29 Temmuz 2017 Cumartesi




DİRENİŞİN VE UMUDUN SİMGESİ BİR SENFONİ:
7. SENFONİ (LENINGRAD)


Kim bilebilirdi ki, 1703'te Rus Çarı Petro tarafından kurulan St. Petesburg (S.S.C.B. dönemindeki adıyla Leningrad), dünyayı kan gölüne çeviren II. Dünya Savaşı'nda "Direnişin Simgesi" olacak? 

Avrupa'nın dördüncü büyük şehri olan St. Petesburg, 200 yıl boyunca Çarlık Rusya'nın başkenti olmuştur. Rusya'nın kuzeybatısında, Baltık Denizi kıyısında UNESCO Dünya Mirası alanı olan Neva Nehri ve 42 ada üzerinde konumlanmış, 55 kanal, 500'e yakın köprü ile Kuzey'in Venedik'i olarak anılan güzel bir şehirdir St. Petesburg.

Rusya'nın Avrupa'ya açılan kapısı olarak da bilinen St. Petesburg'un ismi Rus Devrimi'nden sonra Leningrad olarak değiştirilmiştir. 

II. Dünya Savaşı'nda çok büyük dramlar yaşamış olan şehir, "Leningrad Kuşatması"nda  900 gün boyunca (kimi kaynaklarda 872 gün) direnerek ve asla pes etmeyerek tarihe adını altın harflerle yazdırmıştır. İşte o ünlü Leningrad Kuşatması'nın hikayesi ve direnişin ve umudun simgesi olan 7. Senfoni'nin hangi koşullarda nasıl yazıldığının da. Bundan böyle bu özel senfoniyi farklı bir kulakla ve farkındalıkla dinleyeceğinizi biliyorum...

8 Eylül 1941'de kuşatılmıştı Leningrad.
Kentten dışarıya çıkmak mümkün değildi.
Takvimler 1942'nin Ağustos ayını işaret ettiğinde, Alman askerleri Leningrad'ı son bir hamleyle işgal etmenin peşine düşmüştü.

Hitler, Leningrad'ın düşeceği günü tam olarak söylemiş, "9 Ağustos" demişti.
Sovyetler Birliği için, bir ölüm kalım meselesi haline gelmişti Leningrad'ın düşüp düşmeyeceği. SSCB'yi teslim alacak bir Almanya'yı, bir daha hiçbir kuvvet tutamazdı çünkü.

10 Ağustos'ta  Leningrad bir destan yazmıştı: Dimitri Şostakoviç'in 7 numaralı senfonisi şehrin meydanında seslendirilmişti.

Eser, özel olarak bu kent için bestelenmişti ve ismi Leningrad Senfonisi'ydi.

Dört bölümden oluşan senfoni yetmiş beş dakika sürüyordu. Birinci bölüm halkın mutlu yaşamını, kendilerine ve geleceklerine duydukları güveni, ikinci bölüm güzel ve mutlu olayların bir araya gelmesini, üçüncü bölüm yaşama sevinci ve doğaya hayranlığı anlatıyordu. Dördüncü bölüm ise neşeye vurgu yapıyordu.

Şostakoviç, eserini Leningrad'da yazmaya başlamıştı. Savaş başladığında cepheye gitmek isteyen besteci, gözlerindeki bozukluk nedeniyle ateş hattına gönderilememiş, itfaiyeci olarak hizmet etmişti. Gündüz itfaiyeci olarak çalışan Şostakoviç, geceleri  7. senfoni üzerinde çalışmıştı.

Leningrad kuşatılmaya başlandığında, Şostakoviç çalışmasının henüz ikinci bölümündeydi. Leningrad Radyosu bu haberi dinleyicileriyle paylaşmıştı. Leningrad kısmen tahliye edilirken, besteci de kentten çıkartıldı, Samara'ya gönderildi.

Besteci, 27 Aralık'ta eserini tamamladı ve 5 Mart'ta eseri Samara'da Bolşoy Tiyatro Orkestrası tarafından seslendirildi.

Sırada, bu muhteşem ve anlamlı eseri, Leningrad Senfoni Orkestrası'nın Leningrad'da seslendirmesi vardı.

Savaş koşullarında, hazırlıklara girişildi.
Almanlar nasıl tarih vererek kenti alacaklarını ilan ediyorlarsa, Ruslar da bu eseri kentin meydanında çalarak kenti asla terk etmeyeceklerini dünyaya göstermek istiyordu.

Bir nevi, ölüm kalım meselesi halini almıştı Leningrad Senfonisi'nin seslendirilmesi. 
Nihayet büyük gün geldi.
Eser seslendirilirken bomba sesleri engel olmasın diye, Kızıl Ordu önce Alman siperlerini bir buçuk saat süreyle dövdü.
Sanatçılar havanın sıcak olmasına rağmen kalın giyinmiş, hatta bazıları eldiven bile giymişti. Çünkü, zayıflıktan üşüyorlardı.
Sonuç şahaneydi.
Bir kısım sanatçısını savaşa kurban vermiş, kalanları bitkin de olsa, Leningrad Senfoni Orkestrası, Leningrad Senfonisi'ni başarıyla seslendirmişti.

Bu çok önemli çabanın haber ve hikayesi, dünyanın her yerindeki Nazi karşıtları tarafından ağlayarak öğrenildi.
İnsanlık despotluğu, müzikle yenmişti.
Kent düşmemiş, tersine yükselen moralle daha da güçlü direnir olmuştu.

Leningrad Senfonisi seslendirildikten sonra şehir, Alman kuşatmasına karşı sekiz ay daha direndi. 27 Ocak 1944'te Almanlar geri çekilmek zorunda kaldı. Leningrad kuşatması, modern tarihin en uzun süreli ve yıkıcı kuşatmalarından biri olarak kabul edilir.Toplamda dört milyon civarında ölüme yol açtı.*

Leningrad Senfonisi'nin hikayesini okuduktan sonra, İbn-i Sina'nın o ünlü sözünü hatırladım, hiçbir zaman aklımdan çıkarmadığım: "Bilim ve sanat, itibar görmediği toplumları terk eder." Bilim ve sanat, itibar gördüğü toplumlarda ise, direnişin ve umudun hatta zaferin simgesi olur, halkının ve ülkesinin üstüne bir güneş gibi doğar...Güneş olmadan var olabilecek bir dünya düşünebiliyor musunuz? Tabii ki hayır. 

Dileğim; Güneş hep parlasın üstümüzde ve hiç sönmesin.



* Yeşil Mürekkep - Osman Balcıgil.





2 yorum:

  1. Çok ilginç. Kendimi orada hayal ettim de... Şehir kuşatma altında ve Almanlara karşı direniyoruz. Birden her yerde bu müzik çalmaya başlıyor. Kesin daha fazla direnemeyip uyuyakalırdım :)

    YanıtlaSil
  2. Maalesef; bilim ve sanatın terkettiği toplumlarda ne duruma düşer ? Cevabı çok acı !.

    YanıtlaSil