17 Nisan 2018 Salı




"BENİ ÖLDÜRMEYEN ŞEY, BENİ GÜÇLENDİRİR" DİYEREK BİZİ ACILARA KARŞI DAYANIKLI OLMAYA KOŞULLANDIRAN NİETZSCHE'Yİ ANLATAN  "NİETZSCHE AĞLADIĞINDA" ROMANINDAN 26  DÜŞÜNDÜREN ALINTI




Yıl 2003. Kardeşim, bir yazar önerdi; "Abla bak, bu kitabı seveceksin, tam senin tarzın" diyerek. Yazarın adı Irvin D.  Yalom'du ve ben yazarı henüz tanımıyordum. Romanın adı ise, "Nietzsche Ağladığında" idi ve roman(aslında bir düşünce romanı), bir psikiyatrisin gözünden bir psikanaliz hikayesini anlatıyordu.. Elbette ki Nietzsche'yi tanıyordum; hakkında bilgim vardı ve varoluşçuluk felsefesinin önemli düşünürlerinden biri olduğunu biliyordum. "Tanrı öldü" diyen ve "Böyle Buyurdu Zerdüşt"ü yazan Nietzsche'yi tanımayan mı vardı?

Yalom'la tanıştıktan sonra, onun kitaplarının müptelasıydım  artık. Olsun! Karl Lagerfeld'in dediği gibi; "Kitaplar doz aşımının zararlı olmadığı uyuşturuculardır; onların bağımlısı olmaktan çok mutluyum." Ben de mutluydum.  Kardeşim yanılmamıştı. Yazarı ve yazım tarzını sevmiştim, hem de çok...

Bugün, kütüphanemin tozunu alırken ve düzensiz yerleştirdiğim kitapları tanzim ederken köşede kalmış "Nietzsche Ağladığında" romanı ilişti gözüme. On beş yıl önceye gitti düşüncelerim, ister istemez. Öyle ya, okurken ne çok sevmiştim bu kitabı; çabuk bitmesin diye ağır ağır okuduğum günler geldi aklıma..Romanı bitirdikten sonra, içeriğindeki psikolojik tahlil ve hayata dair tespitler ufkumu genişletmişti adeta. Nazikçe elime aldım romanı, sanki kitaplığımın rafında on beş yıllık güzellik uykusuna yatmıştı da, ben onu uyandırmaktan çekiniyordum, böyle bir hisle dokundum ona. Halbuki biliyordum, kitapların uyuyamayacağını:Onların misyonu uyuyanları uyandırmak ve uykuya dalmak üzere olanların da uykusunu kaçırmaktır çünkü... 

Okuyup bitirdiğimiz ve bir köşeye bıraktığımız kitaplar, bir gün mutlaka kapağının açılacağını bilerek, kitaplığın raflarında sessiz sedasız beklerler.  Ben de bu güzel kitabın beklentisini boşa çıkarmadım ve kapağını açtım, açar açmaz da, eski bir sevgiliye kavuşmanın heyecanı ve mutluluğu sardı her bir yanımı. Öyleki adeta o eski sevgiliyi unutmamak için, neredeyse tüm satırlarına değer vermiş ve özenle altını çizmiştim. İşte şimdi o altını çizmiş olduğum satırları siz değerli blog okuyucularımla paylaşmak istiyorum. Okumaya hazır mısınız? Evet, dediğinizi duyar gibiyim. :) Başlayalım öyleyse.

1- Benim Sevgili Lou'm,*
Benim de önümde şafaklar var, ama hiçbiri renkli değil! Artık asla mümkün olmadığına inandığım mutlak saadet ve acı'ma bir arkadaş bulmak şu anda bana mümkün görünüyor, gelecekteki tüm yaşam ufkumda altın bir ihtimal. Sevgili Lou'mun  cesur ve zengin ruhu aklıma geldikçe çok etkileniyorum.
F.N.    (s:34)


2- Gerçeği, inanmayarak ve kuşku duyarak yakalayabilirsiniz, böyle çocuksu bir tavırla "keşke öyle olsa" diyerek değil! Hastanızın Tanrı'nın kucağında olma isteği gerçek değildir. Bu çocuksu bir istektir, hepsi o kadar! Bu ölmeme arzusudur, "Tanrı diye adlandırdığımız o ebediyen şişmekte olan emziğe sarılmaktır! Her ne kadar Darwin, kanıtlarını gerçek bir sonuca ulaştırma cesaretini gösterememiş olsa da, evrim teorisi Tanrı'nın gereksizliğini bilimsel olarak ortaya çıkarmıştır. Tabii, siz de Tanrı'yı bizim yarattığımızı ve şimdi de el birliği ile onu katlettiğimizi biliyor olmalısınız." (s:88-89)


3- "Ümit mi? Ümit en son kötülüktür." Nietzsche adeta haykırmıştı. "İnsanca, Pek İnsanca adlı kitabımda, Pandora'nın kutusu açılıp, Zeus'un içinde sakladığı bütün kötülükler dünyaya saçıldığı zaman, orada son bir kötülük kaldığından kimsenin haberi olmamıştı: Ümit. O zamandan beri, insanlar yanlışlıkla kutuyu ve içindeki ümidi iyi şans olarak yorumladı. Fakat Zeus'un arzusunun, insanların kendilerini işkenceye teslim etmeleri olduğunu unuttuk. Ümit kötülüklerin en kötüsüdür, çünkü işkenceyi uzatır." (s:90)


4- Lucretius'un o deyişini tekrarladı: "Ölüm varken ben yokum. Ben varken, ölüm yok. O halde üzülecek ne var?"** (s:97)


5- Bir de Nietzsche'nin söylemeye cesaret ettiği o sözler! Bir düşünün! Ümidin en büyük kötülük olduğunu söylemesi! Tanrı öldü demesi! Gerçek, onsuz yaşayamayacağımız bir yanlıştır demesi! Gerçeğin düşmanı yalanlar değil, inançlardır demesi! Ölümün son iyiliği bir daha ölünemeyecek olmasıdır demesi! Doktorların, insanların kendi ölümlerini ellerinden almaya hakkı olmadığını söylemesi! Kötü düşünceler! Bu fikirlerin her birinde de Nietzsche'ye itiraz etmişti. Ama bunlar sahte itirazlardı; kalbinin ta derinlerinde biliyordu ki Nietzsche haklıydı. (s:98)


6- Yalan, yeni yalanlar doğurur. (s:99)


7- İnsanın kendi ruhunu çözümlemesi! Bu kolay bir iş değil. Üstelik, tarafsız ve bilgili biri tarafından yapılması gerektiği de açık! (s:111)


8- Bazıları ise o anda yaşadıklarını daha önce de yaşadıkları gibi bir duyguya kapıldıklarını belirtiyorlar.  Fransızlar buna deja vu diyorlar, belki o da başka bir migren şeklidir. (s.120)


9- Neysen o ol? Beni öldürmeyen şey, beni güçlendirir. Hastalığım bir nimettir. *** (s: 124)


10- Ümitsizlik özfarkındalık adına ödenen bir bedeldir. Yaşama derinlere inerek bakacak olursunuz, ümitsizlikle her zaman karşılaşırsınız. (s:175)


11- Eh, tabii, bugünlerde bir de fiziksel semptomları yüzünden doktorlara giden hastalar var felç, konuşma bozuklukları veya bir ölçüde körlük ya da sağırlık gibi- ki bunların hepsinin de sebebi psikolojik bir çatışmada yatıyor. Bu duruma biz "histeri" diyoruz, rahmin Yunanca karşılığı olan hysterus'tan türemiş. (s: 196)


12- Ben de sizin gibi neden korkuların geceleri bu kadar güçlü olduğunu düşünürüm. Bunun üzerine yirmi yıl düşündükten sonra  korkuların karanlıktan doğmadığını anladım -korkular da yıldızlar gibi- hep oradadırlar, ama gün ışığı onları gizler. (s: 215)


13- Özellikle Şen Bilgi'de, cinsel ilişkilerin diğer ilişkilerden hiçbir farkı olmadığını, bu tür ilişkilerin de diğerleri gibi güç mücadelesi olduğunu yazdım. Cinsel arzu, aslında, karşıdaki  insanın zihni ve bedeni üzerinde mutlak hakimiyet kurmak için duyulan arzudan ibarettir.
Daha derinlere bakarsanız, bu arzunun da diğer tüm insanlardan daha üstün olma arzusu olduğunu görürsünüz.  "Aşık", seven kişi değildir; aslında o, sevdiği kişinin mutlak sahibi olmayı amaçlar. Bütün isteği, tüm dünyayı o değerli malından soyutlamaktır. Altınları başında nöbet tutan ejderha kadar alçak ruhludur. Dünyayı falan sevmez, tersine tüm diğer canlılara karşı bir umursamazlık içindedir. (s: 219)


14- Şehvet, tahrik olma, tensel zevkler; bunların hepsi köle edicidir! Yığınlar, şehvet yalağından beslenen domuzlar gibi bir yaşam sürerler. (s: 220)


15- Artık yaşamınızı kabul etmek ve şu sözleri söyleme cesaretini bulmak zorundasınız: "İşte seçimimi yaptım!  İnsan ruhu, yaptığı seçimlerle belirlenir! (s: 223)


16- Kasvetli mi? Bütün büyük filozoflar neden kasvetli olurlar diye bir sorun kendinize. Sorun bakalım, kimler daha emniyette, kimler daha rahat, kimler sonsuza dek mutludur? Ben size cevabını söyleyeyim: Yalnızca sığ zihinli olanlar, yani sıradan insanlar ve çocuklar! (s:224)


17- Bazen bir filozof için anlaşılmak, yanlış anlaşılmaktan daha kötü. (s: 227)


18- Hayat, doğru cevapları olmayan bir sınav. Her şeyi en baştan yeniden yaşama şansım olsaydı yine aynı şeyleri yapar, aynı yanlışları tekrarlardım. (s:233)


19- Arzu edilenden ziyade arzu etmeye aşığızdır! (s:281)


20- Emniyet içinde yaşamak tehlikelidir. (s:285)


21- Hiçbir şeyin gizlenmeden konuşulacağı bir ortamı merak ediyorsunuz sanırım, bu tam bir cehennem olur. Birinin kendisini başka birisine açması ihanetin kapılarını açar ve ihanet insanı çok rahatsız eder.


22- Belki "ben" ve bedenim, zihnimin arkasından bir dolap çeviriyordur. Bildiğiniz gibi zihin, tuzaklarla dolu arka sokaklarda gezinmeye bayılır.


23- Tam inzivaya çekilmek stresi ortadan kaldırmaz, aksine bunun kendisi başlı başına bir strestir. Yalnızlık, hastalıkların üreyebileceği en uygun ortamdır.


24- Kendinden hiç hoşlanmayan pek çok insan gördüm; Bunlar önce başkalarını kendileri hakkında iyi düşünmelerini sağlamaya çalışırlar. Bunu başarınca da bu sefer kendileri de kendileri hakkında iyi düşünmeye başlarlar. Ama bu sahte bir çözümdür; Bu başkasının otoritesinin altına girmeyi kabullenmektir. Size düşen ödev kendinizi kabullenmenizdir, benim sizi kabullenmemin yollarını aramak değil.


25- Bağımsızlığa damgasını vuran şey nedir? İnsanın kendinden artık utanmıyor olması!


26- Niceleri kendi zincirlerini çözemezler de, dostlarının azatçısıdırlar.

Kendi alevlerinizde yanmaya hazır olmalısınız: Önce kül olmadan kendinizi nasıl yenileyebilirsiniz?

--Böyle Buyurdu Zerdüşt


* Lou Salome: 1882 yılının baharında Paul Ree, Friedrich Nietzsche'yi genç Lou Salome ile tanıştırmış ve Nietzsche birkaç boyunca onunla kısa, yoğun ve lekesiz bir aşk yaşamıştır. (Yazarın notu)




Viyana'da, Sigmund Freud'un, Berggasse 19 No'lu evindeki duvarları süsleyen Lou Salome'nin ünlü iki fotoğrafını gördüm ve telefonuma kaydettim. Yukarıdaki fotoğrafta; Lou von Salome, Paul Ree ve Friedrich Nietzsche ile görülmekte(Yıl, 1882) Fotoğrafı incelerken, bir yandan da düşündüm; neredeyse çağdaşı tüm düşünürleri kendisine aşık edip, peşinden koşturan, hatta iki ünlü düşünürü at gibi kırbaçlayarak at arabasını bile çektiren Lou Salome gibi başka bir kadın daha var mıdır dünyada? Bilmiyorum.

**Bu sözler aslen, eski Yunan Filozofu Epikuros'a ait olup, Latin şair ve filozof Lucretius'un Epikuros'un görüşlerini günümüze kadar ulaştıran en kapsamlı yapıtı De rerum natura(Evrenin Yapısı, 1974) içinde yer almaktadır. (ç.n.)


*** F. Nietzsche'nin "nimet" olarak değerlendirdiği hastalığı "migren" di. Şiddetli baş ağrılarından çok çekmişti.






4 yorum:

  1. Teşekkür ederim Sahriye hanım, benim içinde bir tekrar ve nostalji oldu.. Blogunuzda muhteşem makeleler mevcut. Vaktim olsa hepsini okumak isterim lakin ara ara girip okuyabiliyorum. İlk defa yorum yapma ihtiyacı hissettim tabi bunda Nietzsche'nin payı büyük.. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben teşekkür ederim Serkan bey.vakit ayırıp yazılarımı okuduğunuz için.

      Sil
  2. Merhabalar,

    Alman filozof ve yazar Friedrich Nietzsche; zamana meydan okuyan eserleriyle ve felsefe dünyasına kazandırdığı kavramlarla Avrupa’nın en büyük yazarı olarak kabul edilmektedir. Bununla birlikte Friedrich Nietzsche, tüm zamanların en fazla alıntı yapılan filozofu olmuştur. Nietzsche’nin "yazılmış en derin" eser olarak tanımladığı ‘’Böyle Buyurdu Zerdüşt’’ kitabından derlediğim on alıntıyı okumanız için ben de sizinle paylaşmayı çok isterim: http://www.ebrubektasoglu.com/yazi/friedrich-nietzsche-boyle-buyurdu-zerdust-kitabindan-en-sevdigim-10-alinti/ Motivasyon açısından şu cümlesini kendime rehber edinmişimdir;

    ‘’Ama önce sen kendini inşa etmelisin, dimdik bir beden ve dimdik bir ruhla.’’

    Güzel okumalar dilerim,
    edebiyatla ve sağlıkla kalın.

    YanıtlaSil