22 Aralık 2014 Pazartesi




STEFAN ZWEIG: BİR HÜMANİSTİN SANATÇI OLARAK PORTRESİ






Bir gün, okuduğum bir kitapta, güzel bir alıntıyla karşılaştım. Alıntı, Stefan Zweig' e aitti. Zweig' le tanışmam, bu alıntı sayesinde oldu ve sonra, onu daha yakından tanımak için kitaplarını alıp okumaya başladım. Okudukça, Zweig vazgeçilmez yazarlarımdan biri oldu.Rahatlıkla söyleyebilirim ki, II. Dünya Savaşı' nın tarihsel sürecini anlamak, Zweig' i okumakla mümkündür. Bu, size abartılı bir iddiaymış gibi gelebilir, ancak Laurent Seksık' ın yazdığı Can Yayınlarından çıkan kitabı "Stefan Zweig' in Son Günleri" ni (İnsanın yüreğini burkan bir öykü. Gerçek olduğunu bilerek okumak, bir dönemin, bir dünyanın yok oluşuna tanık olmak daha da hüzünlü...) okuduysanız eğer, abartmadığımı göreceksiniz. Şimdi, Stefan Zweig' ın yaşam öyküsünü okumaya ne dersiniz?

Stefan Zweig, varlıklı bir yahudi ailenin çocuğu olarak 1881 yılında Viyana' da dünyaya geldi. Yetişme çağında, ailesinin toplum içindeki saygınlığını yükseltecek ciddi bir eğitim alması sağlandı. Felsefe doktorası yaptı; edebiyat, psikiyatri ve müzikle ilgilendi. Akademik eğitimin yanı sıra, Viyana' nın zengin, kozmopolit kültüründen alabildiğine beslendi.

I. Dünya Savaşı başladığında, Zweig silah taşımayı reddetti ve vatani görevini, Savunma Bakanlığı' nın arşivinde hizmet vererek yerine getirdi. Barış yanlısı bir politik tutumu benimseyerek Avusturya' yı terk etti ve savaşın sonuna dek İsviçre' de kaldı. 

İlk dünya savaşını izleyen 1920' li yıllar, Stefan Zweig' ın yazarlık kariyerindeki en verimli dönemidir.Bu dönemde yazdığı uzun ve kısa öyküler ile usta bir yazar olduğunu kanıtlamıştır. Korku (1920), Amok (1922), Bir Kalbin Ölümü (1927), Karışık Duygular (1927), Bir Kadının 24 Saati (1927), Sahaf Mendel (1929) gibi çoğu uzun öykü (novella) türündeki anlatıları bugün 20. yüzyılın klasikleri arasında sayılıyor. 

Zweig, biyografi türünde de çok sayıda eser üretmiş; tarih, felsefe ve edebiyat alanındaki araştırmalarını renkli ve şiirsel üslubuyla bezeyerek pek çok ünlü şahsiyetin hayatını kalemiyle canlandırmıştır. Deneme tarzında yazdığı Yıldızın Parladığı Tarihsel Anlar (1927) başlıklı kitabında, tarihe mal olmuş on iki kişinin hayatlarından kısa kesitleri minyatür gibi işlemiştir.

1933' te Nazilerin ateşe attığı kitaplar arasında Stefan Zweig' in yazdıkları da bulunuyordu. Zweig 1934 yılında Avusturya' yı bir kez daha terk etmek zorunda kaldı ve İngiltere' ye yerleşti.Hitler ordularının Fransa' yı işgalinden sonra Atlantik' i geçerek ABD' ye, oradan da Güney Amerika' ya gitti. Son büyük eserlerinden Merhamet (1939) ile ölümünden sonra yayınlanan Satranç Ustası (1942), Zweig' in ikinci eşi Lotte ile birlikte oradan oraya sürüklendiği bu ümitsiz yılların ürünüdür.

Lotte ve Stefan Zweig, 1940 yılının Ağustos' unda Brezilya' nın Rio de Janerio kenti yakınlarına yerleşmeye karar verdiler. Burada tamamladığı ve Avrupa' nın savaş öncesi kültürel hayatını, özellikle de Viyana' yı anlattığı otobiyografik metin Dünün Dünyası (1942), Zweig' in en son yapıtı oldu. 22 Şubat 1942' de Lotte ile veda notlarını yazdılar; çok miktarda ilaç alarak son uykularına daldılar. Uzun yıllar sonra başka bir yazar (Clive James) Zweig' ın, "hümanizmin tecessüm etmiş hali, canlı bir örneği" olduğunu söyleyecekti. Yazık ki temsil ettiği hümanist değerler ölürken dünyada savaş cinneti, faşizm ve hoşgörüsüzlük hala sürüyordu. (Stefan Zweig, Yakan Sır-Alacakaranlık Öyküsü, Ali Avni Öneş çevirisiyle- Yordam Kitap)

Ve işte, Stefan Zweig' den seçtiklerim:

Sabırsız Yürek' ten:

"Bir şeyi saklayan ya da saklamak zorunda kalan kişinin gözlerinin doğal, özgür ve samimi bakması olanaksızdır."

"Yaşamımda ilk kez, yeryüzündeki en büyük kötülüklerin kaynağının vahşet ve kötü niyet değil, kişilerin yenemedikleri zayıflıkları olduğunu anlıyordum."

"Nasıl ki bitkiler seranın sıcak ve tropik ortamında hızla gelişirse, kuruntular da karanlıkta aynı gelişimi gösterirler."

"Mutsuzluk insanı kırılgan, sürekli ızdırap ise dar kafalı yapar..."

"Acımak iki yanı keskin bıçak gibidir, kullanmayı bilmeyen, elini özellikle kalbini ondan uzak tutmalıdır. Tıpkı morfin gibi acıma duygusu da hasta için başlangıçta bir nimet, bir ilaç, bir devadır ama dozunu ayarlamayı ve azaltmayı bilmediğimiz zaman öldürücü bir zehir olabilir."

Satranç' tan:

"Sabit fikirli, kafasını tek bir düşünceye takmış her türlü insan, yaşamım boyunca dikkatimi çekmiştir, çünkü bir insan kendini ne kadar sınırlarsa, öte yandan sonsuza o kadar yakın olur;işte böyle görünüşte dünyadan kopuk yaşayanlar, özel yapıları içinde karınca gibi, dünyanın tuhaf ve eşi benzeri olmayan bir maketini kurarlar."

" Bize hiçbir şey yapmadılar, bizi tümüyle hiçliğin içine yerleştirdiler. Çünkü bilindiği gibi yeryüzünde hiçbir şey insan ruhuna hiçlik kadar baskı yapmaz."


Bilinmeyen Bir Kadının Mektubundan:

"...Ve insanların arasında yalnız olmaktan daha korkunç bir şey yoktur."


Stefan Zweig' ın fotoğrafı, tr.wikipedia.org' dan alınmıştır.





3 yorum:

  1. merhaba gfc den szi takip etmek isterim fakat izleyici butonunuz çalışmıyor sanırım

    YanıtlaSil
  2. Merhabalar,

    Avusturyalı roman, tiyatro, biyografi yazarı Stefan Zweig’i ilk olarak ”Satranç” kitabıyla tanımıştım. ‘’Olağanüstü Bir Gece’’ adlı romanını da dün itibariyle bitirdim. ”Olağanüstü Bir Gece”, seçkin bir burjuva olarak rahat ve tasasız varoluşunu sürdürürken giderek duyarsızlaşan bir adamın hayatındaki dönüştürücü deneyimini anlatmaktadır. Romanda beni en çok etkileyen cümle şu iki cümle olmuştu:

    -Kendisini bulmuş olan insan dünyada hiçbir şeyi kaybetmeyecektir. Kendi içindeki insanı kavramış olan insan ise bütün insanlığı anlayacaktır.

    -Ne var ki bu satırları zaten sadece kendim için yazacaktım ve kendime bile tam açıklayamadığım bir şeyleri başkaları için anlaşılır kılmak gibi bir niyetim hiç yoktu.

    ‘’Olağanüstü Bir Gece’’ adlı romandan altını çizdiğim, en sevdiğim yirmi alıntıyı okumanız için sizinle de paylaşmak isterim: http://www.ebrubektasoglu.com/yazi/olaganustu-bir-gece-romanindan-muhtesem-20-alinti/

    Umuyorum ilgiyle okursunuz,
    edebiyatla ve sağlıkla kalın.

    YanıtlaSil