8 Ocak 2015 Perşembe




SAİT FAİK' İN ÜTOPYASI
Son Kuşlar Adayı Terk Ederken

"Bu koca şehir, ne kadar birbirine yabancı insanlarla dolu" der Sait Faik, "Lüzumsuz Adam" da... Kimdir ki bu sokakları dolduran adamlar? Hem sevişmeyecek olduktan sonra, neden böyle birbiri içine giren şehirler yapmışlardır?

Aklı ermez ustanın...Olgunluk dönemindedir artık...

Öykülerinde anlattığı o güzelim sıradan insanların kendi yüreğinde yarattığı merhamet duygusunun yerini, kasvetli bir yılgınlık almıştır. Aslında insanoğlu kalleş, budala, hırsız, yalancıdır. 

Şehir, sabahtan akşama insanların birbirlerine nasıl kazık atacaklarını hesapladığı, yozlaşmış bir para tapınağıdır. Çare, doğada, adadadır.

Bütün ütopyalar gibi, Sait Faik' in hayalini kurduğu ülke de bir adadır. Orada doğa bakir, insanlar yalın ve yalansızdır. Balıkçı teknelerinde, yıkık dökük teknelerde yoksul yaşarlar. Kimin Türk, kimin Rum ya da Ermeni olduğunu umursamazlar. Para için dostluklarını satmazlar. Bir topal martının yasını tutarlar.

Anakaranın alternatifidir ada... Araya giren denizin kuşatması ve koruması altındadır. kirlenmiş şehre inat, tertemiz ve aydınlıktır. Ama son döneminde adadaki sığınağı da çöker Sait Faik' in...

Sanki deniz, anakaranın kirini, pasını ada sahillerine taşımış, adalıları da hırsla, açgözlülükle, bencillikle tanıştırmıştır.
"Son kuşlar" da adayı terk etmiştir.
İşte o zaman, "Haritada Bir Nokta" öyküsünü kaleme alır.
Hayal kırıklığını anlatır.
Öyküdeki adam, büyük şehirde yorulmuş, kirlenmiş, sevmiş sevilmemiştir. Sonra bir motorla adaya sığınmış, orada parasını alın teriyle kazanan namuslu insanlar arasında sessiz, sakin bir hayat hayali kurmuştur.

"Kağıtsız, kalemsiz balığa çıkacaktım, yazmayacaktım" dedirtir kahramanına...
Lakin bir sabah, balıktan dönmüş bir kayığı temizleyen 8 kişi görür. 7' si adalı, 1' i yabancıdır.Balığı pay ederken yabancıya vermezler. O elini uzatacak olduğunda da, "Dur bakalım, dağdan gelip bağdakini kovmayalım" derler.

Çevredekiler itiraz edecek gibi olursa da yabancı, "Zararı yok, vermesinler istemez" der ve boynunu büküp vapura doğru yürür. Şöyle yazar Sait Faik:

"Söz vermiştim kendime, yazmayacaktım. Yazı yazmak da bir hırstan başka ne idi? Burada namuslu insanlar arasında  sakin, ölümü bekleyecektim. Yapamadım. Koştum tütüncüye, kağıt kalem aldım. Kalemi yonttum. Yonttuktan sonra tuttum, öptüm. Yazmasam deli olacaktım."

Sait Faik' in ütopya adası da teslim alınmıştı.
Bu öyküyü yazdıktan iki yıl sonra öldü. *

Şimdiki durumu bilmiyorum ama eskiden liselerde, Tarih ve Edebiyat derslerinde, Thomas More' un 1516 yılında yayımladığı ve hayalindeki ideal toplumu anlattığı kitabı "Ütopya" anlatılırdı, okutulurdu. Ben, bu "düşülke" yi çok sevmiştim; gerçekleşmesi olanaksız hayal bile olsa... Peki kimdi bu Thomas More?
Thomas More, İngiliz Kraliyet Şansölyesi unvanına sahip "hümanist" bir diplomattı. Hristiyanlık dünyasını altüst eden "Kraliçe" yi  boşamasına karşı çıktığı için VIII. Henry' nin emriyle 1535 yılında kafası kesilerek idam edildi. Neden bu bilgiyi verdim? Çünkü, bizim de bir ütopya yazarımız var; bu pek bilinmese de:Sait Faik Abasıyanık. Ve Sait Faik' in ütopya' sını gerçekleştirmek zor da değil... Bunu gerçekleştirmek için insanların sadece, yalandan dolandan, bencillikten ve açgözlü olmaktan uzak durmaları yeterli olacaktır. Tabii, hırslarına yenik düşmezlerse... Çok mu hayalperestim dersiniz? Öyle bile olsa, hiç olmazsa bir "ütopya" m var, Sait Faik Abasıyanık'ınkine  benzer...



Can DÜNDAR - BİZ Kültür Yolcuları, Türkiye' nin yaşayan, Solan Renklerinin Peşinde (DenizKültür Yayınları)




2 yorum:

  1. Keyifle okudum...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ediyorum. Ben de okuduğum, keyif aldığım konuları yazmaya çalışıyorum....

      Sil