13 Şubat 2013 Çarşamba





SİNEKLERİN TANRISI 



 



William Golding' in Sineklerin Tanrısı romanını her anne-babanın okuması gerektiğine inanıyorum. Çocuklar arasında baş gösteren şiddet olaylarına, silahla okul basmalara yeni bir bakış açısı getirebilir diye düşünüyorum çünkü.

Sineklerin Tanrısı kitabının kısaca konuşu şöyle: "İyi yetiştirilmiş bir grup İngiliz çocuğu (yaşları birbirinden farklı ve hepsi okullu) bir gemi kazası sonucu tropik bir adaya düşerler. Ada'da yalnızdırlar. Ebeveynleri, büyükleri yanlarında olmadığından disiplinden, şefkatten, sevgiden ve toplumsal hiyerarşiden yoksundurlar. Kısacası, çocuklar kendi başlarına kalmışlardır. Hayatta kalabilmek için; doğayla, açlıkla, barınma sorunuyla uğraşmak zorundadırlar. Ada' da kaldıkları sürede medeni olmaları beklenen bu çocuklar, vahşilere dönüşürler ve içlerinden bazıları katil olur. "

Toplumsal kurallar, disiplin ve yetişkinlerin denetimi olmadan Ada' daki çocukların yaşam mücadelesini ve bu mücadeleden kaynaklanan çocuklar arası  şiddeti anlatan   roman, 1963 yılında sinemaya da uyarlanmıştır. Kitabı okumak istemeyenlere, filmi izlemelerini öneririm. Film çocuklar arasındaki şiddeti görsel olarak sunduğu için kitaptan çok daha sarsıcı.

Peki, bu çocuklar duygularında ve davranışlarında neden aşırılığa kaçarak, inandırma veya uzlaştırma yerine birbirlerine karşı kaba kuvvet kullanmışlardır?
Dünden bugüne değişen bir şey yok aslında. Dünkü nedenler, belki daha da ağırlaşarak bugün de geçerli. Yani, çocuğun evinde şiddet görmesi veya örnek aldığı kişilerin (rol model) şiddet göstermeye meyilli olması, TV' de şiddet içeren programları, filmleri izlemesi, okulda arkadaşları arasında itilip kakılması v.s. çocuklar arasındaki şiddetin nedenleri olarak gösterilebilir. Küçük çocuklara oynasınlar diye alınan şiddete davetiye çıkaran oyuncaklar da (tabanca, tüfek, bıçak, kama, şiş v.b.) masum değil. Çünkü çocuğun varsa şiddete olan eğilimini artırıyor maalesef. Sonra akşamleyin TV haberlerinde; çocukların silahla okul bastıklarını, yanlışlıkla kardeşini veya arkadaşını  vurduklarını üzülerek izliyoruz.

Davranış Psikolojisinin kurucusu Amerikalı John Watson'a(1878-1958) göre (heyecanlar) duygular da tepkiler olarak ele alınır. Birey, sadece korku, kızgınlık ve sevgi olmak üzere üç duygusal tepkiyi kalıtımsal olarak doğuştan getirir, diğer tüm heyecanları ise öğrenir. Watson, insan davranışlarını ve öğrenme sürecini tamamen çevresel koşullara bağlaması nedeniyle eleştirilse de; kalıtımsal transferle içinde kızgınlık ve öfkeyle doğan bir bebeğin bunu şiddete dönüştürmesinin öğrenmeye bağlı olduğu yadsınamaz.

Düşünceme göre, çocuklarda şiddeti önlemenin yolu; aile içindeki şiddeti önlemekten, eğitimden, farklı görüş ve düşüncelere tahammül edebilmeyi öğretmekten, incinse de incitmemeyi kabul etmekten ve öfkesini kontrol altında tutabilmekten geçer. Başka bir yolu daha varsa eğer, ben o yolu bilmiyorum. Bilenleriniz düşüncelerini yazarsa sevinirim.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder