YAKIN TARİHTEN ANTİK ÇAĞA BİR YOLCULUK
DUATEPE'DEN GORDİON ANTİK KENTİ'NE
22.06.2019 Cumartesi günü gerçekleştirdiğim Duatepe-Gordion-Sakarya Nehri doğa yürüyüşümü yazdığım yazıma kaldığım yerden devam ediyorum. Duatepe'den aşağıya inip ekili tarlalar arasında bulunan traktör yolundan Gordion Antik Kenti'ne doğru yürümeye başladık. Havanın boğucu sıcak olması bir yana, bir gün önce yağan sağanak yağmurla tarla toprağı balçığa dönüştüğünden ara sıra kaygan çamurlarda adeta dans ederek yürümeye devam ettik. Yürürken, bu topraklarda savaşan askerlerimizin sadece yiyecek-içecek-teçhizat yokluğuyla değil, çevre ve iklim koşullarıyla da zorlu bir mücadeleye girişmiş olduklarını çok daha iyi anladım. Ve Mustafa Kemal Paşa'nın Sakarya Meydan Muharebesi'nin kazanılmasındaki azmine, başarısına, taktik dehasına ve öngörüsüne bir kez daha hayran oldum. Burada can veren şehitlerimizi saygıyla andım. O şehitlerimizin canları, bizim bugün bağımsız ve güvende yaşamamız için verilmişti ve bunu hiç unutmamalıydık.
Öğle sıcağı iyice bastırmıştı ve acıkmıştık. Gölge bir yer bulmanın imkanı yoktu. Ucu bucağı yokmuş gibi görünen ovada tek bir ağaç bile bulunmuyordu. Bu nasıl olur, insan neden tek bir ağaç bile dikmez tarlasının başına diye kendi kendime söylendim. Sonra, sorumun cevabını kendim verdim; Orta Anadolu insanının tembelliği olabilirdi bunun nedeni. Çünkü biliyordum ki, 15. yüzyılda bu topraklar, ormanlarla kaplıymış ve Ankara Savaşı öncesi Timur, o önüne gelen her şeyi yakıp yıkan ünlü fillerini bu ormanlarda saklamıştı.
Bir ağaç ya da çalı gölgesi bulamayınca güneşin altında öğle yemeğimizi yedik. Rehberimizin ikram ettiği çay ve kahve keyfinden sonra, antik çağlara doğru yola devam ettik. Yaklaşık on iki kilometre sonra Sakarya Nehrini de göreceğimiz Gordion'a(Yassıhöyük) vardık.
Gordion'da kazı çalışmaları devam ediyordu, kazı alanı çevresini gezdik. Antik kentin kalıntılarına bakarken, kendimi zamanda yolculuk yapmış gibi hissediyordum. On iki kilometre öncesinde 20. yüzyıldaydım, şimdi ise ilk çağda. Sanki ışınlanmıştım bu şehrin ortasına ve gözlerim Kral Midas'ı arıyordu. Midas'ı bulacaktım ama daha sonra. :)
O anda, Ahmed Arif'in dizeleri aklıma geldi. Yani böyle hissetmem normaldi...
Beşikler vermişim Nuh'a
Salıncaklar, hamaklar
Havva Anan dünkü çocuk sayılır
Anadoluyum ben
Tanıyor musun?
Tanıyordum elbet, insan doğduğu, yaşadığı ve hayatını verecek kadar sevdiği, vatanım dediği toprakları tanımaz mı hiç?
Gordion neden önemli, kısa bir bilgi vermek istiyorum. Çünkü, günümüz gençliği "Gordion"u Çayyolu'ndaki bir AVM sanıyor!!!
Frigler, Ege göçleri sırasında M.Ö. 1200 yıllarından itibaren Balkanlar'dan Trakya ve Boğazlar üzerinden Anadolu'ya gelen Trak(Balkan) kökenli halklardı. Geldikleri bu topraklarda, M.Ö. 800 yıllarında Gordion(Polatlı) merkezli bir devlet kurdular.Hitit İmparatorluğunun parçalanması üzerine Frigler, efsanevi kralları Midas döneminde bütün Orta Anadolu'ya hakim oldular. Başkentleri Gordion'u ve önemli bir dini merkez olan Midas(Yazılıkaya) şehirlerini kurdular. Baharda Eskişehir sınırları içinde kalan Frig Yolu'nun Midas(Yazılıkaya) etaplarını yürüdüğümü de hatırlatmalıyım.
Friglerin bilinen ilk kralı, ülkenin başkenti Gordion'a adını veren Gordias'tır. Dağınık Frig topluluklarını siyasal bir birlik altında toplamayı başaran bu kral ve yaşadığı döneme ait bilgiler yok denecek kadar azdır. "Tarihçi Arianos'a göre, Gordias, Thelmesosslu(Fethiye) bir kadınla evlenmiş ve Midas adını verdiği bir oğlu olmuştur. Midas Friglerin bilinen tek kralıdır (Araştırmacılar Frig krallarının hepsine Midas denildiğini belirtmektedirler). Midas'ın ünü kendi ülkesinin sınırlarını aşıp, Batı Anadolu kıyılarındaki Yunan kentlerine, hatta kıta Yunanistan'ına dek yayılmıştır."
M.Ö. 700 yıllarına doğru, Kafkaslar üzerinden Doğu Anadolu'ya giren Kimmerler, önce bölgeye hakim olan Urartuları güçsüzleştirdikten sonra Kızılırmak'a kadar ilerlerler. Frig-Kimmer savaşı sonunda Frigya tamamen tahrip olur. Kral Midas, öküz kanı içerek yaşamına son verir(M.Ö. 676). Batıya kaçan Frigler, küçük beylikler halinde bir süre daha varlıklarını sürdürmüşseler de sonunda Lidyalıların egemenliğine boyun eğerler. Ve bir uygarlık daha tarihin karanlık dehlizlerinde kaybolur.
Gordion'dan yürümeye devam ettik. Bizi, çamurlu akan suyuyla Sakarya Nehri karşıladı. Gerçi, bu nehrin üstüne yapılan barajlar ve HES'ler nedeniyle suyu öylesine azalmıştı ki, tabelada "Sakarya Nehri" yazmasa sıradan bir çay sanabilirdim. Tabelada yazılanları okuyunca, içim acıdı nehrin bugünkü haline. Tabelada şöyle yazıyordu;" Gordion'un en belirgin özelliklerinden biri bugün höyüğün batısından geçen (önünüzdeki) Sakarya Nehri'dir. Eskişehir'in güneyinden doğup Karadeniz'e dökülen Sakarya, Batı İç Anadolu'nun en büyük akarsuyudur ve Türkiye'nin en uzun nehirlerinden biridir. Gordion M.Ö. 3. binyılda ilk kurulduğunda Sakarya Nehri höyüğün öbür(doğu) tarafındaydı ama bölgede yoğun bir şekilde hayvan otlatılması ve yıllar içinde ağaçların kesilmesi erozyonun artmasına ve nehrin dengesinin bozulmasına neden olmuştur." Başka söze gerek var mı?
Tepeden yola inip sıcaktan neredeyse buharlaşan asfalt üstünde yürümeye devam ettik ve Frig Yolu'nun başlangıç noktasında kısa bir mola verdik. Frig Yolu, Friglerin hüküm sürdüğü antik dönemde Frigya olarak adlandırılan, günümüzde Ankara, Afyonkarahisar, Eskişehir ve Kütahya illerine dağılmış Frig vadilerinin sunduğu sıradışı tarihi, kültürel, jeolojik ve doğal güzellikleri bütünlük içinde yürüyerek keşfetmeyi sağlayan uzun yürüyüş ve bisiklet yoludur. Yolun toplam uzunluğu, alternatif ve bağlantı yollarla birlikte 501 km'dir. Yolun tamamı uluslararası standartlarda kırmızı-beyaz patika yol işaretleri ile işaretlenmiş ve belli noktalara yön levhaları dikilmiştir. Keşif ruhuna sahipseniz, yürümeyi ya da bisiklet sürmeyi seviyorsanız, hiç durmayın ve bu tarihi yolda yolculuk yapın derim...Keşke ömrüm vefa etse de güzel ülkemde bulunan bu tarihi yolların tümünü yürüyebilsem. Gerçi birçoğunu yürüdüm. :)
Asfaltta yürümeye devam ederek Midas'ın tümülüsüne vardık. Tümülüs geleneği Friglerle beraber Anadolu'ya gelmiştir. Bu gelenek, kral ailesi ve asil zenginlerin öldükten sonra üzeri yığma toprakla ötülen ve tümülüs adı verilen dikdörtgen bir çukurdaki ahşap mezar odasına gömülmesidir. Mezarların korunması amacı ile yapılan tümülüsler aynı zamanda birer anıt niteliği taşırlar. Mezara, ölen kral veya asil zenginin değerli eşyaları konulurdu. Midas'ın tümülüsünden çıkarılan değerli eşyalar, Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nde sergilenmektedir. Bu müzeyi gezmiştim, yıllar önce.
Tümülüsün içine Kültür Bakanlığınca yapılan bir koridorla ulaşılıyor. Dışarıdaki sıcağa rağmen koridor öylesine serindi ki 15 km'ik yolun sonunda sanki mezara değil de cennete varmış gibi hissettim. Mezarda dikkatimi çeken ilk şey, üstteki ağaç tomrukları oldu. Bu ağaçlar, dile kolay dört bin yıllıktı ve zamana karşı direnmişlerdi. Neredeyse sapasağlam bir şekilde Kral Midas'ı korumaya devam ediyorlardı ve görevlerinin bilincindeymişler gibi asla zamana yenik düşmemişlerdi.
Tümülüsten çıktıktan sonra orada bulunan müzeyi de gezmek istedik ama tadilat nedeniyle kapalı olduğundan gezemedik. Artık bir dahaki sefere. Müzede bulunan gişe görevlisi asık suratlı ve görevini zorla yapıyormuş izlenimi veren biriydi. Ve çok önemli bir konuda ben ve arkadaşıma yardımcı olmadı. Bunu yazmak zorundayım, çünkü ben turistte olabilirdim. Neden böylesine önemli yerlerde çalışacak memurlar özel seçilmez ki?
Kasabanın küçük bir kafesinde bizim için hazırlanan çayları içerken, o hiç dinmeyecekmiş gibi yağan sağanak başladı. Yürüyüşümüz sona ermişti nasılsa, gök delinse de olurdu. :) Kafenin bahçesinde oturuyordum ve kahvemi yudumlarken, tentenin çatısına düşen yağmur damlalarının şıpırtısı keyfime eşlik ediyordu sanki. Ne kadar şanslı olduğumu düşündüm. Sabah başladığım tarihi yolculuk, romantik bir atmosferde sonlanıyordu çünkü.
Güzel bir gün geçirmenin sevinciyle bir sonraki yürüyüşte buluşmak üzere, Ankara'ya doğru yola çıktık. Bu yolculukta bana ve grup üyelerine önderlik eden ankarahiking rehberi Nedim Yılmaz'a ve katılımcı arkadaşlara teşekkürler.
Not: Mitolojide Kral Midas'la ilgili üç efsane yer almaktadır. Birincisi; Eşek Kulaklı Midas Efsanesi, İkincisi; Midas'ın hırsının bir göstergesi olarak dokunduğu her şeyin altına dönüşmesi ve üçüncüsü; Midas'ın Gordion'a at arabasıyla gelişi ve Frig Kralı olması efsanesi. Üçünü de yazsam yazım çok uzayacaktı. Bu nedenle merak edenler araştırabilsin diye yazdım bu notu.
Öğle sıcağı iyice bastırmıştı ve acıkmıştık. Gölge bir yer bulmanın imkanı yoktu. Ucu bucağı yokmuş gibi görünen ovada tek bir ağaç bile bulunmuyordu. Bu nasıl olur, insan neden tek bir ağaç bile dikmez tarlasının başına diye kendi kendime söylendim. Sonra, sorumun cevabını kendim verdim; Orta Anadolu insanının tembelliği olabilirdi bunun nedeni. Çünkü biliyordum ki, 15. yüzyılda bu topraklar, ormanlarla kaplıymış ve Ankara Savaşı öncesi Timur, o önüne gelen her şeyi yakıp yıkan ünlü fillerini bu ormanlarda saklamıştı.
Bir ağaç ya da çalı gölgesi bulamayınca güneşin altında öğle yemeğimizi yedik. Rehberimizin ikram ettiği çay ve kahve keyfinden sonra, antik çağlara doğru yola devam ettik. Yaklaşık on iki kilometre sonra Sakarya Nehrini de göreceğimiz Gordion'a(Yassıhöyük) vardık.
Gordion'da kazı çalışmaları devam ediyordu, kazı alanı çevresini gezdik. Antik kentin kalıntılarına bakarken, kendimi zamanda yolculuk yapmış gibi hissediyordum. On iki kilometre öncesinde 20. yüzyıldaydım, şimdi ise ilk çağda. Sanki ışınlanmıştım bu şehrin ortasına ve gözlerim Kral Midas'ı arıyordu. Midas'ı bulacaktım ama daha sonra. :)
O anda, Ahmed Arif'in dizeleri aklıma geldi. Yani böyle hissetmem normaldi...
Beşikler vermişim Nuh'a
Salıncaklar, hamaklar
Havva Anan dünkü çocuk sayılır
Anadoluyum ben
Tanıyor musun?
Tanıyordum elbet, insan doğduğu, yaşadığı ve hayatını verecek kadar sevdiği, vatanım dediği toprakları tanımaz mı hiç?
Gordion neden önemli, kısa bir bilgi vermek istiyorum. Çünkü, günümüz gençliği "Gordion"u Çayyolu'ndaki bir AVM sanıyor!!!
Frigler, Ege göçleri sırasında M.Ö. 1200 yıllarından itibaren Balkanlar'dan Trakya ve Boğazlar üzerinden Anadolu'ya gelen Trak(Balkan) kökenli halklardı. Geldikleri bu topraklarda, M.Ö. 800 yıllarında Gordion(Polatlı) merkezli bir devlet kurdular.Hitit İmparatorluğunun parçalanması üzerine Frigler, efsanevi kralları Midas döneminde bütün Orta Anadolu'ya hakim oldular. Başkentleri Gordion'u ve önemli bir dini merkez olan Midas(Yazılıkaya) şehirlerini kurdular. Baharda Eskişehir sınırları içinde kalan Frig Yolu'nun Midas(Yazılıkaya) etaplarını yürüdüğümü de hatırlatmalıyım.
Friglerin bilinen ilk kralı, ülkenin başkenti Gordion'a adını veren Gordias'tır. Dağınık Frig topluluklarını siyasal bir birlik altında toplamayı başaran bu kral ve yaşadığı döneme ait bilgiler yok denecek kadar azdır. "Tarihçi Arianos'a göre, Gordias, Thelmesosslu(Fethiye) bir kadınla evlenmiş ve Midas adını verdiği bir oğlu olmuştur. Midas Friglerin bilinen tek kralıdır (Araştırmacılar Frig krallarının hepsine Midas denildiğini belirtmektedirler). Midas'ın ünü kendi ülkesinin sınırlarını aşıp, Batı Anadolu kıyılarındaki Yunan kentlerine, hatta kıta Yunanistan'ına dek yayılmıştır."
M.Ö. 700 yıllarına doğru, Kafkaslar üzerinden Doğu Anadolu'ya giren Kimmerler, önce bölgeye hakim olan Urartuları güçsüzleştirdikten sonra Kızılırmak'a kadar ilerlerler. Frig-Kimmer savaşı sonunda Frigya tamamen tahrip olur. Kral Midas, öküz kanı içerek yaşamına son verir(M.Ö. 676). Batıya kaçan Frigler, küçük beylikler halinde bir süre daha varlıklarını sürdürmüşseler de sonunda Lidyalıların egemenliğine boyun eğerler. Ve bir uygarlık daha tarihin karanlık dehlizlerinde kaybolur.
Gordion'dan yürümeye devam ettik. Bizi, çamurlu akan suyuyla Sakarya Nehri karşıladı. Gerçi, bu nehrin üstüne yapılan barajlar ve HES'ler nedeniyle suyu öylesine azalmıştı ki, tabelada "Sakarya Nehri" yazmasa sıradan bir çay sanabilirdim. Tabelada yazılanları okuyunca, içim acıdı nehrin bugünkü haline. Tabelada şöyle yazıyordu;" Gordion'un en belirgin özelliklerinden biri bugün höyüğün batısından geçen (önünüzdeki) Sakarya Nehri'dir. Eskişehir'in güneyinden doğup Karadeniz'e dökülen Sakarya, Batı İç Anadolu'nun en büyük akarsuyudur ve Türkiye'nin en uzun nehirlerinden biridir. Gordion M.Ö. 3. binyılda ilk kurulduğunda Sakarya Nehri höyüğün öbür(doğu) tarafındaydı ama bölgede yoğun bir şekilde hayvan otlatılması ve yıllar içinde ağaçların kesilmesi erozyonun artmasına ve nehrin dengesinin bozulmasına neden olmuştur." Başka söze gerek var mı?
Tepeden yola inip sıcaktan neredeyse buharlaşan asfalt üstünde yürümeye devam ettik ve Frig Yolu'nun başlangıç noktasında kısa bir mola verdik. Frig Yolu, Friglerin hüküm sürdüğü antik dönemde Frigya olarak adlandırılan, günümüzde Ankara, Afyonkarahisar, Eskişehir ve Kütahya illerine dağılmış Frig vadilerinin sunduğu sıradışı tarihi, kültürel, jeolojik ve doğal güzellikleri bütünlük içinde yürüyerek keşfetmeyi sağlayan uzun yürüyüş ve bisiklet yoludur. Yolun toplam uzunluğu, alternatif ve bağlantı yollarla birlikte 501 km'dir. Yolun tamamı uluslararası standartlarda kırmızı-beyaz patika yol işaretleri ile işaretlenmiş ve belli noktalara yön levhaları dikilmiştir. Keşif ruhuna sahipseniz, yürümeyi ya da bisiklet sürmeyi seviyorsanız, hiç durmayın ve bu tarihi yolda yolculuk yapın derim...Keşke ömrüm vefa etse de güzel ülkemde bulunan bu tarihi yolların tümünü yürüyebilsem. Gerçi birçoğunu yürüdüm. :)
Asfaltta yürümeye devam ederek Midas'ın tümülüsüne vardık. Tümülüs geleneği Friglerle beraber Anadolu'ya gelmiştir. Bu gelenek, kral ailesi ve asil zenginlerin öldükten sonra üzeri yığma toprakla ötülen ve tümülüs adı verilen dikdörtgen bir çukurdaki ahşap mezar odasına gömülmesidir. Mezarların korunması amacı ile yapılan tümülüsler aynı zamanda birer anıt niteliği taşırlar. Mezara, ölen kral veya asil zenginin değerli eşyaları konulurdu. Midas'ın tümülüsünden çıkarılan değerli eşyalar, Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nde sergilenmektedir. Bu müzeyi gezmiştim, yıllar önce.
Tümülüsün içine Kültür Bakanlığınca yapılan bir koridorla ulaşılıyor. Dışarıdaki sıcağa rağmen koridor öylesine serindi ki 15 km'ik yolun sonunda sanki mezara değil de cennete varmış gibi hissettim. Mezarda dikkatimi çeken ilk şey, üstteki ağaç tomrukları oldu. Bu ağaçlar, dile kolay dört bin yıllıktı ve zamana karşı direnmişlerdi. Neredeyse sapasağlam bir şekilde Kral Midas'ı korumaya devam ediyorlardı ve görevlerinin bilincindeymişler gibi asla zamana yenik düşmemişlerdi.
Tümülüsten çıktıktan sonra orada bulunan müzeyi de gezmek istedik ama tadilat nedeniyle kapalı olduğundan gezemedik. Artık bir dahaki sefere. Müzede bulunan gişe görevlisi asık suratlı ve görevini zorla yapıyormuş izlenimi veren biriydi. Ve çok önemli bir konuda ben ve arkadaşıma yardımcı olmadı. Bunu yazmak zorundayım, çünkü ben turistte olabilirdim. Neden böylesine önemli yerlerde çalışacak memurlar özel seçilmez ki?
Kasabanın küçük bir kafesinde bizim için hazırlanan çayları içerken, o hiç dinmeyecekmiş gibi yağan sağanak başladı. Yürüyüşümüz sona ermişti nasılsa, gök delinse de olurdu. :) Kafenin bahçesinde oturuyordum ve kahvemi yudumlarken, tentenin çatısına düşen yağmur damlalarının şıpırtısı keyfime eşlik ediyordu sanki. Ne kadar şanslı olduğumu düşündüm. Sabah başladığım tarihi yolculuk, romantik bir atmosferde sonlanıyordu çünkü.
Güzel bir gün geçirmenin sevinciyle bir sonraki yürüyüşte buluşmak üzere, Ankara'ya doğru yola çıktık. Bu yolculukta bana ve grup üyelerine önderlik eden ankarahiking rehberi Nedim Yılmaz'a ve katılımcı arkadaşlara teşekkürler.
Not: Mitolojide Kral Midas'la ilgili üç efsane yer almaktadır. Birincisi; Eşek Kulaklı Midas Efsanesi, İkincisi; Midas'ın hırsının bir göstergesi olarak dokunduğu her şeyin altına dönüşmesi ve üçüncüsü; Midas'ın Gordion'a at arabasıyla gelişi ve Frig Kralı olması efsanesi. Üçünü de yazsam yazım çok uzayacaktı. Bu nedenle merak edenler araştırabilsin diye yazdım bu notu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder