aniden elektriğin kesildiğini ve bu kesintinin sadece sizin yaşadığınız minicik adada olmayıp tüm dünyada olduğunu ve henüz bunun nedenini bilmediğinizi düşünün. O andan itibaren konforuna alıştığınız hayatınızın nasıl ve hangi yönde değişebileceğini de. Elektrik kesintisinin paniklemenize neden olacak sonuçlar doğuracağını tahmin etmeniz hiç de zor olmayacak. Başta internet olmak üzere, telefon, telgraf, radyo ve televizyonların çalışmadığını, dolayısıyla yakınınızdaki komşunuzla bile onun evine gitmeden iletişim kuramayacağınızı, dahası çevrenizde olan bitenden haberiniz olmayacağını düşünecek olursanız bu durumun tüm dünyada bir kaos ortamı ve kargaşa yaratacağını da öngörebilirsiniz. Üstelik elektrik kesintisinin ne kadar süreceğini ya da yeniden gelip gelmeyeceğini bilmiyorsanız.

Amin Maalouf, son kitabı Empedokles'in Dostları'nda geleceğe yönelik bir kurgu sunuyor bizlere. Romanı yarı distopik bulduğumu söyleyebilirim. Bu nedenle, teknolojik gelişmelerin dünyamızın geleceğini olumlu ya da olumsuz, hangi yönde etkileyeceğinin ciddi ciddi düşünülmesi gerektiği kanaatindeyim. Öylesine bağımlıyız ki elektriğe; elektrik yoksa dünyada hayatın duracağını, süresiz bir kesintiyi yaşamadan idrak edemiyoruz. Maalouf, romanına "Les Chirons" adındaki dörtlü takımadanın en küçüğü olan Antioche adasında meydana gelen elektrik kesintisiyle başlıyor. Bu adacık Atlas Okyanusu kıyısında bulunmaktadır. Ve adanın sadece iki sakini vardır; bunlardan biri, babasından kendisine kalan mirasla adanın yarısından fazlasının sahibi olan Alec, diğeri ise bir roman yazıp başarılı olduktan sonra, artık roman yazamayan Eve. Eve, yeni bir romana başlayabilmek umuduyla sessiz, sakin ve insanlardan olabildiğince uzak olan bu adada bir yer satın almıştır. Aynı adada yaşamalarına rağmen Eve ve Alec uzun yıllar birbirleriyle iletişim kurmamışlardır. Ta ki her yeri zifiri karanlığa boğan elektrik kesintisi yaşanana dek. Tüm iletişim araçları işlevsiz kaldığından, gerçeğe ulaşma imkanı kalmayınca fısıltı gazetesi işlemeye başlar: Dünya bir nükleer felaketin eşiğindedir, ABD küresel ölçekte bir terör saldırısına maruz kalmıştır, insanlığın hayatını kolaylaştıran teknolojik gelişmeler artık insanlığın sonunu getirmiştir...Tabii ki bunlar, fısıltı gazetesiyle yayılan söylentilerdir. Peki, gerçek nedir? İşte bu alışılmadık durum, adanın iki sakinini mecburen bir araya getirir ve önce komşuluk ilişkisiyle başlayan yakınlık, daha sonra tutkulu bir aşka dönüşür. Alec'in tuttuğu günlüklerden oluşan bu roman dünyayı sarsan 30 günü anlatmaktadır. 

Elektrik kesintisine bağlı olarak gelişen bu iletişimsizlik, aslında Empedokles'in Dostları'nın dünyayı tehdit eden nükleer bir felaketi durdurmak için aldığı geniş çaplı bir önlemdir. Peki hiç kimsenin adını bile duymadığı Empedokles'in Dostları kimdir? Bir tarikat mı? Dünya dışından gelen bu bir grup insan dostumuz mu yoksa düşmanımız mı? Son derece gelişmiş bir teknolojiye ve tıp bilgisine sahip olan Empedokles'in Dostları, dünyada oluşan bu karmaşaya son verebilecekler mi? Merak ettiyseniz eğer bu harika romanı okumanız gerekecek. :)

Ben sonsöz olarak Empedokles'in kim olduğunu ve onun dostlarının amaçlarının ne olduğunu romandan kısaca  aktaracağım. Yapacağım alıntı, kitap hakkında önemli ölçüde fikir sahibi olmanızı sağlayacak diye düşünüyorum.

"Antikçağ'da yaşayan Empedokles Etna Dağı'na çıktığında ve toprağın derinliklerinden yükselen kükürt ve lav buharlarını hissettiğinde, aklın emrettiğine uyup bir yere sığınabilirdi. Ama o ilerlemeye devam etti ve tehlikeli biçimde kratere yaklaştı.

"Bunu yaparken ölebileceğini biliyordu. Onun uzaktan öğrencileri olan bizler de harıl harıl yanan ocağa yaklaşırken, çıplak ellerimizle onun alevlerine meydan okurken ölümle yüz yüze gelebileceğimizi biliyorduk. Ölüm bizim kadim düşmanımızdır. Onunla, bizden önce başka hiç kimsenin yapamadığı gibi savaşıyoruz. Bazen biz onu yere seriyoruz, bazen de o bizi...

"Düşmanımız dedim, değil mi? Daha açık ifade etmeliyim: Tek düşmanımız. Çünkü ölümü geriletebilecek bilgeliğe ve bilgiye erişildiğinde, geride ondan başka düşman kalmaz. Sonsuza dek ondan başka bir düşman, verilmeye değer başka bir kavga olmayacaktır." (s: 208)

Sizlere keyifli okumalar dilerken, yazarın 2019 yılında yayımlanan "Uygarlıkların Batışı" deneme kitabını da okumanızı naçizane öneririm. Lübnan asıllı Fransız yazar Amin Maalouf, bu denemesinde çocukluğundan başlayarak kendi ailesinin  başına gelenleri, Ortadoğu'da yaşanan olaylar hakkındaki düşüncelerini, yer yer otobiyografik anlatımlarla biz okurlarına sunuyor. Filistin sorunuyla ilgili olarak  Mısır, İsrail, Suriye, Ürdün, Lübnan, Irak, ve İran'ın dün ve bugün soruna nasıl baktıklarını ve nedenlerini bölgeyi iyi tanıyan (orada doğup büyümüş) biri olarak üzüntü içinde anlatıyor.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder