7 Eylül 2017 Perşembe




GELEN AĞAM, GİDEN PAŞAMDAN 
PRENS'E  GÖNDERME!




"Gelen ağam, giden paşam" sözü, sadece hayatta kalmaya odaklı ve bu amaç için her türlü ahlaki yargıyı çiğnemeye hazır  bir Anadolu söylemi... Çocukken bu sözü duyduğumda hiçbir anlam veremezdim, ne anlama geldiğini de bilmezdim. Büyüyüp, gözlem yeteneğim gelişince çevremdekilerin siyasi iktidarlar değiştikçe çıkarlarını korumak için  bir bukelamunun renk değiştirmesini kıskandıracak bir biçimde görüş ve yaşam tarzlarından çark ettiklerini gördükçe "Gelen ağam, giden paşam" sözünün ne anlama geldiğini de kavradım. Hem de somut bir biçimde. 

Anadolu'da bu sözün hayat bulmasının ve günümüze kadar ulaşmasının nedeni, üzerinde yaşadığımız toprakların çok kültürlü olmasından ve tarih boyunca işgal ve savaş görmesinden kaynaklanıyor olabilir mi? diye düşünmeden edemiyor insan. Belki de egemen kimse, ona boyun eğme zorunluluğundan... Yoksa dönemin siyasi iktidarlarının yaptığı zulümlere baş kaldıran nice yiğitlerin vatanıdır bu topraklar. Neden böyle bir söze ihtiyaç duyulsun ki? Bu söz, kanımca kişisel ve toplumsal hayatta  ikiyüzlülüğe, kaypaklığa davet ediyor insanları. Korku ve hayatta kalma içgüdüsü ağır basıyor ve sonuçta "gelen ağam, giden paşam" oluyor.

Bu sözü neden hatırladım ve neden üzerinde düşündüm? N. Machiavelli'nin "PRENS" ini kaçıncı kez okuduğumu hatırlamıyorum bile. Aklıma takılan bir konuyu Prens'ten yeniden okumak istediğimde, kitapta gözüme takılan bir cümleyle aklıma geldi bu Anadolu deyişi. Bir farkla ki, Prens'te yöneticiler (prens, kral) için söylenenler, Anadolu'da halk tarafından yani yönetilenler tarafından söyleniyor: Yöneteni ve yönetilenleri sözünden dönmeye, gerektiğinde iki yüzlü olmaya iten amaca ulaşmak için aşındırılan yollar. 

Machiavelli, Prens kitabında aslında açıktan açığa yazmadığı halde kısaca, politik amacın her türlü aracı mübah kıldığı denilebilecek "Makyavelizm" diye bilinen "devlet aklı" modeli ortaya çıkmıştır. Elbette, bu model çok tartışılmış ve tartışılmaktadır. 

Veysel Atayman, kitabın önsözünde bu tartışmalara yönelik şöyle yazmıştır:

"Metnin 3. bölümü (13-18) 'Makyavelizm' (Machiavelizm) tanımıyla politik literatüre giren, geçerli ahlaki normları, amaçlar karşısında geri düzleme itme, tezini karşımıza çıkartır. Yönetim ve egemenlik tekniklerini tanıttığı bu bölümde düşünür, politik bir buhranın önlenmesi ya da buhran ortaya çıkmışsa, aşılması için şart olması halinde, aldatmayı, kandırmayı, hileyi, verilen sözden dönmeyi ve şiddete, zora başvurmayı meşru çareler olarak görür. Ancak burada ince bir çizgiyi gözden kaçırmamak gerekir. Dikkatli okur, Machiavelli'nin tiranlığı sürdürmek değil de, toplumun varlığını daha iyi şartlara yöneltmek adına, gerektiğinde bu ahlakdışı yollara belli ve sınırlı bir süre içinde başvurmanın kaçınılmaz olabileceğini söylediğini gözden kaçırmayacaktır. Durum gerektiriyorsa prens, 'kurnaz tilki' ya da 'zorba aslan' gibi tepki göstermeyi bilmelidir. Machiavelli kötüyü güzelleştirmez, kötünün adını koyar ve amaca yönelik olarak nasıl kullanılacağını öğretir. Bu bağlamda yaptığı tavsiyelerin, verdiği öğütlerin, bir bakıma negatif bir antropoloji içinde anlaşılabileceğini söyleyebiliriz. Bu negatif antropolojide (ön işareti olumsuz insanbilimde) insanların, ancak ve sadece zorlandıklarında, ahlaki davranmaya razı oldukları anlayışı hakimdir. Çünkü erdemli kişinin öteki (tabiatı gereği kötü) insanlar arasında en ufak şansı bulunmamaktadır. Her ne pahasına ve her ne şart altında olursa olsun, iyiyi kollayan ahlaklı, erdemli davranmaya kararlı kişi iyi olmayan öteki çok sayıda insan arasında yok olup gitmekten kurtulamayacaktır. Bu nedenle, kendini kabul ettirmek ve tebasına hakim olmak isteyen bir prens, iyi olmama becerisini gösterebilmeli ve bu beceriyi duruma ve şartlara göre kullanmayı öğrenmelidir."

Bir söylemden yola çıkarak Anadolu'dan İtalya'ya bir yolculuk yapacağımı ve bu yolculuğun felsefi bir yolculuk  olacağını düşünmezdim. Ta ki Prens'i son okumama kadar. Ne diyebilirim ki? Ama unutmayınız, her yolculuk insana bir şeyler öğretir. Buna aracı olduysam ne mutlu bana.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder