MEĞER DÖRT YÜZYILDIR AĞUSTOS BÖCEĞİNE BÜYÜK HAKSIZLIK YAPILMIŞ
İlkokulu bitiren herkes,Türkçe kitabında yer alan La Fontain'in ünlü "Ağustos Böceği ile Karınca" fablını mutlaka okumuştur. Hikaye şöyle: Ağustos böceği yaz boyunca saz çalmış, karınca ise durmaksızın çalışarak kışlık yiyeceğini biriktirmiş. Derken kış gelmiş çatmış, aç kalan ağustos böceği, komşusu karıncadan yiyecek istemiş. Karınca da cevabı yapıştırmış; madem yaz boyunca saz çaldın, şimdi de oyna biraz! demiş ve ağustos böceğine yiyecek vermemiş.
Çocuklara ders vermek maksadıyla okutulan bu hikayede, tembelliğin çok kötü, çalışkanlığın ise iyi ve işe yarar olduğu vurgulanmak istenmiş. Zaten fabl ya da öykünce'nin yazılış amacı da bu değil midir? İnsana ait bir özelliğin insan dışında bir varlığa verilmesi fablın esasıdır. Fablların kahramanları genellikle hayvanlardır. Ama bu hayvanlar, insanlar gibi düşünür, konuşur ve insan gibi davranırlar. Hikaye güldürürken, düşündürmeyi de amaçladığından olsa gerek.
Ağustos böceğine neden haksızlık yapıldığını açıklamadan önce fabl denilince, La Fontain'den önceki yazarları ismen de olsa hatırlamak gerek diye düşünüyorum. Çünkü kimi edebiyatçılara göre, La Fontaine, kendinden önceki bu fabl yazarlarından etkilenmiştir. Bunlardan ilki, Beydeba'dır. Kelile ve Dimne'nin, M.Ö.1. yüzyıl civarında yaşadığı düşünülen Hintli Beydeba tarafından kaleme alındığı ve zamanın Hint hükümdarına sunulduğu düşünülmektedir. Zira eserin, hükümdara bir tür nasihat niteliğinde olduğu öne sürülmüştür. Bu bağlamda fabl türünün ilk ve en önemli örneklerinden olan Kelile ve Dimne'deki hikayeler siyasetten erdeme kadar birçok farklı konuyu ele almıştır. Eser, adını ilk bölümdeki bir hikayenin kahramanları olan iki çakaldan almıştır; doğrunun ve dürüstlüğün simgesi olan "Kelile" ile yanlışın ve yalanın simgesi olan "Dimne" den.
İkincisi ise, masal anlatıcısı olan Ezop'un anlattığı masallardır. Ezop masalları Antik Yunan'a aittir. Bu masallara fabl denir, çünkü masallarda hayvanlar, bitkiler ya da cansız varlıklar insanlar gibi düşünüp konuşurlar. Ezop masallarında adalet, dostluk, doğruluk, bağışlamak, alçakgönüllülük gibi meziyetler övülüp yüceltilirken, zalimlik, düşmanlık, hainlik, kendini beğenmişlik, cimrilik ve cahillik gibi tutum ve davranışlar yerilir.
Gelelim La Fontaine'e. 1621 yılında, varlıklı bir ailenin çocuğu olarak Fransa'da doğan Jean de La Fontaine, özellikle fabl türünde yazdığı eserlerle ünlenmiştir. La Fontain'in yaşadığı 17. yüzyıl'da bilimin geldiği nokta düşünüldüğünde, yazarın ağustos böceğinin yaşam döngüsünü bilmemesi normal sayılabilir; o dönemde biyolog ve zoologların bile sınırlı bilgiye sahip oldukları var sayılırsa. Ancak, günümüzde hızla ilerleyen teknoloji ve bilim, evrenin sırlarının bir bölümüne açıklama getirirken, hayvanlar alemi de bu gelişmişlikten nasibini aldı ve insanlar hayvanlar hakkında daha geniş bilgiye sahip oldular. İşte bu bilgilerden biri de ağustos böceğine ait; hani her yaz gece-gündüz hiç durmadan öten gürültücü böceğe.
Yapılan araştırmalara göre, ağustos böceği Ağustos ayından sonra hayatta kalmıyor. Yani kış için yiyecek biriktirmesi gerekmiyor. Nedeni ise ağustos böceğinin yaşam döngüsünde saklı. Şöyleki:
Dişi ağustos böceği, uzantılı yumurtlama borusuyla yumurtalarını, ağaçların genç sürgünlerinin yarıklarının içine bırakır ve altı hafta sonra bu yumurtalardan "NİMF" adı verilen ve erginlere benzemeyen yavrular çıkar. Bu yavrular içgüdüsel olarak ağaç dallarındaki yarıklardan toprağa düşerler ve kazıcı ön ayaklarıyla toprağı kazarak altına saklanırlar. 17 sene toprak altında kalan bu yavrular ağaç kökleri ve ağacın özsuyunu emerek beslenirler. Büyüdüklerinde ve zamanı geldiğinde yeryüzüne çıkarlar. Yeryüzüne çıktıktan sonra ömürleri 4 haftadır, yani bir ay. Türlerini devam ettirebilmek için bu dört haftayı iyi kullanmak zorundadırlar. Bu sürede eş ararlar ve eşleşirler. Eşleştikten sonra da ölürler.Ölmeden önce dişi ağustos böcekleri aynı yöntemle yumurtalarını bırakmayı ihmal etmezler. Bu yaşam döngüsü böylece sürer gider. Anlayacağınız üzere, ağustos böcekleri hiçbir zaman kış mevsimini göremezler. İşte bu durum, La Fontaine'nin ağustos böceğine yaptığı haksızlıktır, yoksa değil midir?
--Ağustos böcekleri hortumlarını ağaç filizlerine batırıp özsuyunu çekerler. Özellikle söğüt ağacının sürgünlerinin özsuyunu emerler.
--Gündüzleri yaprak aralarında gizlenirler. Gece ve gündüz ötmelerinin farklı anlamları vardır.
--Erkek ağustos böceklerinin karınlarının altı sağlı-sollu gergin bir zarla örtülüdür. Kas yardımıyla bu zarları titreterek ses çıkarıp öterler. Dişilerinde ses çıkarma organı yoktur. Yani yaz boyunca durmadan saz çalan erkek ağustos böcekleridir. Ses çıkarmaları kendi aralarında bir iletişim aracıdır da.
Görsel alıntıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder