28 Ocak 2015 Çarşamba




PARİS' TE  BİR  TÜRK  RESSAM
FİKRET  MUALLA


Pembe Kahve, 1958


Yaşadığı dönemde kıymeti bilinmeyen, çizdiği resimlerin değeri anlaşılamayan birçok yabancı ünlü ressamın yaşam öyküsünü okudum. Ancak, Hıfzı Topuz' un kaleme aldığı Fikret Mualla' nın yaşam öyküsünü okumak beni sarstı. Çünkü, eserlerini az çok tanımama rağmen, yaşamı hakkında  hiçbir şey bilmediğimi fark ettim. Fikret Mualla, tabiri caizse, adeta "acıların ressamı" idi...

Fikret Mualla Saygı' yı 1952 sonunda tanıyan ve  Paris' te bulunduğu sırada Akşam Gazetesi için ilk röportajı yapan Hıfzı Topuz, kitabın sunuş yazısında şöyle diyor:
"Fikret Mualla' nın yaşamı Türkiye' de 1930' lu ve 1940' lı yıllarda aydınların, yazarların ve sanatçıların karşılaştıkları felaketlerin kara bir örneği olarak ayrı bir önem taşıyor.

Bakıyorsunuz, olağanüstü nitelikleri olan çılgın bir sanatçı. Akli dengesi her zaman pek yerinde değil, doğuştan bir bozukluğu var, ama asıl toplumda karşılaştığı olaylar onu çileden çıkarıyor.

Buraya kadar olağanüstü bir durum yok. Bu bir magazin konusu olabilir. Belki de pembe bir roman konusu, ama 34 yaşındayken sanatçının başına öyle bir bela geliyor ki tüm yaşamı kayıyor. Bir karakol dayağı, falaka, ardından da dokuz ay tımarhaneye kapatılmanın yarattığı karabasan onun yaşamında bir kırılma noktası oluşturuyor."
Fikret Mualla' nın yaşam öyküsünü okurken bunları göz ardı etmemek gerekiyor diye düşünüyorum. Gelelim yaşam öyküsüne...

1903' te Kadıköy Bahariye' de, Bakla Tarlası denen mahallede doğan Fikret Mualla, Nazım Hikmet' le aşağı yukarı aynı yaşlardadır. Düyun-u Umumiye' de memur olan babası Ekrem Bey, çocuğunun kız olmasını çok istermiş. Mualla adını da o yüzden seçmiş. Çocuğu erkek olunca biraz üzülmüş ama yine o isimden vazgeçmemiş. Ekrem Bey, Tevfik Fikret' e hayran olduğu için Mualla' ya bir de Fikret eklemiş. Çocuğun ismi olmuş Fikret Mualla.

Okul çağında, babası, Fikret Mualla' yı yatılı olarak Galatasaray' a verir. Çünkü Galatasaray, Tevfik Fikret' in okuduğu ve müdürlüğünü yaptığı okuldur. Fikret Mualla 12 yaşında Galatasaray' ın bahçesinde top koştururken oyunculardan biri bir çelme takar ve kendini acılar içinde yerde bulur. Ayağı kırılmıştır. Hastanede ayağı alçıya alınır, haftalarca yatar, aylarca yürüyemez, okula gidemez ve sınıfta kalır. Sonunda ayağı iyileşir ama o artık topaldır. Ve şöyle der: " Bu bana çok dokundu. Beğendiğim kızların yüzüne bakamıyordum. Bana bir aşağılık duygusu çöktü. Top oynayamıyordum, koşamıyordum, herkesin beni küçümsediğini düşünüyordum..."

Birinci Dünya Savaşı sırasında dünyayı kasıp kavuran İspanyol nezlesine yakalanan annesi Nevber Hanım' ın kaybı Fikret Mualla' yı derinden etkiler, yeniden evlenmek isteyen babasıyla gerginlikler yaşar. Bunun üzerine babası, Fikret Mualla' yı İsviçre' ye göndermeye karar verir. Mütareke yıllarında İstanbul karışıktır ve oğlunu İstanbul' dan uzak tutmaya çalışır aynı zamanda. İsviçre' ye mühendislik tahsil etmek üzere giden Fikret Mualla, babasının verdiği parayı har vurup harman savurarak tüketince konsolos Rıza Bey' in yardımıyla 1921 yılında Heidelberg' e gider. Ama orada bulduğu Türk arkadaşları, "eğer resim öğrenmek istiyorsan, burada zaman kaybetme, hemen Münih' e git, orada büyük ressamlar var, onlardan ders al" derler. Bunun üzerine Münih' e gider ve Münih Güzel Sanatlar Akademis'ine yazılır. Bir yıl orada kaldıktan sonra Berlin' e geçer. Artık Berlin Güzel Sanatlar Akademisi öğrencisidir. Akademi' de ressam Profesör Arthur Kampf onun elinden tutar ve atölyesine alır...Berlin' de Akademi' yi bitirince vatana dönmeden önce Paris' e gider, müzeleri sanat galerilerini dolaşır. Nihayet, 1920 Eylül' ünde bıraktığı vatanına 1930' da döner. 27 yaşındadır ve hayatını kazanması gerekmektedir ".Fikret yine anlatıyor. 1930' lu yılların İstanbul' unda onun çevresinde kimler var? Birçok isim sıralıyor. Ama bence en önemlisi Nazım Hikmet!

Fikret 1931 sonbaharında Güzel Sanatlar Birliği' nin düzenlediği bir sergiye katılıyor. Nazım o sergide Mualla' nın resimlerini görünce şöyle diyor:

"Ben bu sanatçıyı harikulade buluyorum. Resimlerinde, çizgilerinde, renklerinde inanılmayacak bir sadelik ve bu sadeliğin dehşetli bir tenkidi var. Bana öyle geliyor ki ancak yazı, resim ve musiki bir araya gelirse ve resme musiki zihniyeti hakim olursa 'İstanbul' un Eski Evleri' isimli eser meydana gelir. Ben Fikret' in bu eseri kadar İstanbul' un eski evlerini böyle hüzünle içeren bir nesne görmedim. Fikret Mualla yeni bir alem!"

Fikret işte o günlerde Nazım' la tanışıyor. Abidin, Nazım' a Babıali' de Meserret Kıraathanesi' nde Fikret' in başka resimlerini de gösteriyor. Nazım bayılıyor bunlara...( "Aman şimdi hemen gelsin! diyerek çıkacak kitabı için Mualla' dan resim istiyor.)

Nazım' ın hazırladığı kitabının adı Benerci Kendini Niçin Öldürdü?
Kitap 1932' de Suhulet Yayınları' ndan çıkıyor. Kapak Ali Suavi' nin. İçinde de Fikret' in yedi resmi var. Birincisi, çıplak bir zenci, sırtında Made in France yazılı bir yük. İmza Mualla...

İkincisi, pipolu ve şapkalı bir İngiliz subayı...Şapkasında sterlin işaretleri görülüyor.

Üçüncüsünde, yine sterlin işaretli, elleri makineli tüfekli iki İngiliz askeri...

Dördüncüsünde, önünde bir şişe ve bir bardakla bir kadın...

Beşincisinde çıplak koşan bir erkek...

Altıncısında, elinde tabanca, düşünen bir adam...

Yedincisinde, Afrika' da tarlada çalışan bir işçi...
Belli ki Nazım bunları çok beğenmiş."

Ben yazıyla anlatılan bu resimleri merak ettim, araştırdım ve gördüm. Görmek isteyenler için linki veriyorum:


http://zaferyalcinpinar.com/benercicizimleri.pdf

İstanbul' da resim satarak hayatını kazanamayacağını anlayan Fikret Mualla, Galatasaray' da resim öğretmenliğine başlar ama bir akşam gazinoda çıkan bir rezalet yüzünden (hesabı ödeyemediği için) Galatasaray' dan ayrılır. Daha sonra Ayvalık Ortaokulu' nda resim öğretmenliği yapsa da  bir yılı doldurmadan oradan da ayrılır ve İstanbul' a döner.  İstanbul' da yazar ve sanatçıların uğrak yeri olan Degütasyon Lokantasında meydana gelen bir olay nedeniyle Galatasaray Karakolu' na götürülür ve iyice bir dövülür. Hatta Alman casusu olduğu suçlamasıyla karşı karşıya kalır. Fikret Adil ve Bedri Rahmi onu kurtarmak için karakol' a gelirler ve Başkomiser' e Fikret Mualla' nın akıl hastası olduğunu anlatırlar ve müşahede altına alınmasını isterler. Bunun üzerine, Fikret Mualla, dokuz ay kalacağı Bakırköy' e nakledilir. Tımarhanede olduğu sırada babasını kaybeden Mualla, oradan çıkınca Abidin' in yardımıyla cebine üç-beş kuruş girince soluğu Paris' te alır. Paris' te Picasso ile tanışır. Paris yakınlarında Reillanne' e yerleşir ve ölünceye kadar orada yaşar.

1903' te Kadıköy Bahariye' de Bakla Tarlası' nda başlayan coşkulu, hırçın ve zaman zaman çılgınlıklarla geçen hazin yaşamı 19 Temmuz 1967' de Manosque Hastanesi' nde sona erer.
Ölümünden birkaç yıl sonra Mualla' nın kemikleri Türkiye' ye getirilir. Daha sonra da mezar taşı gönderilir...

Kitapta, Fikret Mualla' nın renkli basım 32 adet tablosunun yanında, fotoğrafları da bulunmaktadır. 159 sayfa olan kitap bir solukta okunabilmekte ve içinde Mualla' nın ünlü sanatçılarla yaşadığı anılara da geniş yer verilmektedir.



Cannes


Paris, Moulin Rouge'un Önündeki Zarif Kadın



Yeni Harfleri Öğrenen Kızlar, 1930




Kaynak: Hıfzı Topuz, Paris'te Bir Türk Ressam
Fikret Mualla'nın tabloları, www.leblebitozu.com web sitesinden alındı.





2 yorum:

  1. Çok akici ve bilgilendirici bir yazı olmuş. Elinize sağlık. Bir solukta okudum.

    YanıtlaSil