MEĞER DÖRT YÜZYILDIR AĞUSTOS BÖCEĞİNE BÜYÜK HAKSIZLIK YAPILMIŞ
MEĞER DÖRT YÜZYILDIR AĞUSTOS BÖCEĞİNE BÜYÜK HAKSIZLIK YAPILMIŞ
AZİZLER FİLM ELEŞTİRİSİ VE YALNIZLIK ÜZERİNE
Yalnızlık. Sözcüğe yüklediğimiz anlam bile ürkütücü geliyor; kimsesizliği, ıssızlığı, tenhalığı çağrıştırdığı için. Çünkü,"insan, toplumsal(sosyal) hayvandır" diyen Platon'u doğrular niteliktedir yaşadığımız dünya ve birey ancak toplumla var olur.
Azizler filminin ana teması "bireyin yalnızlığı" üstüne kurulu. Günümüzde, diğer her şey gibi yalnızlık da çeşitlendirildi; patolojik yalnızlık, seçilmiş yalnızlık, mecburi yalnızlık, derin yalnızlık, sosyal durum yalnızlığı, duygusal yalnızlık, gizli yalnızlık. Yalnızlığın sebebi, adı her ne olursa olsun, toplumdan uzaklaşma hissi ve kendi içinde bir boşluk barındırma duygusudur. İster yalnızlığı tercih et veya etme yalnızlık, paylaşılabilen bir duygu değildir. Ancak, yalnızlığı gerçekten isteyenler vardır. Halil Cibran'ın "Yalnızlığı istedim. Çünkü nezaketi zayıflığın bir parçası, hoşgörüyü ödleklik, yücelmeyi böbürlenme fırsatı kabul eden kalabalığın terbiyesizliğinden usandım" diyenler gibi. Bu durum ise, tek başına kalmayı tercih edenler ve yalnız olmaktan zevk alanlar için sıradan bir yalnız olma halinden farklıdır. Çünkü yalnızlık duygusu istek dışı bir yalnız kalma durumundan dolayı ortaya çıkar. Uzmanlara göre, yalnızlık duyan insan terkedilme, dışlanma, depresyon, güvensizlik, umutsuzluk, anlamsızlık, değersizlik ve kızgınlık duygularıyla doludur. Kendisinin hiç kimsenin sevgisine değer olmadığını düşünür. Bu nedenle de sosyal yaşamında zorluk çeker, diğer insanlarla sosyal ilişkiler kurmadan kaçınır.
Taylan Biraderler'in Azizler filmi bir kara mizah. Doğrusu ben filmi izlerken hiç gülemedim, ancak filmdeki bazı karakterlerin yaşam tarzının, günümüz yaşam tarzındaki izdüşümleri oldukça düşündürücüydü. Azizler filmi kısaca, günümüz insanının yalnızlığını anlatıyor ve film bittikten sonra, kendimize şu soruyu sorduruyor: Yalnızlığın içinde kıvranan insanlar, yalnızlıklarını gidermek için ne yapıyorlar?
Fimde; yalnızlığını gidermek için sanal yoldan arkadaş bulmaya, zenginliğine rağmen bir arkadaş edinebilme uğruna, elindeki maddi olanakları kullanmaya, küçük kızlarının youtuber olmasından maddi çıkar sağlamaya çalışan ebeveynlere ve yalnızlıktan kafayı yeme aşamasına gelip, buzdolabının kapağına yapıştırdığı on yıl önce ölmüş karısının siyah-beyaz cenaze fotoğrafıyla hayali konuşmalar yapan yaşlı ve hasta bir ihtiyara kadar toplumun farklı katmanlardaki insanları görüyoruz. Dokuz yaşındaki oyuncu Göktuğ Yıldırım'ı (filmdeki adı Caner) izlerken, günümüz aile yaşamında kimin aile reisi olduğunu tartışmasız kabul edebilirsiniz. Artık evde-ailede ebeveynlerin değil, çocukların sözü geçiyor; uzman teşhisiyle bu çocuklar "denyo" bile olsalar! Filmde aklı başında olarak yalnız kalmayı ve dolayısıyla evine çöken ablası, eniştesi ve canavar yeğeni Caner'den uzak kalmayı çok isteyen Engin Günaydın'ın canlandırdığı Aziz tiplemesi (seçilmiş yalnızlık). Sanki Aziz, deliler içinde tek kalan akıllı gibi. Sonunda istediği yalnızlığa kavuşuyor ama ileride yalnızlıktan delirmeyeceği ne malum?
Eğer yalnızsanız ve yalnız yaşamaya devam etmeyi düşünüyorsanız, ben bu tiplerden hangisiyim veya ileride hangisine benzeyeceğim diye düşünmeden edemeyeceksiniz. Çünkü filmin casting'i çok iyi.
Azizler filminde, iletişim teknolojisinin gelişimi ve sosyal medyanın günlük yaşam içinde bu kadar yoğunluklu ve etkin kullanıldığı günümüzde, insanlar arasındaki iletişimin çok daha sorunlu hale geldiğinin altını çiziyor adeta. Bu iletişim sorununun yeni nesile olan etkisini çok çarpıcı bir şekilde yansıttığı filmdeki iki çocuğun içler acısı haliyle tasvirinden anlıyoruz. Popüler kültüre çok erken yaşta maruz kalan Caner'in denyoluğunu izlerken insanın tüyleri diken diken oluyor. Diğer çocuk Cansu'nun sorunlu bir anne-baba'dan belki de kaçmak için youtuber olması ve kısa zamanda fenomen haline gelmesi, ebeveynleri için Cansu'yu para makinesine dönüştürüyor. Daha fazla para kazanabilmek için kızlarından çok kendileri uğraşıyorlar ve ünlü bir reklam ajansından yardım almak için başvuruyorlar.
Samimiyetin kaybolduğu günümüz sosyal medya yaşantısında hangimiz içtenlikle duygularımızı dolambaçsız, doğrudan karşımızdakine aktarabiliyoruz? Samimiyetin lüks sayıldığı 21. yy dünyasında yalnızlaşmak bir kader mi, yoksa bir seçim mi? Sorunun cevabını haftalık yüzyüze görüşmeleriniz, telefon konuşmalarınızın süresi ile akıllı telefonunuzun haftalık raporunda sunduğu sosyal medya kullanım zamanınızı kıyaslayarak verebilirsiniz.
Aynada kendinize bakmak için keyifli seyirler...
Görsel alıntıdır.
NORS HALKI KİMLERDİ? NORDİK ÜLKELER HANGİLERİDİR?
Normanlar, ya da diğer adıyla "Kuzey İnsanları", İskandinavya'nın Kuzey Avrupa ülkelerinde, Viking Çağı'nda, sekiz ile on birinciyüzyıllar arasında yaşamıştır. Nors dünyasının denizcilikteki hünerleriyle meşhur kaşifleri olan Vikingler, sandallarına binip Avrupa ve Batı Rusya topraklarını işgal etmiş, yağmalamış ve buralara yerleşmiştir.
İskandinavya'nın Hristiyanlaşmasından önce gelişen Nors mitolojisi, İskandinavya, Kuzey Almanya ve İzlanda'da anlatılan pagan tanrılarının, kahramanların ve kralların hikayelerinden oluşur. 11. yüzyıla kadar yazıya geçirilmemiş olmalarına rağmen -ki bu süreç 18. yüzyıla kadar sürmüştür- hikayeler bu tarihten öncesine dayanır.
Vikingler'in Avrupa üzerindeki etkisi ve Nordik mitolojiye ait kaynakların oldukça yakın bir tarihe kadar varlıklarını sürdürebilmeleri sebebiyle Nors mitolojisinin ve ikonografisinin günümüzdeki kullanımı sizi şaşırtmasın.
Nordik mitolojisinin günümüze etkilerine geçmeden önce, günümüzde yaşam koşullarının çok iyi olmasıyla ve insana değer veren uygulamalarıyla, doğal güzellikleriyle, kuzey ışıklarının büyüleyiciğiyle herkesin dikkatini çeken Nordik ülkelerini kısaca tanıyalım. Nordik ülkeler denilince akla buz gibi hava, yılın sekiz ayı yerden kalkmayan kar, uzun-karanlık kış geceleri, ileri medeniyet, kısa ama çok aydınlık yazlar geliyor. Nordik ülkeler şunlar; Danimarka, Norveç, İsveç, İzlanda ve Finlandiya.
Kitapsever ve iyi bir okur olarak Nordik edebiyattan kısaca bahsetmeliyim.21. yüzyıla kadar Norveç'ten Henrik İbsen'i ve Knut Hamsun'u, İsveç'ten Selma Lagerlöf'ü ve Danimarka'dan Anderson'u ve masallarını neredeyse tüm dünya tanıyordu; eserleri çeşitli dillere çevrilmişti çünkü. Günümüzde ise özellikle son zamanlarda "Nordic noir" denilen polisiye ve cinayet romanları tüm dünyada popüler oldu. Sadece iki örnek; "Ejderha Dövmeli Kız" romanını okumayan ya da filmini izlemeyen biri var mı? Veya bütün dünyada çok beğenilen, İskandinav mitolojisinden yararlanılarak yazılan romanı ve filmi çekilen "Yüzüklerin Efendisi"ni? Sanırım yoktur, herkes en azından adını duymuştur; kitabı okumasa ya da filmini izlemese bile.
Yılın sekiz ayı süren uzun ve karanlık geceleriyle kış mevsimi ve kar bu edebiyatın vazgeçilmez fonunu oluşturuyor. Polisiye ve cinayet romanlarının bu kadar tutulmasının nedeni bence, Nordik ülkelerde suç oranının düşüklüğü, halkın refah ve mutluluk içinde yaşamasından kaynaklanan rahatlık, yaşanılan coğrafyanın uçsuz bucaksız ormanlarla kaplı olması nedeniyle, yazarların hayal güçlerini sınırsızca kullanması ve hayallerinde suç ve suçluyu gerçeğinden daha iyi betimleyebilmeleridir.
Şimdi Nordik mitolojideki dünyanın sonu bölümüne geçebilirim. Tek tanrılı dinlerde ve kutsal kitaplarda dünyanın sonu (İslam dininde "kıyamet") betimlenmiş ve kıyametin alametleri sayılmıştır. İşte Nordik mitolojisinde bu sona "Ragnarök" deniyor.
"Nors mitolojisinin masallarında, aralara bütün dünyanın sonunu getirecek dehşet verici bir felakete göndermeler serpiştirilmiştir. Ragnarök (hükümdarların sonu) olarak da bilinen ve gelecekte bir zamanda gerçekleşecek olan bu olayda, Odin'in (tanrıların babası olan tek gözlü tanrı) krallığının sonu gelecek, ayrıca önemli diğer birçok tanrı da tahttan düşecektir. Bu korkutucu kıyametin birkaç alameti olacaktır. Üç yıllık sonsuz bir kış her şeyi başlatacak ve üç horoz ötecektir: Birincisi devleri, ikincisi tanrıları, üçüncüsüyse Hel'de dirilen ölüleri uyandıracaktır.
"Güneş ve ay tükenecek, yıldızlar artık parlamayacaktır, insanlar ahlaklarını kaybedip birbirlerine çatacaktır. Vahşi kurt Fenrir, zincirlerinden kurtulacak ve Hel'in (ölüm tanrıçası - yeraltında yaşar) bekçi köpeği Garmr, yeraltı dünyasının girişinde uluyacaktır.
"Bütün evreni taşıyan ağaç Yggdrasil (dünya ağacı) titreyip inleyecek, Jormungad ise kıvrılıp bükülerek büyük bir zelzele yaratacaktır. Çeşitli canavarlar tanrıları öldürecek ve bütün dünyalarda (dokuz dünya) büyük savaşlar patlayacaktır.
"Zaman içinde her yeri ateş kaplayacak ve dünya okyanusun dibine çökecektir. Bu anda kıyamet ve kasvet sona erecek ve dünya yeniden, bütün bereketi ve tazeliğiyle dirilecektir. Bazı tanrılar ya yerinde kalacak ya da yeniden doğacaktır ve sefalet, açgözlülük ya da günahkarlık tarihe karışacaktır."
Mitoloji, Eski Yunan'da "geçmişte söylenenlerin tekrar edilmesi" gibi bir anlam barındırmaktayken zamanla Doğu dillerinde "efsane", Batı dillerinde ise "mit" anlamı kazanmıştır. Kısaca mitoloji, bir milletle, bir dinle, özellikle Yunan ve Latin uygarlığıyla ilgili söylencelerin tümüdür. Ve bu söylencelerdeki ortak yan, dünyanın bir sonu olduğu ve bu sondan sonra yeni bir başlangıcın olacağı yönündedir...
Not: Nors mitolojisinin en kayda değer etkilerinden biri (İngilizcede) haftanın günlerinin isimlendirilmesinde görülür. Pazartesi (Monday) ve Pazar (Sunday) günleri isimlerini sırasıyla Ay (moon) ve Güneş'ten (sun) alırken, Salı (tuesday) ve Cuma (Friday) günlerinin isimleri tanrılarla ilintilidir. Nordikler, Latince gün isimlerini alıp kendi tanrılarının isimlerini her günle eşleşecek şekilde değiştirmişlerdir; İngilizce dahil Germen dilleri de bu isimleri muhafaza etmiştir.
Kaynak: Mark Daniels, Bir Nefeste Dünya Mitolojisi - Maya Kitap.