KEMALİYE YEŞİLYURT KÖYÜ CAMİİ
KEMALİYE YEŞİLYURT KÖYÜ CAMİİ
KÜRE HALI VE KÜRE HALI DOKUMA TEZGAHI
Bu tezgah, küre şeklinde halı dokumak üzere tasarlanan ilk tezgahtır. Üzerindeki küre halı da dünyada dokunan ilk küre halıdır. Rektörlüğün özel izni ile, 2006-2007 yıllarında Cumhuriyet Üniversitesi, Sivas'ta dokunmuştur. Küre şeklinde halı dokuma fikri ve bu şekilde bir halının dokunabilmesi için gereken tezgahın tasarımı, Emekli Prof. Dr. Yener Okatan'a aittir.
Dünyada ilk olan küre halı Sivas Kongre Müzesi'nde sergilenmektedir.
TÜRKLERDEN DÜNYAYA YAYILAN SANAT
1071'den sonra Danişmentlerin başkenti haline gelen şehir, Anadolu Selçuklu Devleti'nin en önemli merkezlerinden biri olmuştur. I. İzzettin Keykavus, Sivas'ta yaşamayı tercih etmiş ve şehrin merkezinde darüşşifa ve medrese yaptırmıştır.
Döneminin sosyal ve ticaret hayatının en canlı yaşandığı merkezlerden biri olan Sivas, Kösedağ savaşı sonrasında Moğolların istila ettiği ilk şehirlerden biridir. 1270'lerde Sivas, Moğollar tarafından kurulan İlhanlı Devleti'nin genel valilik merkezi seçilmiştir. İlhanlı hakimiyeti altında olsa da Anadolu Selçuklu Veziri olan Sahip Ata Fahreddin Ali tarafından şehirde Gök Medrese'nin inşa edilmesi, Anadolu Selçuklu Devleti'nin de siyasi gücünü koruduğunu göstermektedir.
TÜRKLERDEN DÜNYAYA YAYILAN SANAT
Tarihi Türklere bağlanan halı sanatının, Türklerle birlikte gittikleri her yere götürüldüğü bir gerçektir. Halı, Selçuklularla birlikte Sivas'a da gelmiştir. Nitekim 13. yüzyılda yaşanan altın dönemde halı dokumacılığının da doruk noktada olduğunu öğreniyoruz. Fransa'nın Lyon Tekstil Müzesi'nde bulunan ve üzerindeki kitabeden 1219'da Alaeddin Keykubat için yapılmış olduğu anlaşılan dokumanın Sivas'tan alındığı kaynaklarda belirtilmektedir.
13. yüzyılda Sivas, önemli ticaret yolları üzerinde bulunmaktaydı. Kuzey-güney ve doğu-batı yolları, kuzey-güney yolu, Sinop limanından başlayarak Tokat'tan geçip Sivas'ta doğu-batı yolu ile birleşmekte, Malatya üzerinden Halep'e varmakta idi. Doğu-batı yolu ise, Antalya'dan başlayıp Burdur, Isparta, Konya, Aksaray, Kayseri'den sonra Sivas'a gelmekte, burada kuzey-güney yoluyla birleşerek Erzurum'a, oradan Tebriz'e ulaşmaktaydı. Böylece Sivas, Selçuklular döneminde doğulu ve batılı tüccarların mal alışverişi yaptığı, milletlerarası bir ticaret merkezi haline gelmiş oluyordu. Burada alınıp satılan eşyalar arasında yün, tiftik, keçe ve halı önemli bir yer tutuyordu.
KİLİM
Sivas ve çevresinde halı dokumacılığına paralel olarak kilim dokumacılığı da yapılmaktadır. Genellikle büyük boyutlu taban kilimleri, yan yana çok mihraplı saf seccade kilimler ve tek mihraplı seccade kilimler dokunur. Büyük boyutlu taban kilimleri geometrik desene sahip olup, kilimin zemini altıgen madalyonlara veya ince bordürlerle ayrılmış kare bölümlere sahiptir. İlikli kilim tekniğinde dokunmuşlardır. Kırmızı, sarı, beyaz ana renklerdir.
Motifleri aşağıdaki görselde görebilirsiniz. Üstteki açıklamalar, Gök Medrese'de yer alan bilgilerden tarafımca derlenmiştir.
DİVRİĞİ ULU CAMİİ VE DARÜŞŞİFASI / SİVAS
Divriği ve civarında en erken yerleşim Hititler Dönemi'ne kadar inmektedir. Cami, yöre Mengücekoğulları'nın yönetimi altında olduğu dönemde Ahmet Şah ve eşi Turan Melek tarafından camisi ile birlikte 1228 - 1229 yıllarında yaptırılmıştır. İslam mimarisinin bu başyapıtı iki kubbeli türbeye sahip bir cami ve ona bitişik bir hastaneden (Darüşşifa) oluşmaktadır. Yapılar, mimari özelliklerinin yanı sıra, sergilediği zengin Anadolu geleneksel taş işçiliği örnekleriyle UNESCO Dünya Miras Listesi'nde yer almaktadır. Divriği Ulu Cami ve Darüşşifası Türkiye'nin bu listeye giren ilk mimari yapısıdır.
Mimarı Ahlatlı Hürremşah'ın elinde 1228 yılında şekil alan Divriği Ulu Cmi, plan tipi ve süsleme özellikleri bakımından benzeri olmayan bir eserdir. Camiye bitişik olarak inşa edilen iki katlı, avlulu ve eyvanlı bir yapı olan Darüşşifa, hastaların su sesi ile sağlıklarına kavuştuğu bir hastane olarak benzersiz özelliklere sahiptir.
Ulu Cami ve Darüşşifa, dıştan yalın bir görünüme sahiptir. Ancak Darüşşifa Taç Kapısı, Cami Kuzey Taç Kapısı, Cami Batı Taç Kapısı ve Şah Mahfili Taç Kapısı'nın her biri birbirinden farklı eşsiz bezemeleri ile göz kamaştıran birer mimarlık ve mühendislik harikası niteliğindedir.
Yapının tüm taç kapılarındaki üç boyutlu, asimetrik, bitkisel ve geometrik figürler özgün bir betimleme anlayışıyla heykele yakın yüksek kabartma tekniğinde coşkun bir biçimde işlenmiştir. Taşın adeta bir dantel gibi işlendiği Divriği Ulu Cami ve Darüşşifası'ndaki bu barok mimari üslubun Türk ve İslam Sanatı'nda bir başka benzeri yoktur. Taç kapılarda olduğu gibi cami içindeki her sütun, sütun kaidesi ve sütun başlığı ile kubbe içi tavan süslemeleri de ayrı üslup ve bezeme örneklerini sergilemektedir.
(Kaynak: kulturportali.gov.tr)
Tüm fotoğraflar tarafımdan çekilmiştir. İznim olmadan kullanılamaz!
MUNZUR VADİSİ MİLLİ PARKI FLORA VE FAUNASI
Munzur Vadisi Milli Parkı kendine özgü topoğrafyası ve zengin biyoçeşitliliğe sahiptir. Munzur Vadisi'nin Flora ve Fauna zenginliği, bölgenin ekolojik önemini vurgular. Milli Park, her mevsimde farklı renklere bürünen çiçeklerle dolu çayırları, dağların eteklerindeki ormanları ve yaban hayatının barındırdığı yaylalara sahiptir. Milli Park oldukça çeşitli endemik bitki türleri ve nadir yaban hayvanı türlerini barındırır.
FAUNA:
-Capra acgagrus (Dağ Keçisi)
-Ursus Arctos (Bozayı)
-Lynx Lynx (Vaşak)
-Lutra Lutra (Su Samuru)
-Canis Lupus (Kurt)
-Salamandra İnfraimmaculata (Lekeli Semender)
-Rupicapra rupicapra (Çengel Boynuzlu Dağ Keçisi)
-Ficedula Semitorguata (Alaca Sinekkapan)
-Cinclus Cinclus (Dere Kuşu)
FLORA:
-Ranunculus Munzurensis (Munzur Düğün Çiçeği)
-Colchicum Munzurense (Munzur Acı Çiğdemi)
-Allium Tuncelianum (Tunceli Sarmısağı)
-Fritillaria İmperialis (Ters Lale)
-Gypsophila Munzurensis (Munzur Nefesi)
-Allium Muratözeli (Azizabdal Soğanı)