YALNIZ GEZEGEN FİLMİ
31. İstanbul Film Festivali' nde " Altın Lale " ödülünü alan Yalnız Gezegen (The Loneliest Planet) bir Julia Loktev filmi.
Filmi gecikmeli de olsa izledim ve izlenimlerimi sizinle paylaşmak istiyorum. Çünkü gerek basında çıkan eleştirilere, gerekse filmi izleyenler tarafından yapılanlara katılmıyorum. Sadece, filmi hangi kategoriye koyacağımı bilemedim; dağ-doğa filmi mi, tam uymasa da yol filmi mi, bir drama mı? Yoksa, ortaya karışık bir film mi?
Konuşmaların çok az olduğu, davranışların nedenlerinin açıklanmadığı, çok güzel doğa görüntülerinin sergilendiği film, Kafkas dağlarının vahşi güzelliğinin eşliğinde Gürcistan ormanlarında çekilmiş. Filmin kısaca konusu şu: Yakında evlenecek olan Amerikalı nişanlılar Alex ve Nica trekking yapmak üzere Gürcistan' a gelirler. Yöreyi iyi bilen biri olan Dato' nun rehberliğinde Gürcistan ormanlarında yürüyüşe çıkarlar; geceleri çadır kurup, gündüzleri yürürler. Modern dünyanın beraberinde getirdiği stresli yaşamdan uzakta, vahşi doğada kendilerini bulan çift ilk başlarda çok mutludur; ilişkileri canlı, heyecanlı ve sevgi doludur.
Film, doğada yürüyüş ve doğanın zorlu şartlarıyla mücadele şeklinde ilerler. Ta ki, Alex, Nica ve Dato' nun karşısına birkaç kızgın ve silahlı adam çıkıncaya dek. Adamlardan biri, tüfeğini Alex' e doğrulttuğu anda, Alex' in Nica' yı önüne siper etmesi romantik ilişkilerinin de kırılma noktası oluyor. Alex' in yaşama içgüdüsüyle hareket ettiği o birkaç saniyelik sürede olan olmuştur ve artık geriye dönüş yoktur. Yaşama içgüdüsü erkeklik duygusundan, kadına olan sevgisinden, gururundan kısacası her şeyden daha baskındır. Modern dünyadan uzakta, doğada yalnızken beraber olduğun insanları tanımak daha kolaydır. Adeta güvenilirlikleri test edilir. Ve Nica, Alex' in gerçek yüzünü gördüğünde yıkılır; artık Alex onun için, zorda kalınca bencil olan bir erkektir ve bundan sonra ona nasıl güvenebilir?
Nica' nın siper olduğunda duyumsadığı yalnızlık( oyuncu bunu izleyiciye çok güzel aktarıyor) gezegenimizdeki insanların gerçeğidir aslında. İnsanların özünde yalnız olduğunu Aldous Huxley ne güzel anlatmıştır şu sözüyle: " Vücut bulmuş her ruh yalnızlığa mahkumdur."
Filmin sonunda, ilişkilerde sadakati sorgulamamıza neden olan sahne yer alır. İlişkilerin kırılganlığı ve her an değişebileceğini ve bunun an meselesi olduğunu kadın gözüyle anlatması bakımından film izlenmeye değer doğrusu. Ayrıca bir doğaseverseniz, Kafkas dağlarının ve Gürcistan ormanlarının muhteşem güzelliklerini oraya gitmeden de hissedebilir, hayalinizde o yerlerde yürüyebilirsiniz....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder