18 Kasım 2016 Cuma




YEVGENİ ONEGİN:
BALE/OPERA





Ankara. Genç Türkiye Cumhuriyeti' nin başkenti. Başkent oluşundan tam on yedi yıl sonra (1940' ta) Atatürk' ün isteği gerçekleşiyor. Devlet Konservatuvarı' nın Carl Ebert yönetimindeki öğrencileri, ilk opera temsillerini Ankara Halkevi sahnesinde, Cumhurbaşkanı İnönü' nün huzurunda veriyorlar. Gerçi bu ilk temsil için seçilen ve provaları aylardan beri devam eden eserin - Puccini' nin Madama Butterfly'ının - sadece ikinci perdesi hazırlanabilmişti. Birinci ve üçüncü perdelerin çalışmaları devam ediyordu. Ama onun yanında, Mozart' ın tek perdelik Bastien ve Bastienne operası da sahneleniyordu. Tahmin edeceğiniz üzere bu ilk temsil olay oldu. Radyo, gazeteler, dergiler sonucun ne kadar başarılı olduğunu uzun uzun anlattılar. Ve opera birden Ankara' da herkesin gidip görmek istediği en önemli etkinlik haline geldi. Fakat bu kolay değildi. Hem temsillerin sayısı azdı, hem de bilet bulmak kolay değildi.

Altan Öymen, "Bir Dönem-Bir Çocuk" anı kitabında operaya ilişkin şöyle yazar: "Opera temsilini canlı olarak seyretmek, uzun süre sadece Ankaralılara özgü bir olanak halinde kaldı. İstanbul'da, Şehir Tiyatrosu' nun bazı operet denemeleri dışında düzenli bir opera çalışması yoktu.
İstanbul'da o zamanki Cumhurbaşkanlığı Filarmoni Orkestrası gibi bir orkestra da yoktu. Batılı konsoloslukların veya kurumların desteklediği bazı amatör gruplar oluşmuştu, bazen küçük çapta konserler veriyorlardı ama yapabildikleri de, toplayabildikleri ilgi de çok sınırlıydı. Özetle, İstanbullular, Klasik Batı Müziği etkinlikleri açısından, biz Ankaralılardan hayli gerideydi. Bununla övünebilirdik."

Bu tarihi hatırlatmayı neden yaptım? Dün akşam (17 Kasım 2016), Yevgeni Onyegin balesini izledim, opera sahnesinde. Salona girdiğimde, tüm koltukların dolu olduğunu, balkonda bile yer kalmadığını gördüm. Her kesimden, her yaştan izleyici topluluğu temsili heyecanla bekliyordu. İşte dedim "Ankara" seyircisinin farkı. Demek ki hala sanattan vazgeçmemişler. Ankara'nın ünlü ayazına aldırmayıp temsili izlemeye gelmişler. İçim umutla doldu...

Çukurdaki orkestranın çaldığı uvertürü dinlerken, bir yandan da düşünüyordum; Atatürk'ün ne büyük işler başardığı, ileri görüşlülüğü, sanata ve sanatçılara verdiği önem ve değer sayesinde bizi dünya kültürleriyle, sanatıyla nasıl tanıştırdığını. Tanıştırmakla kalmayıp bu tanışmayı sürekli kılacak eserler bıraktığını... Zira, hangi İslam ülkesinde, opera ve bale sahnelenebiliyordu ki? Araştırmadım ama sorunun cevabı, hiç galiba. Dünya sanatlarını izlemek için bile "laiklik" ilkesinin korunmasının şart olduğuna bir kez daha kani oldum.

Ben bunları düşünürken perde açıldı ve bale gösterisi başladı. Gösteri süresince, salondan çıt çıkmadı, cep telefonları çalmadı, kimse öksürmedi, kimse olur olmaz yerde alkışlayıp sanatçıların konsantrasyonunu bozmadı - olması gereken buydu zaten. Yine söylüyorum; Ankara seyircisinin farkı işte. :)


"Yevgeni Onegin" operasıyla ilgili kısa bir bilgi vermek istiyorum. Operanın Dünya Prömiyeri, 29 Mart 1879 - Moskova Konservatuarı, 23 Ocak 1881 - Bolşoy Tiyatrosu' nda, Türkiye Prömiyeri ise 1963 yılında yapılmış. Ve 2004' te yeniden sahnelendi. Yani Yevgeni Onegin tam 40 yıl sonra başkentte idi. Rus yazar Puşkin' in sinemaya da uyarlanan ünlü eseri "Yevgeni Onegin" Çaykovski' nin müziğiyle başkent sahnesinde yeniden hayat buldu. Prömiyeri kaçırmadım ve operayı izledim.  Gururla söyleyebilirim, ki Türk operası yakaladığı evrensel çizgiyi daha da ileriye taşımış...


Operanın konusuna gelince; Bir çiftlik evinde yaşayan Larina' nın iki kızı vardır. Büyüğü Tatiana, mütevazi, düşünceli ve kitaplara düşkündür. Küçüğü Olga ise hafif meşreptir. Şair Lenski Olga' ya aşıktır. Bir gün, Lenski, Larina' nın evine yakışıklı, genç, şımarık komşusu Onegin' i getirir. Tatiana, Onegin' e aşık olur ve gecenin bir vaktinde Onegin' e aşk mektubu yazar ve gönderir. Onegin, Tatiana' nın kendisine duyduğu bu saf aşkı aşağılar ve mektubu yırtar.


Larinler' in evinde Tatiana' nın doğum günü kutlanırken Onegin, Tatiana' yı dikkate almayarak Olga'yla flört eder. Bu durum, Olga' ya aşık olan Lenski' nin sinirlenmesine neden olur. Lenski, onurunu kurtarmak için Onegin'i düelloya davet eder. Düelloda Onegin, Lenski' yi öldürür.


Olayın üzerinden uzun zaman geçmiştir. Hızlı yaşamaktan yorulan ve aradığı aşkı bulamayan Onegin, Petersburg' a geri döner. Kendisini şımartan ve her şeye tepeden bakmayı öğreten bu kent artık ona yabancı ve yapmacık gelmektedir. Onegin, arkadaşı general Gremin ile karşılaşır. Gremin ona karısı Tatiana' yı takdim eder. İşte o anda Onegin' in içinde uzun zamandır beklediği aşk alevlenir. Tatiana' ya mektup yazar. Mektubun ardından Tatiana' nın evine giden Onegin, tüm tutkusuyla, zamanında hor gördüğü Tatiana' nın ayaklarına kapanır. Tatiana, Onegin' i hala sevmektedir, ancak onurlu ve şerefli bir kadın olduğundan Onegin' i reddeder ve mektubunu yırtar. Onegin, büyük bir üzüntü içinde hayatını boşuna yaşamış olduğunu anlar.


Türkiye'de ilk gösterimi, 5 Mart 2016 tarihinde yapılan, 2 perdelik Onegin balesini izlediğimde, koreografisine ve müziğe bayıldım. Balenin konuk koreografı Ukraynalı Yaroslav Ivanenko, harikalar yaratmış sahnede. Bale müziği Çaykovski' ye ait olmasına rağmen, yer yer  operadaki müzikten farklıymış gibi geldi kulağıma. Bir Çaykovski hayranı olarak dikkatimden kaçmadı ve sonrasında araştırdım. Yanılmamışım. Halen Kiel Balesi' nin direktörü ve koreografı olan Yaraslov Ivanenko, Devlet Opera ve Balesi dansçılarından koreograf Nurdan Sinkil' le yaptığı söyleşide; neo-klasik tarzı benimsediğini belirtmiş. Müzik için Tchaikovsky' nin bestelerinden "Serenad", "Francesca da Rimini", "İtalyan Kapriçyosu", "Rokoko Çeşitlemeleri", "Ballet İmperial", "Nocturne" gibi parçaları kullanmış.


Devlet Opera ve Balesi'nin sanatçılarını kutluyorum. Operadaki başarılarından sonra, Yevgeni Onegin'i balede de başarılı bir şekilde sergiledikleri için...


" Hangi çağda olursa olsun halk daima kötü yetiştirilmiştir. Sanatın hep genele hitap etmesini bekler halk, kendi zevklerini tatmin etmesini ister, o saçma gururunu okşamasını ister, görmekten sıkılmış olması gereken şeyi göstermesini ister ve en çok da kendi aptallığından sıkıldığında aklını dağıtmasını ister. Halbuki sanat asla genele hitap etmemelidir. Bilakis halk kendini sanatsal kılmaya çalışmalıdır."

Oscar Wilde





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder