DARÜŞŞİFA /BİMARHANE
Sabuncuoğlu Tıp Ve Cerrahi Tarihi Müzesi
Sabuncuoğlu Tıp Ve Cerrahi Tarihi Müzesi
AMASYA
Bimarhanenin taç kapısı
Bimar kelime anlamı itibarı ile "hasta" demektir. Bimarhane ya da darüşşifa denilen binalar, Selçuklu ve Osmanlı döneminde hastaları iyileştirme amacıyla inşa edilmiş yapılardır.
Amasya'da bulunan Bimarhane, 1308 - 1309 yıllarında İlhanlı Hükümdarı Sultan Mehmet Olcaytu ve eşi İlduz Hatun adına yaptırılmıştır. Dikdörtgen planlı, açık avlulu, eyvanlı kenarlarda tonoz örtülü mekanları bulunan tipik Selçuklu Medrese planına sahiptir. Tıp Medresesi olarak kullanılan eserin taç kapısı, dönemin taş işlemeciliğini yansıtan giriş detaylarının güzelliği ile ünlüdür.
Amasya'da bulunan Bimarhane, 1308 - 1309 yıllarında İlhanlı Hükümdarı Sultan Mehmet Olcaytu ve eşi İlduz Hatun adına yaptırılmıştır. Dikdörtgen planlı, açık avlulu, eyvanlı kenarlarda tonoz örtülü mekanları bulunan tipik Selçuklu Medrese planına sahiptir. Tıp Medresesi olarak kullanılan eserin taç kapısı, dönemin taş işlemeciliğini yansıtan giriş detaylarının güzelliği ile ünlüdür.
Darüşşifa'da tıp eğitimi yapılırken aynı zamanda hastalar tedavi edilmiş, daha sonra akıl ve ruh hastalarının musiki ile tedavi edildiği tıp merkezine dönüşmüştür. Müze haline getirildiği 2011 yılına kadar (1999-2011) "Belediye Konservatuvarı" olarak hizmet vermiştir.
Şerefeddin Sabuncuoğlu (1385 - 1470?) Kimdir?
Ortaçağ Türk-İslam Tıbbının ve Antik Tıbbın son önemli temsilcilerinden olan Şerefeddin Sabuncuoğlu Amasya'da doğdu (1385). Hekimler yetiştiren bir aileye mensuptur.
On yedi yaşından itibaren Amasya Darüşşifası'nda çalışmaya başladı. Usta çırak usulü ile ve okuduğu kitaplarla kendini yetiştirdi. Amasya Darüşşifası'nda on dört yıl hekim olarak çalıştı. Bundan eserlerinde övgüyle bahseder.
Çok iyi Arapça, Farsça ve Rumca biliyordu. Son eseri olan Mücerreb-Name'yi 83 yaşında yazdığına göre 1468'den sonra (1470) ölmüş olmalıdır. Mezarı kayıptır.
Şerefeddin Sabuncuoğlu hepsi Amasya'da yazılan ve Türk ve Dünya Tıbbı için çok önemli olan üç eser ve iki otograf bırakmıştır:
1. Akrabadin çevirisi (1444)
2. Cerrahiyetü'l Haniyye (1465)
3. Mücerreb-Name (1468)
Ayrıca iyi bir hattat ve entelektüel olan Sabuncuoğlu'nun bilinen iki Cerrahiyetü'l Haniyye nüshası dışında, Amasyalı ünlü şair Halimi'nin Farsça "Gülşen-i Diba" adlı tıbbi manzum eseri ile öğrencisi Muhyiddin Mehi'nin "Müfid" adlı tıbbi manzum eseri de otografları arasındadır.
Amasya'ya giderseniz, Sabuncuoğlu Tıp ve Cerrahi Tarihi Müzesi'ni mutlaka geziniz. Ortaçağ tıbbında kullanılan cerrahi aletleri ve orijinal el yazımı tıp kitaplarını görebilirsiniz. Ben en çok, bimarhanenin musiki ile tedavi edilen bölümünü sevdim. Yere oturup, kulaklarıma gelen hoş nağmeleri dinledim bir süre. İnsanlık tarihi boyunca müziğin iyileştirici gücüne inanan ve bu inancını sözlere döken filozofların, düşünürlerin duvarlarda asılı sözlerini düşündüm. İşte o sözlerden seçtiklerim:
"Biliniz ki filozoflar (hikmet sahipleri) müziği oyun ve eğlence için değil, kişiye fayda vermek, ruhi lezzetler sağlamak, insanın psikolojisini rahatlatmak, kuru mizaçları nemlendirmek (sıkıntıyı gidermek), fizyolojiyi dengelemek ve kanın akışını düzenlemek için ortaya koymuşlardır. Bu ilmi inkar edenler ise müziği sadece meyhanelerde ve sokaklarda dinleyip ilkelerini, anlamlarını ve ortaya konuş sebebini kavramadan bu ilmin (müziğin) sadece oyun ve eğlence için olduğunu zannederek dinen haram kılmışlardır."
Eflatun
"Musiki sanatının cevheri ruhanidir ve tesiri ruh ve kalp üzerinedir."
Hızır B. Abdullah(XV. yy.)
"Merhum ve mağfur Beyazid Veli...
Vakıfnamesinde hastalara deva, dertlilere şifa, divanelerin ruhuna gıda ve defi sevda olmak üzere on adet hanende ve sazende gulam tahsis etmiştir ki, üçü hanende biri neyzen, biri kemani, biri musikari, biri santuri, biri udi olup, haftada üç kere gelerek hastalara ve delilere musiki faslı verirler..."
Evliya Çelebi Seyahatnamesi
Ayrıca, tenlere göre, vakitlere göre, hastalıklara göre ve burçlara göre makamlar da sıralanmış tek tek. Çok ilginçti.
Şerefeddin Sabuncuoğlu (1385 - 1470?) Kimdir?
Ortaçağ Türk-İslam Tıbbının ve Antik Tıbbın son önemli temsilcilerinden olan Şerefeddin Sabuncuoğlu Amasya'da doğdu (1385). Hekimler yetiştiren bir aileye mensuptur.
On yedi yaşından itibaren Amasya Darüşşifası'nda çalışmaya başladı. Usta çırak usulü ile ve okuduğu kitaplarla kendini yetiştirdi. Amasya Darüşşifası'nda on dört yıl hekim olarak çalıştı. Bundan eserlerinde övgüyle bahseder.
Çok iyi Arapça, Farsça ve Rumca biliyordu. Son eseri olan Mücerreb-Name'yi 83 yaşında yazdığına göre 1468'den sonra (1470) ölmüş olmalıdır. Mezarı kayıptır.
Şerefeddin Sabuncuoğlu hepsi Amasya'da yazılan ve Türk ve Dünya Tıbbı için çok önemli olan üç eser ve iki otograf bırakmıştır:
1. Akrabadin çevirisi (1444)
2. Cerrahiyetü'l Haniyye (1465)
3. Mücerreb-Name (1468)
Ayrıca iyi bir hattat ve entelektüel olan Sabuncuoğlu'nun bilinen iki Cerrahiyetü'l Haniyye nüshası dışında, Amasyalı ünlü şair Halimi'nin Farsça "Gülşen-i Diba" adlı tıbbi manzum eseri ile öğrencisi Muhyiddin Mehi'nin "Müfid" adlı tıbbi manzum eseri de otografları arasındadır.
Amasya'ya giderseniz, Sabuncuoğlu Tıp ve Cerrahi Tarihi Müzesi'ni mutlaka geziniz. Ortaçağ tıbbında kullanılan cerrahi aletleri ve orijinal el yazımı tıp kitaplarını görebilirsiniz. Ben en çok, bimarhanenin musiki ile tedavi edilen bölümünü sevdim. Yere oturup, kulaklarıma gelen hoş nağmeleri dinledim bir süre. İnsanlık tarihi boyunca müziğin iyileştirici gücüne inanan ve bu inancını sözlere döken filozofların, düşünürlerin duvarlarda asılı sözlerini düşündüm. İşte o sözlerden seçtiklerim:
"Biliniz ki filozoflar (hikmet sahipleri) müziği oyun ve eğlence için değil, kişiye fayda vermek, ruhi lezzetler sağlamak, insanın psikolojisini rahatlatmak, kuru mizaçları nemlendirmek (sıkıntıyı gidermek), fizyolojiyi dengelemek ve kanın akışını düzenlemek için ortaya koymuşlardır. Bu ilmi inkar edenler ise müziği sadece meyhanelerde ve sokaklarda dinleyip ilkelerini, anlamlarını ve ortaya konuş sebebini kavramadan bu ilmin (müziğin) sadece oyun ve eğlence için olduğunu zannederek dinen haram kılmışlardır."
Eflatun
"Musiki sanatının cevheri ruhanidir ve tesiri ruh ve kalp üzerinedir."
Hızır B. Abdullah(XV. yy.)
"Merhum ve mağfur Beyazid Veli...
Vakıfnamesinde hastalara deva, dertlilere şifa, divanelerin ruhuna gıda ve defi sevda olmak üzere on adet hanende ve sazende gulam tahsis etmiştir ki, üçü hanende biri neyzen, biri kemani, biri musikari, biri santuri, biri udi olup, haftada üç kere gelerek hastalara ve delilere musiki faslı verirler..."
Evliya Çelebi Seyahatnamesi
Ayrıca, tenlere göre, vakitlere göre, hastalıklara göre ve burçlara göre makamlar da sıralanmış tek tek. Çok ilginçti.
Not: Bilgiler, tarafımdan müzeden alınmıştır ve fotoğraflar bana aittir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder