11 Aralık 2021 Cumartesi

 


"NE O, KARADENİZ'DE GEMİLERİN Mİ BATTI" SÖZÜNÜN HİKAYESİ

Bugün hava kapalı; gökyüzü gri bulutlarla kaplı. Bulutlara azıcık dokunan olsa, göz yaşlarını yeryüzüne bırakacaklar gibi tetikte bekliyorlar sanki. Böyle kapalı ve gri  havalarda insan ne yapar? Sizleri bilmem ama ben, ruhumun hava gibi kararmasını engellemek için müzik dinlerim, kitap okurum ve düşünürüm.

Düşünmek için dirseklerimi dizlerimin üstüne koyup, iki büklüm bir vaziyette iki elim iki yanağıma dayalı bir vaziyette buldum kendimi (Rodin'in "Düşünen Adam" heykelindeki pozisyona benzer şekilde). Bu davranışı bile isteye değil, otomatik olarak yaptığımı fark ettim. Sanırım çoğu insan da aynı davranışı yapıyordur, ki halk arasında uzaklara dalıp giden ve düşünceli birini gördüklerinde, şu deyim söylene gelmiştir; "Ne o, Karadeniz'de gemilerin mi battı?" Cevap genelde "Dalmışım." olur. Hemen herkesin bildiği, yeri geldiğinde de kullandığı bu deyimin çok hüzünlü bir öyküsü vardır. Öykü şöyle:

1876 yılında başlayan Osmanlı-Rus savaşı esnasında Ruslar Sarıkamış (Kars) ve çevresini işgal ederler. 1914 yılında başlayan Birinci Dünya Savaşı'nda Ruslar hala bölgede işgalci durumundadırlar. Dönemin Harbiye Nazırı ve Başkumandan Vekili Enver Paşa, Kafkas Cephesi'nin Ruslardan kurtarılması ve Türklerin Kafkaslara uzanmasını sağlamak için harekata başlamak gerektiğini savunur. Ancak mevsim kıştır ve Sarıkamış ve çevresinin zorlu kış şartlarını bilen kimi kurmaylar Enver Paşa'ya itiraz etse de, paşa bu kurmayları dinlemez ve Erzurum'a giderek ordunun başına geçer. 10. Kolordu'nun başına da, Sultan V. Murad'ın torunlarından Behiye Sultan'la evli olan Hafız Hakkı Bey'i getirir. Enver Paşa komutasındaki 3. Ordu, Allahuekber Dağları'nı yürüyerek aşacak ve Sarıkamış'ı kuşatacaktır. Plan budur ama Allahuekber Dağları kar altındadır ve Mehmetçiğin kışlık giysisi yoktur. Çünkü Kafkas Cephesi'ne giden askerlerin çoğu Filistin Cephesi'nden gelen ve Sarıkamış'a gönderilen askerlerdir. Haliyle askerlerin giysileri yazlıktır ve sıcaklar için uygundur. Bu giysilerle Doğu'nun o meşhur soğuğuna dayanmaları ve düşmanla savaşmaları çok güçtür. 

Bu duruma çare bulmayı düşünen kurmaylar ve yöneticiler, İstanbul'dan battaniye,  kışlık giysinin yanında erzak ve mühimmat dolu üç gemiyi yola çıkartırlar: Bezm-i Alem, Bahr-i Ahmer ve Mithat Paşa adlı üç gemi, Mehmetçiği soğuktan kurtaracak malzemeleri taşımaktadır. Malzemeler bu üç gemiyle Trabzon 'a ulaştırılacak, oradan da kara yoluyla cepheye nakledilecektir. Ancak Ruslar, Zonguldak ve çevresini bombalamak için on gemiyle yola çıkmışlardır ve bu üç gemiye rastlarlar. Bezm-i Alem, Bahr-i Ahmer ve Mithat Paşa, 7 Kasım1914'te Ruslar tarafından batırılır. Battaniye ve diğer malzemeler ordunun eline asla geçmez. Başka gemi de gönderilmez. 

Ordu, baş gösteren tifüs salgını ve soğuk yüzünden perişan olur. Allahuekber Dağları'nda on binlerce Mehmetçik, 1914'ün Aralık ayının sonlarına doğru, -39 derece soğukta askerlerimiz donarak şehit olurlar. Geride kalan askerlerin şehitleri gömecek gücü kalmamıştır. Şehitlerimizi Ruslar defnederler. Tuğgeneral Ziya Yergök, anılarında şöyle yazar: "Düşmanın top, tüfek ve kuvvet üstünlüğü ile bize verdiği kayıp, korkunç kış mevsiminin verdirdiği kaybın onda biri değildir." (Tuğgeneral Ziya Yergök'ün Anıları - Sarıkamış'tan Esarete; Yayına Hazırlayan: Sami Önal, Remzi Kitabevi)

İşte gemilerin Karadeniz'de battığı haberi duyulur duyulmaz, bütün ülkede endişeli bir bekleyiş başlar. Kafkas Cephesi'nden binlerce askerin donarak şehit oldukları haberleri gelmeye başladığında, asker ailelerini bir düşüncedir alır; acaba kendi oğulları, eşleri ne durumdadır, sağ mıdır, üşüyor mudur, soğukta donmuş mudur? diye dalıp giderler. 

Zaman geçer, dilimizde yer eden  düşünceye dalıp dalıp gidenler için söylenen "Ne o, Karadeniz'de gemilerin mi battı?" sözü kalır geriye. Bu sözü söylerken bir kez daha düşünmek, vatanımız uğruna Allahuekber Dağları'nda soğuktan donarak  şehit olan askerlerimizi rahmetle ve saygıyla  anmak gerek...

Not: Enver Paşa cepheden İstanbul'a döner dönmez gazetelere büyük bir sansür uygulayarak Sarıkamış yenilgisine ve donarak ölen askerlere dair tek bir satır bile yazılmasını engeller. Dolayısıyla cephede olanlar unutulmuş, geriye "Karadeniz'de gemilerin mi battı?" sözü kalmıştır. Gazi Mustafa Kemal döneminde (Kurtuluş Savaşı) sürerken 1922 yılında Şerif Köprülü bir kitap yayımlayarak Doğu Cephesi'nde olanları anlatır ve milletimiz bu büyük üzüntüden yeniden haberdar olur.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder