17 Şubat 2021 Çarşamba

 

AĞLARSA ANAM AĞLAR, GERİSİ YALAN AĞLAR



Bugün anladım ki, insan bir yaş daha alınca, eski yıllarına duyduğu özlem artıyormuş. Durup düşününce de olumlu ve güzel olan anılarını bilinç üstüne çıkarmak için geri çağırıyormuş. Ben de öyle yaptım ve anılarımın eşliğinde, on beş yaşımdaki okul yıllarıma geri döndüm. Yazımı okuyan sizler de bugün bana yol arkadaşlığı yapacaksınız. Umarım bu yol arkadaşlığından memnun kalırsınız. :)

Lise birinci sınıfta, edebiyat öğretmenimiz, Maksim Gorki'nin "ANA" romanını dönem ödevi olarak vermişti. Okuma sonrası hazırlayacağımız kitap inceleme raporundan alacağımız not, direkt ortalamaya geçecekti. Ödev önemliydi yani.
O zamana kadar Rus Edebiyatı'nın tüm klasiklerini okumuştum. En sevdiğim Rus yazarlar, Dostoyevski ve Turgenyev'di. Ama Gorki'yi hiç okumamıştım. Ödev verildikten sonra, kitabı okumak için okul kütüphanesine gittim ve ANA'yı alıp  okumaya başladım. Sayfalar bir türlü ilerlemiyordu, kendimi zorladım ama ne mümkün. Baktım olmayacak, kütüphane memuruna gidip, "başka bir yazarın "ANA" kitabı var mı" diye sordum. Kütüphane memuru raflara gidip, bana Pearl S.Buck'un "Ana" romanını getirdi ve "bu var" dedi. Alıp okumaya başladım, kitap su gibi akıyordu adeta. Tamam dedim kendi kendime ben bu kitabı okuyup dönem ödevimi hazırlayacağım. Sonra edebiyat öğretmenimle görüştüm ve zoraki kabul ettirdim, Buck'un romanını incelemeyi. Okul dönemi sona erdi, tüm sınıf Gorki'nin Anasını okumuş, çok beğenmiş ve incelemelerini vermişti. Bir tek benim anam farklıydı. Sonuç olarak, her daim tam not aldığım edebiyat dersinden bu kez tam not alamamıştım. Üzülmedim çünkü kimsenin tanımadığı bir yazarla tanışmış, yazarla ilgili bilgileri de ansiklopediden edinmiştim. 

Aradan çok uzun yıllar geçti, Gorki'nin Anasını yeniden okumak istedim. Farklı zamanlarda iki kez romana başlamama rağmen yine bitiremedim. Roman beni darlıyordu sanki, bir türlü okuyamıyordum ve hala okuyamıyorum. Anlayacağınız üzere, Rus Edebiyatı'nda okumadığım, daha doğrusu okuyamadığım tek yazar olarak kaldı Maksim Gorki. Gorki'yi sevenleri duyabiliyorum, arkamdan konuşmayın lütfen. :)

Bu kadar açıklamadan sonra eminim Buck'un "ANA"sını merak etmişsinizdir ve yazarın adını duymayanlar da kim olduğunu merak etmiştir. Kısa bir bilgi vermek istiyorum; artık elimizde imkanlar çoğaldı. İsteyen, istediği bilgiye kolayca erişebiliyor ama olsun, yine de sizi zahmetten kurtarayım. :)

Pearl S. Buck, 1931 yılında 'The Good Earth' İyi Dünya adlı eseriyle Pulitzer Ödülü'nü kazanmış. İngilizce özgün adı 'The Mother' olan Ana eseriyle de 1938 yılında Nobel Edebiyat Ödülü'nü almıştır. Yazar Amerikan asıllı olmasına rağmen ömrünün büyük kısmını Çin'de geçirmiş, eserlerinde de Çin ve Çin'deki sosyal yaşamla ilgili konuları işlemiştir. Çin'de akademik çalışmalar yapmak için uzun süre bulunmuş, Amerika'ya döndüğünde kendini Çin'de çok daha iyi hissettiğini düşünerek Amerikalı bir misyoner rahiple evlenip tekrar Çin'e yerleşmiştir. Yazarın Ana adlı eserinde Çin'deki çiftçi bir kadının hayatı anlatılmıştır. 

Pearl S. Buck, Nobel Ödülü'nü alan Amerikalı ilk kadın yazardır. Yazar Ana adlı eseriyle Nobel Ödülü'nü aldıktan sonra, bu ödülü alması hakkında çeşitli söylentiler çıkmış ve ödülü hak etmediği anlamına gelecek çıkışlar ve eleştiriler almıştır. Kimi edebiyat çevreleri ve akademisyenler, onun bu ödülü hak edecek bir kültürel birikime sahip olmadığını, Nobel Ödülü'nün Buck'a verilmesinin İsveç Akademisi'nin kötü bir değerlendirilmesi olarak yorumlamışlardır.

Bu tepkiler bir hayli ses getirmiş, Nobel Edebiyat Ödülü Komitesi'nde bu olay Pearl Buck sendromu olarak nitelendirilmiş, sonraki yıllardaki ödül dağıtım kriterlerinde ödül, 5 kişilik kısa listeye ilk defa girene verilmemesi ilkesiyle çözümlenmiştir.

Ana'nın Konusu
Roman Çin'de kırsal bir kesimde tarımla uğraşan bir ailenin ve bir Ana'nın boşluk, hiçlik ile geçen hayatını, sadece doymak, aç kalmamak için yaşayan insanların mücadelesini, nine, ana, oğul, koca ile birlikte yaşayan bir köylü kadının hayatını ve  birkaç köylünün renksiz ve tamamen sıradan köy yaşantılarını dile getirmektedir. Köylü ve bir çiftçi ailesinin Ana'sı olan Çinli kadının yaşadığı yoksulluk, açlık, sefalet ve çaresizliğini anlatan roman, Çin'deki feodal hayatı tüm yalınlığı ile dile getirmektedir. 

Nerede, ne zaman çocuğu için ağlayan bir anne görsem bu anım gelir aklıma. Ve okuduğum Buck'un Ana'sındaki, adını bile söylemeyen adsız anayı hatırlarım. Romandaki Çinli ana, aslında her yerdedir; Anadolu'dadır, Afrika'dadır, Güney Amerika'dadır. Çinli adsız Ana evrenseldir çünkü. Ve biliyorum ki, "ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar." Diliyorum ve umuyorum ki, dünyanın neresinde olursa olsun "ANALAR AĞLAMASIN ARTIK." Ve sesimin yettiği kadarıyla bağırmak istiyorum, "ANALARA KIYMAYIN EFENDİLER." Çünkü:

Analardır adam eden adamı
aydınlıklardır önümüzde gider.
Sizi de bir ana doğurmadı mı?
Analara kıymayın efendiler.
           Bulutlar adam öldürmesin.

Nazım Hikmet
Şubat/1955


Kaynak: Yazar Pearl S.Buck ile ilgili bilgiler, edebiyatvesanatakademisi.com'dan alınmıştır. 





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder