MANDALİNALAR
Hollywood filmlerini izlemekten vazgeçeli çok oldu. Los Angeles'teki yapımcı ve yönetmenlerin dev prodüksiyonlarla saçma sapan senaryoları bize yutturmaya çalışmalarından bıktım da diyebilirim. Hele son zamanlarda vizyona sürdükleri filmleri izleme gafletinde bulunup, "Eee, ne anlatmak istiyordu bu film?" diye kendi kendime sormaya başladıktan sonra izlememeyi tercih etmemle ne kadar isabetli karar verdiğimi daha iyi anladım. Benim için bir filmde nefis bir görsellik, şatafatlı sahneler, dudak uçuklatan çekim tekniklerinin yer alması, o filmi izlemem için yeterli değil, hiç olmadı da. Filmde mevcut olan sağlam bir senaryo, iyi oyunculuk, topluma kazandıracağı bilinç ve verdiği mesajlar o filmi izlenmeye değer kılar. Benim için böyle. Siz farklı düşünebilir, yazdıklarıma katılmayabilirsiniz ama yazdıklarımda gerçeklik payı olduğunu kabul edersiniz belki.
İşte bu nedenledir ki, çoğunluğun izlenmeye değer bulmadığı yani gişesi düşük filmleri izlemeyi seviyorum. Son yıllarda her ne kadar böyle filmleri beyaz perdede izlemek güç olsa da, bir sinemasever olarak, kültür abidesi kızımın tavsiyesiyle evde izleme olanağı buluyorum iyi ki.
İzlediğim Mandalinalar filminin yönetmeni Zaza Urushadze. Estonya, Gürcistan ortak yapımı bir savaş filmi. Yönetmen savaşı, savaşın getirdiği çatışma ortamındaki iki ihtiyarın çaresizliğini ve vicdanlı insan olarak kalabilmenin erdemlerini ihtiyar İvo üzerinden öylesine ustalıkla anlatmış ki,filmi izlerken İvo'yu bağrınıza basmak geliyor içinizden. Yönetmenin izleyiciler üstünde duygu sömürüsü yapmak gibi bir derdi yok: Olayları gayet yalın ve insani değerleri sorgulatacak bir şekilde anlatıyor. Bir savaş filmi izlemiyor, bir filozofu dinliyorsunuz sanki. Film boyunca, iki yaralı düşman askerinin acılarını, kinini, nefretini, öfkesini iliklerinizde hissediyorsunuz adeta. Kanlı savaş sahnesi göstermeden yönetmenin bunu nasıl başardığına şaşırdım doğrusu.
Film, 1992 yılında Abhazya'da başlayan Abhazya-Gürcü savaşını anlatmakta. Abhazya'daki köyde yaşayan Estonyalılar savaşın yıkımından kurtulmak için varını yoğunu satıp, artık özgür bir ülke olan Estonya'ya göç ederler. Köyde kalan iki ihtiyar İvo ve Margus'un kalış nedenleri farklıdır. İvo, doğup büyüdüğü topraklardan ayrılmak istememiş ama ailesini Estonya'ya göndermiştir. Margus ise savaşla birlikte gelen maddi sıkıntılarla boğuşmak zorunda kalmış. Hayali olan Estonya'ya gidebilmek için tek umudu, o yıl çok verimli olan bahçesinden toplamakta olduğu mandalinaları bir an önce satabilmektir. Marangoz olan İvo da kendisine yardım etmektedir. Artık savaş kapılarına dayanmıştır. İki ihtiyar tarafsızlıklarını koruyarak, hayatta kalmaya çalışsalar da savaşın acımasız yüzünü çok geçmeden göreceklerdir. Margus'un evinin önünde karşılaşan iki çeçenle(paralı asker) birkaç gürcü askerin çatışması sonucunda iki ihtiyar da savaşa dahil olmuşlardır ister istemez. Bu çatışmada, Çeçen Ahmed ile Gürcü Niko ağır yaralanmıştır. İvo iki askere değil, iki insana yardım ederek onları evine alır ve titizlikle tedavilerini yapar. İki düşman asker İvo'nun evinde birlikte kalmak zorundadırlar.
Filmi izledikten sonra düşündüm; savaşta birbirini tanımayan ama düşman olan askerler hiç düşünmeden birbirlerini öldürüyorlar. Ya birbirlerini tanısalardı, yine de öldürebilirler miydi?
Nedensiz savaş olmaz diye düşünürsek, her savaşın bir amacı vardır; toprak kazanmak, petrol kuyularına sahip olmak, politik güç elde etmek v.b. Margus'a göre savaşın amacı, mandalinalarına kimin sahip olacağıydı. İvo'ya göre ise toprağına kimin el koyacağının. Nedeni ne olursa olsun tüm savaşların değişmeyen ortak özelliği; ölüm, gözyaşı ve yıkımdır. Yönetmen bu yıkımı tek bir sahneyle belleğimizden silinmeyecek bir şekilde ölümsüzleştirmiş. O sahne; İvo'nun "ölümün şerefine" kadeh kaldırdığı sahnedir.
"Mandalinalar" filmi, savaş karşıtlığını, sıcak savaş eleştirisini parmağını gözümüze sokmadan anlatan, hissettiren ve yaşatan bir baş yapıt bence. Mutlaka izlemelisiniz.
Ve unutmamamız gereken: "Aslında hepimiz yaşadığımız dönemin ve mekanın kurbanlarıyız."*
*Reds, 1981 filminden bir replik.
İzlediğim Mandalinalar filminin yönetmeni Zaza Urushadze. Estonya, Gürcistan ortak yapımı bir savaş filmi. Yönetmen savaşı, savaşın getirdiği çatışma ortamındaki iki ihtiyarın çaresizliğini ve vicdanlı insan olarak kalabilmenin erdemlerini ihtiyar İvo üzerinden öylesine ustalıkla anlatmış ki,filmi izlerken İvo'yu bağrınıza basmak geliyor içinizden. Yönetmenin izleyiciler üstünde duygu sömürüsü yapmak gibi bir derdi yok: Olayları gayet yalın ve insani değerleri sorgulatacak bir şekilde anlatıyor. Bir savaş filmi izlemiyor, bir filozofu dinliyorsunuz sanki. Film boyunca, iki yaralı düşman askerinin acılarını, kinini, nefretini, öfkesini iliklerinizde hissediyorsunuz adeta. Kanlı savaş sahnesi göstermeden yönetmenin bunu nasıl başardığına şaşırdım doğrusu.
Film, 1992 yılında Abhazya'da başlayan Abhazya-Gürcü savaşını anlatmakta. Abhazya'daki köyde yaşayan Estonyalılar savaşın yıkımından kurtulmak için varını yoğunu satıp, artık özgür bir ülke olan Estonya'ya göç ederler. Köyde kalan iki ihtiyar İvo ve Margus'un kalış nedenleri farklıdır. İvo, doğup büyüdüğü topraklardan ayrılmak istememiş ama ailesini Estonya'ya göndermiştir. Margus ise savaşla birlikte gelen maddi sıkıntılarla boğuşmak zorunda kalmış. Hayali olan Estonya'ya gidebilmek için tek umudu, o yıl çok verimli olan bahçesinden toplamakta olduğu mandalinaları bir an önce satabilmektir. Marangoz olan İvo da kendisine yardım etmektedir. Artık savaş kapılarına dayanmıştır. İki ihtiyar tarafsızlıklarını koruyarak, hayatta kalmaya çalışsalar da savaşın acımasız yüzünü çok geçmeden göreceklerdir. Margus'un evinin önünde karşılaşan iki çeçenle(paralı asker) birkaç gürcü askerin çatışması sonucunda iki ihtiyar da savaşa dahil olmuşlardır ister istemez. Bu çatışmada, Çeçen Ahmed ile Gürcü Niko ağır yaralanmıştır. İvo iki askere değil, iki insana yardım ederek onları evine alır ve titizlikle tedavilerini yapar. İki düşman asker İvo'nun evinde birlikte kalmak zorundadırlar.
Filmi izledikten sonra düşündüm; savaşta birbirini tanımayan ama düşman olan askerler hiç düşünmeden birbirlerini öldürüyorlar. Ya birbirlerini tanısalardı, yine de öldürebilirler miydi?
Nedensiz savaş olmaz diye düşünürsek, her savaşın bir amacı vardır; toprak kazanmak, petrol kuyularına sahip olmak, politik güç elde etmek v.b. Margus'a göre savaşın amacı, mandalinalarına kimin sahip olacağıydı. İvo'ya göre ise toprağına kimin el koyacağının. Nedeni ne olursa olsun tüm savaşların değişmeyen ortak özelliği; ölüm, gözyaşı ve yıkımdır. Yönetmen bu yıkımı tek bir sahneyle belleğimizden silinmeyecek bir şekilde ölümsüzleştirmiş. O sahne; İvo'nun "ölümün şerefine" kadeh kaldırdığı sahnedir.
"Mandalinalar" filmi, savaş karşıtlığını, sıcak savaş eleştirisini parmağını gözümüze sokmadan anlatan, hissettiren ve yaşatan bir baş yapıt bence. Mutlaka izlemelisiniz.
Ve unutmamamız gereken: "Aslında hepimiz yaşadığımız dönemin ve mekanın kurbanlarıyız."*
*Reds, 1981 filminden bir replik.