DOĞU'NUN KAFKA'SI SADIK HİDAYET'İN HAYATI
İzlediğim bir filmde oyunculardan biri Sadık Hidayet'in sözünü dile getirince ve ben sözü beğenince, yazar hakkında İnternette bir araştırma yaptım. Adını duymuş ama kitaplarını okumamıştım. Dolayısıyla geç de olsa Çağdaş İran Edebiyatı'nın bu dev ismini tanımış oldum. Tanımak için geç kalsam da, kitap okumak için hiçbir zaman geç değildir. Dünyaca ünlü olan "Kör Baykuş" ile "Hacı Ağa" kitapları ülkesi İran'da yasaklanmış. Sonrasında ise yazarın diğer tüm eserleri yasaktan nasibini almış. Yasak günümüzde de devam etmekteymiş! Merakınızı uyandırabildiysem, şimdi yazarı tanıyabiliriz. :)
İran edebiyatının en iyi psikolojik roman yazarı kabul edilen Sadık Hidayet, 1903 yılında Tahran'da doğdu. Fransız Lisesi'nden mezun olduktan sonra üniversite eğitimi için Avrupa'ya gitti. Fransa ve Belçika'da dört yıl kaldıktan sonra üniversite öğrenimini yarıda bırakıp ülkesi İran'a döndü ve devlet memurluğuna başladı.
İran modern öykücülüğünün öncüsü olan Sadık Hidayet, Doğu'nun Kafka'sı olarak adlandırılır. Öykülerinde Batı üslubunu benimseyerek Fars kültürüyle harmanlamıştır. Böylece Farsçayı, Çağdaş Edebiyat alanına sokan ilk isim olmuştur.
Beethoven ve Çaykovski dinleyen, resim yapan, afyon bağımlısı olan yazar çoğunlukla depresif bir ruh halindedir. 25 yaşlarında iken Paris yakınlarında yaşamını sonlandırmak için kendini denize atar. Bir kayığın yetişip yazarı sudan çıkarmasıyla hayatı kurtulur.
Yaptığı resimler, yazarın ölümünden sonra bir araya getirilmiştir. Resimleri kimileri için anlamsızken, kimilerine göre geleceğin resimleri olarak nitelendirilir.
Bir dönem Budizm'e merak salarak 1936 yılında Hindistan'a gitti. Orada Budizm konusunda yaptığı incelemelerini "Kör Baykuş" adlı kitabında yazdı. Kör Baykuş kitabı Bombay'da basıldı. Bu dönemde Buda'nın bazı yazılarını da Farsçaya çevirdi ve yayınlattı.
Sadık Hidayet, İran'ın gerilemesine sebep olarak gördüğü ruhban sınıfına ve monarşiye karşıydı ve eleştiriyordu. İran toplumunun giderek dindarlaşmasından rahatsızdı. Hacı Ağa adlı eserinde bu rahatsızlığını özellikle vurgulamıştır.
Kendi kısa hikayesini şöyle anlatır Sadık Hidayet: "Hayat hikayemde önemli bir şey yok, başımdan ilginç olaylar geçmedi. Ne yüksek bir mevki sahibiyim ne de sağlam bir diplomam var. Okulda hiçbir zaman örnek bir öğrenci olmadım, başarısızlıklar her yerde buldu beni. Nerede çalışırsa çalışayım silik, unutulmuş bir memurdum; şefleri memnun edemedim. İstifa ettim mi seviniyorlardı. Bırak gitsin, yaramaz! Çevrem böyle görüyordu beni, haklıydılar belki de."
Ölümünü yakın arkadaşı Bozorg Alevi şöyle anlatır: "Paris'te günlerce havagazlı bir apartman aradı. Championnet caddesinde buldu aradığını. 9 Nisan 1951 günü dairesine kapandı ve bütün delikleri tıkadıktan sonra gaz musluğunu açtı. Ertesi gün ziyaretine gelen bir dostu, onu mutfakta yerde yatar buldu. Tertemiz giyinmiş, güzelce tıraş olmuştu ve cebinde parası vardı. Yakılmış müsveddelerin kalıntıları, yanı başında yerde duruyordu." Doğu'nun Kafka'sı, tıpkı Kafka'nın yaptığı gibi intihar etmeden önce tüm müsveddelerini yakmıştı.
Sadık Hidayet öldüğünde 48 yaşındaydı. Mezarı, Yılmaz Güney'in de yattığı Paris'teki Pere Lachaise mezarlığındadır.
Not: Sadık Hidayet'in intihar şekli bana Amerikalı gizdökümcü şair ve yazar Sylvia Plath'ın 1963 yılındaki benzer yöntemle intiharını hatırlattı. Plath, odalarında uyumakta olan çocuklarının yanına süt ve kurabiye bıraktıktan ve içeriye gazın girmeyeceğinden emin olmak üzere bantlayarak kapattıktan sonra mutfağa giderek gazı açar ve başını fırına sokar. 30 yaşında intihar eden Plath'ın hayatı, Oscarlı oyuncu Gwyeneth Paltrow'un ünlü şairi canlandırdığı "Sylvia" filmine de aktarıldı. Filmi izlemenizi öneririm. Naçizane. :)
Bir başka şair, Cemal Süreya'nın Zelda'sı olan Nilgün Marmara, Boğaziçi Üniversitesi'nde bitirme tezini Sylvia Plath üzerine yazdı. Şair, 30 yaşında intihar eden Plath'tan etkilenerek 29 yaşında intihar etti.
Sadık Hidayet'in Sözlerinden Seçtiklerim:
-Yaralar vardır hayatta, ruhu cüzzam gibi yavaş yavaş ve yalnızlıkta yiyen, kemiren yaralar.
-Lakin tek korkum; yarın ölebilirim kendimi tanıyamadan.
-Birbirine ters düşen öyle çok şey gördüm, birbiriyle çelişen öyle çok şey duydum ki! Artık hiçbir şeye inanmıyorum.
-Tek tesellim, ölümden sonra hiçlik ümidiydi, orada tekrar yaşamak düşüncesi içime korku salıyor, beni hasta ediyordu. Ben ki henüz yaşadığım dünyaya bile alışmamışım, bir başka dünya neyime yarardı benim?
-Ruhunuz o kadar özgür değil; başkalarının lafını takılmış plak gibi tekrarlayıp duruyorsunuz.
-Yalnız ölüm yalan söylemez! Ölümün varlığı bütün vehim ve hayalleri yok eder. Bizler, ölümün çocuklarıyız, hayatın aldatmacalarından bizi o kurtarır.
Kaynaklar:
kidega.com
1000kitap.com
sardunyalar.com (Sadık Hidayet'in resimleri)
listelist.com
meshursozler.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder