YAYLA ÇİÇEKLERİ
Gökbel ve Berçin Yaylaları/Gerede/Bolu
Yayla çiçeklerine göz gezdirirken, Tokat/Niksar yöresine ait olan ve Hüseyin Arsal ile Muzaffer Sarısözen'den alınan "Yayla Çiçeği misin?" türküsünü linki tıklayarak dinleyebilirsiniz: https://www.youtube.com/watch?v=9L8ZhoimB88
24 Mart 2019 Pazar günü Gerede'nin Gökbel ve Berçin Yaylaları'nda kar yürüyüşü, yükseltisi daha az olan yerlerde ise orman içinde doğa yürüyüşü yaptık, ankarahiking grubundaki arkadaşlarımla birlikte. Hava sıcaklığı +4 Dereceydi ve soğuk esen rüzgar yürüyüşümüz süresince bize eşlik etti ve bizi bir türlü yalnız bırakmadı. Soğuk havası ile ülke genelinde dahi nam yapan Gerede; halk arasında söylenegelen, "Erzurum soğuğu demiş ki, beni Gerede'de bulun" diye bir darbımeseli de bizlere tescillettirmiş oldu böylece.
Yürüyüşe başladığımızda gökyüzünden üstümüze kar değil, soğuktan kırağı yağıyordu adeta. Öyleki, eldivenlerin içinde ellerim, beremin altında kulaklarım neredeyse donma derecesine gelmişti. Ama ben ellerimden, kulaklarımdan ziyade yayla çiçeklerini düşünüyordum; cemrenin toprağa düşmesiyle birlikte, karları delerek toprak üstüne çıkan ya da karların eridiği yerlerde açmış olan, tomurcuklanan çiçekleri, bu soğuğa nasıl dayanacaklar, diye.
Yükselti arttıkça gördüm ki, çiçekler için üzülmem yersiz değilmiş. Açan çiçekler iyi durumdaydı ama tomurcuk halinde olanlar soğuktan korunmak istercesine büzüşüp solmuşlardı. Hatta sarı ve mor çiğdemler, rüzgarın esiş yönüne doğru yan yatmışlardı, solgun ve ölgün bir biçimde. Ben, soğuğa rağmen diri kalabilen güçlü çiçekleri aradım, buldum ve fotoğraflarını çektim. Gözlerim dirençli çiçekleri ararken, dilimde de bizim oralara has bir mani vardı:
Yayla yayla gezersin de
Çimenleri ezersin
Yedi türlü çiçek var
Hangisine benzersin?
Gezdiğim, yürüdüğüm Gökbel ve Berçin Yaylaları'nda ne yazık ki yedi türlü çiçek göremedim. Gördüğüm çiçekler ise şu güzelliklerdi:
Yükselti arttıkça gördüm ki, çiçekler için üzülmem yersiz değilmiş. Açan çiçekler iyi durumdaydı ama tomurcuk halinde olanlar soğuktan korunmak istercesine büzüşüp solmuşlardı. Hatta sarı ve mor çiğdemler, rüzgarın esiş yönüne doğru yan yatmışlardı, solgun ve ölgün bir biçimde. Ben, soğuğa rağmen diri kalabilen güçlü çiçekleri aradım, buldum ve fotoğraflarını çektim. Gözlerim dirençli çiçekleri ararken, dilimde de bizim oralara has bir mani vardı:
Yayla yayla gezersin de
Çimenleri ezersin
Yedi türlü çiçek var
Hangisine benzersin?
Gezdiğim, yürüdüğüm Gökbel ve Berçin Yaylaları'nda ne yazık ki yedi türlü çiçek göremedim. Gördüğüm çiçekler ise şu güzelliklerdi:
Bu yayla çiçeklerini görmek, onlara dokunmak, elimle başlarını okşamak, eğilip kokularını içime çekmek bana "hayat döngüsü"nü hatırlattı; tüm canlılar doğarlar, yaşarlar ve ölürler. Hayat döngüsü bozulan canlıların nesli tükenir.Türünün devamı, o canlının yaşam süresi içinde üreyerek yavrular meydana getirmesine bağlıdır. Bu güzel çiçeklerin yaşam döngüsü bozulmasın hiç, dedim kendi kendime. Ama bu düşünceyle gülümseyen yüzüm, birkaç metre yürüdükten sonra hüzünlü bir yüze dönüştü. Çünkü ormanın içinde gördüğüm ölü bir ağaç, bana "yaşamın sonu" nu unutma sakın, der gibiydi. Hemen düşüncemi değiştirmeliydim ve ben de değiştirdim. Ölü ağaçlar, bizim anladığımız manada ölü olsalar da aslında onlar "yaşayan ormanlar" dı.
Önemi henüz yeterince bilinmiyor olsa da; yaşlı, kurumuş ya da kurumaya yüz tutmuş ağaçlar, dikili ya da devrik ağaç gövdeleri, kurumuş kütükler, yere dökülmüş ağaç ve dal parçaları biyolojik çeşitlilik için en önemli yaşam ortamlarından birini oluştururlar. Böyle düşününce rahatladım ve yere, göğe, ormana, çiçeklere, devrilmiş ağaçlara, kurumuş kütüklere minnet dolu gözlerle bakmaya devam ettim. Ölü ağaçların orman ekosistemi için önemini Viyana'da bulunan ünlü Prater ormanında yaptığım yürüyüşler sırasında öğrenmiştim. Ormanda devrik, çürümüş, hastalıklı ağaçların çokluğu karşısında şaşırdığımı gören ve neden müdahale edilmediğini sorduğum kızım, gerekli açıklamaları yapmış, beni bilgilendirmişti. İşte ormandaki çürümüş ya da ölü ağaçlara müdahale edilmemesi gerektiğinin nedenleri:
"Uluslararası doğa koruma örgütü WWF'nin (Dünya Doğayı Koruma Vakfı) yayımladığı 'Ölü Ağaçlar - Yaşayan Ormanlar' adlı rapora göre, yaşlı ve ölü ağaçların uzaklaştırılması, ormanlardaki biyolojik çeşitlilik kaybının en önemli nedenlerinden biri. Rapor, orman ekosisteminde bulunan türlerin üçte birinin, varlığını sürdürmek için ölü ya da ömrünü tamamlamak üzere olan ağaçlara, ağaç kovuklarına ve kurumuş dallara ihtiyaç duyduğunu ortaya koyuyor. Çürümekte olan ağaçların orman ekosistemi içindeki öneminin bilinmemesi nedeniyle, genel olarak üretim ormanlarında ve hatta korunan alanlarda gerçekleştirilen hatalı uygulamalar sonucu ormanlarda bulunan ölü ağaçların miktarı azalıyor. Oysa, yaşlı ve çürük ağaçların bulunduğu ormanlar, hastalık, böcek, iklim değişikliğine karşı genç, düzenli ağaçlar için organik madde ve besin sağlayarak ormanı daha verimli hale getiriyor, toprak erozyonunu önlüyor, karbon depolayarak iklim değişikliğinin bazı etkilerini azaltıyor. WWF Türkiye'den yapılan açıklamaya göre, ormanları yaşlı ve kuru gövdelerden temizlemek Türkiye'de de geleneksel bir yaklaşım. Biyolojik çeşitliliğin korunması yalnız korunan alanlarda değil, işletme ormanlarında da dikkatle ele alınması gereken bir konu. Bu nedenle, orman ekosistemine müdahalenin minimum düzeyde tutulması, kuru ya da çürük gövdelerin kendi haline bırakılması dünyada olduğu gibi Türkiye'de de giderek yaygınlaşan doğaya yakın ormancılık anlayışına en uygun yaklaşım. Ancak bunun gerçekleşebilmesi, orman kaynaklarının kullanımını planlayan ve bu alanları yönetenler arasındaki geleneksel anlayışın değişmesine ve doğa-dostu yaklaşımların içselleştirilmesine bağlı. WWF Türkiye, bu projenin anlaşılabilmesi ve çıktılarının uygulanabilmesi için, konuyla ilgili Orman Genel Müdürlüğü, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü gibi resmi kuruluşlar, sivil toplum örgütleri, bilim adamları, seçili Orman Fakülteleri ve İlköğretim okulları ile, işbirliği içinde çalışıyor."*
* skalem@wwf.org.tr
Not: Bu yürüyüş sonunda tanıştığım Tıp Fakültesi 5. sınıf öğrencileri Şule ve Ahmet Utku Dönmez'i tanımam, güzel ülkemin geleceği açısından beni çok umutlandırdı. Böylesine iyi yetişmiş, zeki, doğasever gençlere ihtiyacımız var. Teşekkürler Utku, adınla müsemma mutlu sonuca ulaşacağımıza(ülke olarak) inanmamı sağladığın için.
"Uluslararası doğa koruma örgütü WWF'nin (Dünya Doğayı Koruma Vakfı) yayımladığı 'Ölü Ağaçlar - Yaşayan Ormanlar' adlı rapora göre, yaşlı ve ölü ağaçların uzaklaştırılması, ormanlardaki biyolojik çeşitlilik kaybının en önemli nedenlerinden biri. Rapor, orman ekosisteminde bulunan türlerin üçte birinin, varlığını sürdürmek için ölü ya da ömrünü tamamlamak üzere olan ağaçlara, ağaç kovuklarına ve kurumuş dallara ihtiyaç duyduğunu ortaya koyuyor. Çürümekte olan ağaçların orman ekosistemi içindeki öneminin bilinmemesi nedeniyle, genel olarak üretim ormanlarında ve hatta korunan alanlarda gerçekleştirilen hatalı uygulamalar sonucu ormanlarda bulunan ölü ağaçların miktarı azalıyor. Oysa, yaşlı ve çürük ağaçların bulunduğu ormanlar, hastalık, böcek, iklim değişikliğine karşı genç, düzenli ağaçlar için organik madde ve besin sağlayarak ormanı daha verimli hale getiriyor, toprak erozyonunu önlüyor, karbon depolayarak iklim değişikliğinin bazı etkilerini azaltıyor. WWF Türkiye'den yapılan açıklamaya göre, ormanları yaşlı ve kuru gövdelerden temizlemek Türkiye'de de geleneksel bir yaklaşım. Biyolojik çeşitliliğin korunması yalnız korunan alanlarda değil, işletme ormanlarında da dikkatle ele alınması gereken bir konu. Bu nedenle, orman ekosistemine müdahalenin minimum düzeyde tutulması, kuru ya da çürük gövdelerin kendi haline bırakılması dünyada olduğu gibi Türkiye'de de giderek yaygınlaşan doğaya yakın ormancılık anlayışına en uygun yaklaşım. Ancak bunun gerçekleşebilmesi, orman kaynaklarının kullanımını planlayan ve bu alanları yönetenler arasındaki geleneksel anlayışın değişmesine ve doğa-dostu yaklaşımların içselleştirilmesine bağlı. WWF Türkiye, bu projenin anlaşılabilmesi ve çıktılarının uygulanabilmesi için, konuyla ilgili Orman Genel Müdürlüğü, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü gibi resmi kuruluşlar, sivil toplum örgütleri, bilim adamları, seçili Orman Fakülteleri ve İlköğretim okulları ile, işbirliği içinde çalışıyor."*
Ölü ağaç kütüğü üstünde yaşam bulan bir ağaç fidanı.
Bir Kızılderili atasözü der ki; İlkbaharda usul usul yürü, toprak ana hamiledir. İlkbaharda doğa uyanışa geçtiğinden, uyananları rahatsız etmemek adına doğada usul usul yürüyoruz zaten. Ama ölmüş, çürümüş ağaçları, kuru dalları, kütükleri gördüğümüzde de yanlarından usul usul geçelim, orada bizim görmediğimiz, bilmediğimiz nice hayatlar vardır çünkü. Bilmediğimiz dilleri anlayabilmek için tercümana ihtiyaç duyarız. Ama Karl Detler'in dediği gibi; "Tabiatın tercümana ihtiyacı yoktur, onun güzelliğini anlamak için açık bir ruh yeter...
Aşağıdaki üç fotoğraf üretim ormanından.
Not: Bu yürüyüş sonunda tanıştığım Tıp Fakültesi 5. sınıf öğrencileri Şule ve Ahmet Utku Dönmez'i tanımam, güzel ülkemin geleceği açısından beni çok umutlandırdı. Böylesine iyi yetişmiş, zeki, doğasever gençlere ihtiyacımız var. Teşekkürler Utku, adınla müsemma mutlu sonuca ulaşacağımıza(ülke olarak) inanmamı sağladığın için.
Ağaç seyreden, ormanı göremezmiş.Emeğinize sağlık.Teşekkürler.
YanıtlaSilBen teşekkür ederim. Gözlerinize sağlık.
SilYine tüm gün size eşlik etmişçesine okudum ve çektiğiniz fotoğrafların içinde yaşadım.
YanıtlaSilTeşekkür ederim.
Teşekkür ederim. Yöreyi iyi bilen biri olarak beğenmenize sevindim.
Sil