KAHVE Mİ SEVERSİNİZ, ÇAY MI?
Çocukken, büyüklerin içtiği kahveye özenir içmek isterdim. Büyükler ise çocukların kahve içemeyeceklerini söylerlerdi; içerlerse dudakları kararırmış. Bu cevap beni tatmin etmezdi, kendi kahvemi pişirip içerdim gizlice(yasağın cazibesi). Tabii o zamanlar kahve değerli, her yerde bulunmuyor. Ancak misafir geldiğinde ikram ediliyor. Böyle olunca da çocukların kahveyi tüketmesine izin verilmiyor; bir şeyler uyduruluyor, ki çocuklar içmesin. Ne de olsa kahve çook uzaklardan geliyor; Yemen'den. :) Öyleki türküsü bile var.
"Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır" sözünün doğru olup olmadığını, yaşım kemale erince anlamıştım; niceleri kahvemizi içmişti ama değil kırk yıl, kırk gün bile hatırı olmamıştı. Hem neden olsun ki? Altı üstü bir fincan kahveydi. Büyüklerimiz çok fazla anlam yüklemişler bir fincan kahveye diye düşünürdüm o zamanlar, hala aynı düşüncedeyim. Böyle düşünmem, kahve içmeyi sevmeme engel değil elbette. Kahve içmeyi seven biri olarak yapacağım çay-kahve kıyaslamasını keyifle okursunuz umarım.
Kahve, yalnız da içilebilir, çay ise toplulukla daha keyifli olur. Kahveyi hazırlamak kolaydır, içimi keyif verir, kokusu alır götürür sizi uzak diyarlara; içmeden hülyalara dalarsınız. Çayın hazırlanması, demlenmesi, servisi zaman alır. Kısacası çayın bir seremonisi vardır, ki oldum olası seremonilerden hoşlanmam; özgürlüğüm kısıtlanmış gibi hissederim. Nepal ve Tibet'tin tereyağlı çayları, İngilizlerin sütlü çayı en güzel porselen fincanda sunulsa bile, bu kısıtlanmış özgürlük hissimi azaltmaya yetmez. Japonların ve Çinlilerin çay seremonilerinin sıkıcılığından söz etmiyorum, kültür farklılıklarına saygı duyuyorum çünkü.
Herkesin bildiği gibi çay uyumlu insanların içeceğidir. Kahve ise sıra dışı, özgürlüğüne düşkün insanların. Bir kitapta okumuştum; Bu çay içenlerle kahve içenler arasındaki ayrımın nereden geldiğini. Bu çok bilinen bir şeymiş. Şöyleki: Kafeler 17. yüzyıldan itibaren İngiltere'de dünya meselelerinin aşırı derecede özgür, hatta radikal bir biçimde tartışıldığı toplanma yerleriymiş. O kadar ki, 1654'te Cromwell bütün bu 'başkaldırı yerlerinin' kapatılmasını emretmiş ama boşuna. Çok geçmeden insanlar toplumun sorunlarını bir kahve fincanının etrafında tartışma alışkanlığına geri dönmüşler. Günümüzde bu durum, değişikliğe uğramışsa da hala tartışma alışkanlığı kahvehanelerde sürüyor sanırım.
Şimdi, "kahve mi seversiniz, çay mı?" sorusunun cevabını söylerseniz, size kim olduğunuzu söyleyebilirim. :) Ve birini kahve içmeye davet etmeden önce bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı olduğunu unutmayın sakın. Siz, benim deneyimlerime değil, büyüklerin söylediğine kulak verin. Ya da en iyisi, o birini kahve içmeye değil, çaya davet edin. :) Ne dersiniz?
Çaya türkü yakılmış mı bilmiyorum ama kahve için söylenmiş güzel bir türküyü linki tıklayarak dinleyebilirsiniz.
https://www.youtube.com/watch?v=xUYjYoRG6jY
"Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır" sözünün doğru olup olmadığını, yaşım kemale erince anlamıştım; niceleri kahvemizi içmişti ama değil kırk yıl, kırk gün bile hatırı olmamıştı. Hem neden olsun ki? Altı üstü bir fincan kahveydi. Büyüklerimiz çok fazla anlam yüklemişler bir fincan kahveye diye düşünürdüm o zamanlar, hala aynı düşüncedeyim. Böyle düşünmem, kahve içmeyi sevmeme engel değil elbette. Kahve içmeyi seven biri olarak yapacağım çay-kahve kıyaslamasını keyifle okursunuz umarım.
Kahve, yalnız da içilebilir, çay ise toplulukla daha keyifli olur. Kahveyi hazırlamak kolaydır, içimi keyif verir, kokusu alır götürür sizi uzak diyarlara; içmeden hülyalara dalarsınız. Çayın hazırlanması, demlenmesi, servisi zaman alır. Kısacası çayın bir seremonisi vardır, ki oldum olası seremonilerden hoşlanmam; özgürlüğüm kısıtlanmış gibi hissederim. Nepal ve Tibet'tin tereyağlı çayları, İngilizlerin sütlü çayı en güzel porselen fincanda sunulsa bile, bu kısıtlanmış özgürlük hissimi azaltmaya yetmez. Japonların ve Çinlilerin çay seremonilerinin sıkıcılığından söz etmiyorum, kültür farklılıklarına saygı duyuyorum çünkü.
Herkesin bildiği gibi çay uyumlu insanların içeceğidir. Kahve ise sıra dışı, özgürlüğüne düşkün insanların. Bir kitapta okumuştum; Bu çay içenlerle kahve içenler arasındaki ayrımın nereden geldiğini. Bu çok bilinen bir şeymiş. Şöyleki: Kafeler 17. yüzyıldan itibaren İngiltere'de dünya meselelerinin aşırı derecede özgür, hatta radikal bir biçimde tartışıldığı toplanma yerleriymiş. O kadar ki, 1654'te Cromwell bütün bu 'başkaldırı yerlerinin' kapatılmasını emretmiş ama boşuna. Çok geçmeden insanlar toplumun sorunlarını bir kahve fincanının etrafında tartışma alışkanlığına geri dönmüşler. Günümüzde bu durum, değişikliğe uğramışsa da hala tartışma alışkanlığı kahvehanelerde sürüyor sanırım.
Şimdi, "kahve mi seversiniz, çay mı?" sorusunun cevabını söylerseniz, size kim olduğunuzu söyleyebilirim. :) Ve birini kahve içmeye davet etmeden önce bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı olduğunu unutmayın sakın. Siz, benim deneyimlerime değil, büyüklerin söylediğine kulak verin. Ya da en iyisi, o birini kahve içmeye değil, çaya davet edin. :) Ne dersiniz?
Çaya türkü yakılmış mı bilmiyorum ama kahve için söylenmiş güzel bir türküyü linki tıklayarak dinleyebilirsiniz.
https://www.youtube.com/watch?v=xUYjYoRG6jY