18 Ocak 2018 Perşembe




 SABAHATTİN ALİ'NİN AŞIK OLDUĞU KADINLAR


Sabahattin Ali, eşi Aliye Hanım ve kızı Filiz


Sabahattin Ali (D:25 Şubat 1907-Ö: 2 Nisan1948), 41 yıllık kısa yaşamına üç roman, on öykü, iki şiir kitabı ve yedi kitap çevirisi sığdırmış şair, yazar ve çevirmendir. 

Gerçek soyadı Alı'nın pek bilinmeyen hikayesi şöyle:
Soyadı Kanunu gereğince, Sabahattin soyadı almak için Nüfus memurluğuna gider ve memura; Ali soyadını almak istediğini söyler. Memur; isimleri soyadı olarak vermediklerini söyleyince "O halde 'i' harfini kullanmayın onun yerine 'ı' harfi koyun. Alı olsun. Yani 'kırmızıyı gibi' demiş ve nüfus kütüğünün soyadı hanesine 'Alı' yazdırmış. Gerçek adı-Soyadı; Sabahattin Alı'dır.

Burada yazacağım Sabahattin Ali'nin yaşam öyküsü değildir. Onun yaşam öyküsü çok yazılıp çizildi. Genç Sabahattin'e aşk acısı çektiren, evlilik tekliflerini reddeden ve dahası ona unutulmayacak ve gönüllerden silinmeyecek şiirler yazdıran kadınlar hakkında fazla bir bilgi yoktu. Nahit Hanım hariç tabii. Bu çok duygulu, aşık olmayı seven genç yazarın hayatına beş kadın girer. İşte bu kadınları yazacağım.

Yakın arkadaşı Pertev Naili Boratav'ın söylediğine göre, Sabahattin aşık olmayı seviyordu ve sık sık da aşık oluyordu. Sabahattin için aşık olmak hava almak su içmek gibi bir ihtiyaçtı. Her dem aşık olmalıydı genç adam. En azından her güne, yeniden aşık olma umuduyla başlamalıydı. Evleninceye kadar öyle de yaptı.

Melahat Togar

İstanbul-Berlin treninde yolculuk yaparken, kendisi gibi sınavı kazanıp Berlin'e giden yol arkadaşı Melahat'la tanışır Sabahattin.   Berlin'de çok iyi arkadaş olurlar, bir ara flört bile ederler, birlikte gezip tozarlar. Birlikte gezdikleri bir gün, Sabahattin, Melahat'a ilanıaşk eder ama geri çevrilir. Melahat (Togar), Sabahattin Ali'nin sonraki yaşamında mektup arkadaşı olarak önemini koruyacaktır hep.

Sabahattin Aydın'dayken, Melahat hasta olduğu için Türkiye'ye dönmüş ve İzmir Kız Lisesi'nde Almanca öğretmen vekilliği yapmaya başlamıştı. Sıklıkla Melahat'i düşünen Sabahattin, arkadaşını ziyaret için İzmir'e gider. . İzmir'de Melahat'la buluşan genç yazar onun nişanlandığını öğrenir. Geceler boyu düşündüğü Melahat'a, daha sorusunu soramadan cevabını almıştır. Üzgün olarak Aydın'a döner.

Nahit Gelenbevi

Sabahattin Ali, karşılıksız bir aşkla sevdiği Nahit Gelenbevi'ye yeşil mürekkeple Osmanlıca yazdığı şiirlerini bir deftere kaydeder ve Nahit Hanım'a postalar. O tarihte Nahit Hanım on dokuz yaşındadır. Sabahattin Ali, Yozgat'a gitmeden önce İstanbul'da aşık olmuştu Nahit'e. Aşkını ilan etmiş, olumsuz cevap almıştı. Yenilgisini, "Servet-i Fünun'da Bir Macera" başlığı altında yayımladığı bir şiirle ifade etmişti genç adam. Bu şiirin ilk dörtlüğü şöyle:

"Neticesiz bir aşka verdim gençliğimi
 Ne ufak bir temayül ne de bir iltifat gördüm.
 Önünde yalvararak söylerken sevdiğimi
 Gözlerinde yüzüme inen bir tokat gördüm."

Nahit Hanım'a karşı karşılıksız aşkının farkında olan genç adam, Melahat'la ilişkisini kesmez. Ama aklından bir türlü çıkaramadığı eski aşkı Nahit için yazdığı şiire "Eskisi Gibi" başlığını atar.

"Seneler sürer her günüm
 Yalnız gitmekten yorgunum
 Zannetme ki sana dargınım
 Ben gene sana vurgunum
 Başkalarına gülsem de
 Senden uzakta kalsam da
 Sevmediğini bilsem de
 Ben yine sana vurgunum" *

Zihninin büyük bir kısmını aralıksız olarak Nahit Hanım işgal etse de, yeniden aşık olur Sabahattin. O sırada Konya'da öğretmenlik yapmaktadır. Yeni aşkı, öğrencilerinden biri olan henüz on beş yaşındaki Melahat'tır. 

 Melahat Muhtar

"İlk olarak Yeni Anadolu gazetesinde "Bir Kadın Dalaveresi"ni okuyanları haberdar etti bu büyük aşkından genç yazar. Okurları, sözünü ettiği aşkın gerçek biri olduğunu ve isminin de Melahat olduğunu tabii ki bilmeyeceklerdi. Geri kalan neredeyse her şey doğruydu. Beria adını koymuştu Sabahattin, hikayesindeki on beş yaşındaki genç kızın adını."

Başta Pertev olmak üzere yakın arkadaşlarına ve bazı aile fertlerine yeni aşkını "Narin, beyaz tenli, kumral dalgalı saçlı" diye tarif ediyordu. Şiirler de yazmaya başlamıştı küçük aşkı için. Yeşil mürekkebi, bu kez Melahat'e yazıyordu. 1932 yılında yazdığı şiirin adı "Çocuklar Gibi" ydi. 

"Şimdi şiir bence senin yüzündür
 Şimdi benim tahtım senin dizindir
 Sevgilim, saadet ikimizindir
 Göklerden gelen bir yadigar gibi..."

Pertev'e yazdığı bir mektupta, aşkına karşılık gördüğünü heyecan içinde anlattı. Sabahattin aşık olur olmaz Konya'da kendine yakın bulduğu insanları harekete geçirdi. Yardım istediği aracılar, Melahat'ın ailesine konuyu açtılar. Aile bu isteğe kesin bir dille karşı çıktı; kızları henüz çocuktu. Mesele Melahat'ın kulağına gitmiş olsa gerek, bu gelişmeden sonra öğretmenine alabildiğine soğuk davrandı küçük kız. Genç adam bir kez daha yıkılmıştı. 

Aynı günlerde yazıp Ayşe ve öteki yakınlarına gönderdiği "Melankoli" başlıklı şiirde, yine Melahat'la ilgili gönül kırıklığını dile getirdi Sabahattin. Şiirin son dörtlüğü şöyleydi:

"Ne bir dost ne bir sevgili
 Dünyadan uzak bir deli
 Beni sarar melankoli
 Kafamın içerisi ölür" **

Ayşe Sıtkı (İlhan)

Ayşe'yi Almanya dönüşünde, arkadaşı Pertev vasıtasıyla tanımıştı Sabahattin. Kızın adresini hemen ertesi gün almış, Bursa, Aydın ve Konya'dan durmaksızın yazmıştı. Almanya'ya giderken ve orada geçirdiği günler süresince Melahat'la flört ettiğinden, bir ara Maria'ya (Kürk Mantolu Madonna'daki Maria Puder karakteri) gönül düşürdüğünden de söz etmişti Ayşe'sine. 

Konya'da çalışırken, bu kez de öğrencisi Melahat'a olan aşkını yazmıştı.Hatta evlenme teklif ettiğini bile söylemişti mektubunda Ayşe'ye.

Nahit'in kalbinde kapanmaz bir yara olduğunuysa, sadece Ayşe değil, cümle alem biliyordu.

Sabahattin Ali, arkadaşı Ayşe Sıtkı'ya (İlhan) Konya ve Sinop hapishanelerinden yirmiden fazla mektup yazdı, evlenme teklif etti. Ayşe bu mektuplardaki evlenme tekliflerine net bir "hayır" cevabı verdi.
Buna rağmen genç adam vaz geçmedi ve Ayşe'ye yazdı da yazdı. Cevap maalesef yine olumsuzdu. Bunun üzerine Sabahattin Ali, Ayşe'ye çok ama çok karamsar bir mektup yazdı ve mektubuna bir de şiir ilave etti. Şiirin başlığı "Son Mektup"tu ve ilk dörtlüğü şöyleydi:

"Ey yar, bu mektubu aldığım demde
 Kara topraklara verdim kendimi...
 Her şey bana engel oldu alemde
 Bir coşkun nehirdim, yıktım bendimi..."

Sabahattin, son mektup der ama dayanamaz tekrar yazar iki gözü Ayşe'sine. Sabahattin nasıl Almanya'ya gönderilmişse, Ayşe'de Fransa'ya gönderilmiş ve öğrenimini tamamlayıp Türkiye'ye dönmüştü. Fransızca öğretmenliği yapıyordu. Daha sonra bir başkasıyla evlenen Ayşe Sıtkı (1912-2008), Sabahattin Ali'nin kendine yazdığı mektupları, 1991 yılında İki Gözüm Ayşe başlığı altında, kitap olarak Ataol Yayıncılık tarafından yayımladı.

Aliye Ali

Sabahattin, Almanya dönüşünde, Erenköy'e akrabalarına gittiğinde görür komşu kızı Aliye'yi. Kendi söylemiyle, Aliye sarı saçlı, lacivert gözlü, beyaz tenli, boylu boslu çok güzel bir genç kızdır. Babasi izin vermediği için ortaokul ikinci sınıftan ayrılmıştır. Sabahattin yine ilk görüşte aşık olmuştur ama henüz farkında değildir. "Düğüne gider zurnaya, hamama gider kurnaya aşık olurdu." Karakteri böyleydi. 

Aliye ile tanışmalarının ardından Sabahattin apar topar Bursa'ya gider. Yaz tatilinde denk getirip yeniden karşılaşmanın yolunu bulamaz. Ardından Aydın, Konya, Sinop... derken zaman geçer.

Evlenmeye, bir yuva kurmaya karar verir Sabahattin. Çünkü yaşının geçtiğini düşünmektedir. Aklına Aliye düşünce, durumu akrabalarına açıklar ve yardım ister. Aliye'nin babası Sabahattin poliste kayıtlı olduğu için biraz mırın kırın eder ama kızının Ankara'da yaşamayı (Sabahattin Ankara'da görevlidir o sırada)  çok istemesi üzerine nişanı kabul eder. Mevsim kış olduğu için Ankara-İstanbul arasında çok gidip gelme olmasın diye nişan posta yoluyla halledilir.

Nişanlanan Sabahattin ile Aliye arasında mektuplar gidip gelmeye başlar. Genç adam yazdığı hikayeleri, şiirleri de mektuplarına ekler ve Aliye'ye gönderir.

Nikah günü kararlaştırılmıştır; 16 Mayıs 1935 tarihinde Kadıköy Evlendirme Dairesi'nde nikahları kıyılacaktır.

"Mayıs ayların gülüdür.
 Taze bir çiçek dalıdır.
 İçerim ateş doludur.
 Mayıs'ta gönlüm delidir."

Sabahattin'in mayıs ayını yüceltmek için şiir yazması çok anlaşılır bir durumdu. Çünkü 16 Mayıs'ta Aliye'yle nikah masasına oturmuş ve evlenmişlerdi. Sabahattin mutluydu; artık evliydi ve çalışıyordu.

Evlilikle birlikte hayatı düzene girince,yazmaya Konya'da başlayıp bir kısmını Yeni Anadolu gazetesinde tefrika ettiği Kuyucaklı Yusuf isimli romanını 1936'nın sonuna doğru tamamladı. Sonra askere çağrıldı Sabahattin. Askerliğini İstanbul'da yapacaktı. Hamile eşiyle birlikte İstanbul'a gittiler. 30 Eylül'de kızları Filiz doğdu.

Ünlü yazarın hayatına giren kadınlar bunlar. Acaba hangisini daha çok sevmişti? Merak işte. :)

Not: Nahit Fıratlı'nın ilk eşi Halil Vedat Fıratlı idi. İlk eşinden ayrıldıktan sonra ikinci evliliğini (1955) yılında şair Arif Damar'la yaptı. İki evlilik arasında Orhan Veli ile dillere destan bir aşk yaşadı. Onun şiirlerinin ilk okuyucusu oldu. Bu ilişki 1950 yılında şairin ölümü ile son buldu.

Sabahattin'in Ali'nin yaşam öyküsünü, nasıl ve nerede öldürüldüğünü merak ediyorsanız "Yeşil Mürekkep" isimli kitabı okuyabilirsiniz. Yazarla ilgili bilinmeyen birçok bilgiye ulaşabilirsiniz böylece.


Kaynak:
Osman Balcıgil - Bir "Sabahattin Ali" Romanı, Yeşil Mürekkep.

Sabahattin Ali'nin aşık olduğu kadınlar başlığıyla yazdığım bu yazı, romanda anlatılanlardan tarafımca derlenmiştir.


* Besteyi Nükhet Duru ve Ali Kocatepe birlikte yaptılar. Nükhet Duru seslendirdi.

** Ali Kocatepe'nin bestelediği, Onno Tunç'un düzenlemesini yaptığı, Nükhet Duru'nun söylediği ünlü şarkı.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder