BOZKIRIN ABDALLARI
Neşet Ertaş
Neşet Ertaş
Neşet Ertaş'ı bilmeyen, tanımayan yoktur sanırım; türkülere gönül vermiş olsun ya da olmasın. Asırlardır yaşatılan Türkmen geleneğinin bir garip abdalıydı O. Ölünce defnedildiği yer, Garipler mezarlığıydı. Kendisini rahmetle anıyorum bu vesileyle.
Türküleri dilden dile dolaşan bu Halk Ozanı hakkında bilinmeyenleri bilir kılmak, Abdalların kim olduklarını, nereden geldiklerini ve yaşatmaya çalıştıkları gelenekleri tanıtmak için okuduğum güzel bir yazıdan derlediklerimi sizlere aktarmak isterim. Çünkü Neşet Ertaş bir Abdal'dı ve yaşamı süresince bir yandan Abdalları toplumumuza, dünyaya tanıtmaya ve onları sevdirmeye çalışırken bir yandan da Abdal geleneğinin sürdürülmesine yönelik çalışmalar yaptı.
Ey garip gönüllüm, dertli yoldaşım
Niye belli değil, baharın kışın
Var mıdır sormazlar, ekmeğin aşın
Zengin isen ya bey derler ya paşa
Karaysan ya aptal derler, ya cingan haşa...
Neşet Ertaş "Dertli bir yoldaş" türküsünde, Abdalların tüm derdini bir dörtlüğe sığdırmış. Asırlarca horlanmış, hatırı sorulmamış, iş verilmemiş, hakarete uğramış bir kavim Abdallar...
Abdallar, 11. yüzyıl sonundan itibaren, Moğol baskısıyla Ortaasya'dan Anadolu'ya gelip yerleşmiş bir Türkmen aşireti...Bir dönem misyonları, erenlerin hikmetini dervişler aracılığıyla en uzaktaki Türk topluluklarına ulaştırmaktı. Zamanla bu işi saz çalarak yapmaya başladılar.
Gün gelip sazı "şeytan işi" sayanlar ortaya çıkınca, zındıklıkla, inançsızlıkla suçlandılar; lakin yine de sazlarını elden bırakmadılar.
Asırlar sonra bugün bile o önyargılarla, asılsız suçlamalarla, aşağılamalarla baş etmeye çalışıyor Abdallar...Kırşehir'de, Yozgat'ta, Kaman'da, Keskin'de, Hacıbektaş'ta, yılın üç-dört ayında düğün çalıp, kazandıkları parayla yıl boyu geçiniyorlar.
Göçtükleri yerlerde sepet örüyor, kulunç kırıyor, temizliğe gidiyor, sünnet yapıyorlar. Ve dertlerini de, sevdalarını da saza dökerek, asırlık bir Türkmen geleneğini yaşatmaya çabalıyorlar.
Bulduk ve Yusuf ustayla başlayıp, Muharrem Ertaş'a, Hacı Taşan'a, Çekiç Ali'ye intikal eden o geleneğin son bayrağı Neşet Ertaş oldu.Onun sayesinde Abdallar önce gönüllere kuruldu, sonra adını dünyaya duyurdu, sonunda da Çankaya sofrasına oturdu.
Neşet, sadece Abdalları her kesime sevdiren bir örnek değil, aynı zamanda Abdalların, bozlakların ve onun ardındaki toplumsal damarın yaşatılması mecburiyetini kanıtlayan bir efsaneydi.
Yine onun sayesinde ve onun girişimiyle 2001'de Kırşehir Ustalar Müzik ve Oyun Topluluğu kuruldu; Abdal geleneğini yaşatacak bir okul oldu.
Neşet Usta, onlara el verip gitti; efsanevi bir halk sanatçısı olarak, halkın ve devlet erkanının elleri üzerinde, babasının dizinin dibine defnedildi.
Defnedildiği yer, Garipler mezarlığıydı.
Neşet gitti, garipler yetim kaldı.
Yiten gariplerin evlatları, boşalan köylerde, org çalınan düğünlerde, müziğin, içkinin yasaklandığı yerlerde, işlerini, mesleklerini kaybediyor bugün...
Yerleşik düzeni, düzenli bir işi özlüyorlar. Artık mezar taşlarında "Garip" yazmasın, Abdallık işsizlikle, yoksullukla, cahillikle birlikte anılmasın, bir koca gelenek yok olmasın istiyorlar. *
Neşet Ertaş'tan 'Veda'
Tükendi ömrümün çoğu gidiyor
Cahil ömrüm geldi geçti yel gibi
Sevdiğim uzaktan seyir ediyor
Beni görüp bakınıyor el gibi
Geçti günler, yıllar, ömürse doldu
Giden gitti bilmem geri ne kaldı
Ömrümün baharı sarardı soldu
Yandı kaldı garip bağrım çöl gibi
Veren, geri almak için gözlüyo
Her an her saniye beni izliyo
Garip bağrım için için sızlıyo
Sazımda inleyen sırma tel gibi
Uzun yoldan gelmiş gibi yorgunum
Ne kimseye küskün ne de dargınım
Bir ahu gözlüye candan vurgunum
Garip gönlüm kapısında kul gibi
Belki dikkatinizi çekmiştir; yazımın başındaki fotoğrafta Neşet Ertaş'ın fotoğrafının yerine heykelinin fotoğrafını paylaşmam. 6 Eylül 2003 tarihinde Kırşehir'de törenle açılan bu heykelin ilk tasvirine Neşet Ertaş'ın kendisinin bir itirazı olur. Ertaş'ın İtirazının nedenini okuyunca, sadece insanlara değil, hayvanlara da ne kadar değer verdiğini gördüm ve bu heykeli paylaşmaya karar verdim. İtirazı ise şöyle imiş:
"Heykelin ilk tasvirinde, İç Anadolu'yu eşeğinin sırtında gezen Muharrem Ertaş ve onun ardında yürüyen oğluyla ilgili bir anlatım vardı. Hatta heykelin önemli bir kısmı tamamlanmış, açılış tarihi de belirlenmişti. Fakat Neşet Ertaş, dönemin Güzel Sanatlar Genel Müdürü Bayram Bilge Tokel'i bir gece yarısı arayıp, "eşeğin de bir can olduğunu, canın cana eziyet etmemesi gerektiğini ve babasının eşeğinin sırtından indirilmesinin daha doğru olacağını" söyleyince, heykeltraş Tankut Öktem tarafından yeni bir çalışmaya başlandı. Bu kez, uzun bir yolculuğun ardından mola vermişti baba oğul...Yol arkadaşlarının yanına oturan baba sazını çalıyor, oğul Neşet Ertaş da babasına kulak veriyordu." **
Neşet Ertaş'ın sazıyla, sözüyle dile getirdiği gibi; "Yalan dünya. Ah!Yalan dünya"yı dinlemeden olmaz. Hepimiz bir yalanın ortasında yaşıyoruz ama "yalan"ın yalan olduğunu ya unutuyoruz ya da gerçekten bilmiyoruz...
Türküleri dilden dile dolaşan bu Halk Ozanı hakkında bilinmeyenleri bilir kılmak, Abdalların kim olduklarını, nereden geldiklerini ve yaşatmaya çalıştıkları gelenekleri tanıtmak için okuduğum güzel bir yazıdan derlediklerimi sizlere aktarmak isterim. Çünkü Neşet Ertaş bir Abdal'dı ve yaşamı süresince bir yandan Abdalları toplumumuza, dünyaya tanıtmaya ve onları sevdirmeye çalışırken bir yandan da Abdal geleneğinin sürdürülmesine yönelik çalışmalar yaptı.
Ey garip gönüllüm, dertli yoldaşım
Niye belli değil, baharın kışın
Var mıdır sormazlar, ekmeğin aşın
Zengin isen ya bey derler ya paşa
Karaysan ya aptal derler, ya cingan haşa...
Neşet Ertaş "Dertli bir yoldaş" türküsünde, Abdalların tüm derdini bir dörtlüğe sığdırmış. Asırlarca horlanmış, hatırı sorulmamış, iş verilmemiş, hakarete uğramış bir kavim Abdallar...
Abdallar, 11. yüzyıl sonundan itibaren, Moğol baskısıyla Ortaasya'dan Anadolu'ya gelip yerleşmiş bir Türkmen aşireti...Bir dönem misyonları, erenlerin hikmetini dervişler aracılığıyla en uzaktaki Türk topluluklarına ulaştırmaktı. Zamanla bu işi saz çalarak yapmaya başladılar.
Gün gelip sazı "şeytan işi" sayanlar ortaya çıkınca, zındıklıkla, inançsızlıkla suçlandılar; lakin yine de sazlarını elden bırakmadılar.
Asırlar sonra bugün bile o önyargılarla, asılsız suçlamalarla, aşağılamalarla baş etmeye çalışıyor Abdallar...Kırşehir'de, Yozgat'ta, Kaman'da, Keskin'de, Hacıbektaş'ta, yılın üç-dört ayında düğün çalıp, kazandıkları parayla yıl boyu geçiniyorlar.
Göçtükleri yerlerde sepet örüyor, kulunç kırıyor, temizliğe gidiyor, sünnet yapıyorlar. Ve dertlerini de, sevdalarını da saza dökerek, asırlık bir Türkmen geleneğini yaşatmaya çabalıyorlar.
Bulduk ve Yusuf ustayla başlayıp, Muharrem Ertaş'a, Hacı Taşan'a, Çekiç Ali'ye intikal eden o geleneğin son bayrağı Neşet Ertaş oldu.Onun sayesinde Abdallar önce gönüllere kuruldu, sonra adını dünyaya duyurdu, sonunda da Çankaya sofrasına oturdu.
Neşet, sadece Abdalları her kesime sevdiren bir örnek değil, aynı zamanda Abdalların, bozlakların ve onun ardındaki toplumsal damarın yaşatılması mecburiyetini kanıtlayan bir efsaneydi.
Yine onun sayesinde ve onun girişimiyle 2001'de Kırşehir Ustalar Müzik ve Oyun Topluluğu kuruldu; Abdal geleneğini yaşatacak bir okul oldu.
Neşet Usta, onlara el verip gitti; efsanevi bir halk sanatçısı olarak, halkın ve devlet erkanının elleri üzerinde, babasının dizinin dibine defnedildi.
Defnedildiği yer, Garipler mezarlığıydı.
Neşet gitti, garipler yetim kaldı.
Yiten gariplerin evlatları, boşalan köylerde, org çalınan düğünlerde, müziğin, içkinin yasaklandığı yerlerde, işlerini, mesleklerini kaybediyor bugün...
Yerleşik düzeni, düzenli bir işi özlüyorlar. Artık mezar taşlarında "Garip" yazmasın, Abdallık işsizlikle, yoksullukla, cahillikle birlikte anılmasın, bir koca gelenek yok olmasın istiyorlar. *
Neşet Ertaş'tan 'Veda'
Tükendi ömrümün çoğu gidiyor
Cahil ömrüm geldi geçti yel gibi
Sevdiğim uzaktan seyir ediyor
Beni görüp bakınıyor el gibi
Geçti günler, yıllar, ömürse doldu
Giden gitti bilmem geri ne kaldı
Ömrümün baharı sarardı soldu
Yandı kaldı garip bağrım çöl gibi
Veren, geri almak için gözlüyo
Her an her saniye beni izliyo
Garip bağrım için için sızlıyo
Sazımda inleyen sırma tel gibi
Uzun yoldan gelmiş gibi yorgunum
Ne kimseye küskün ne de dargınım
Bir ahu gözlüye candan vurgunum
Garip gönlüm kapısında kul gibi
Belki dikkatinizi çekmiştir; yazımın başındaki fotoğrafta Neşet Ertaş'ın fotoğrafının yerine heykelinin fotoğrafını paylaşmam. 6 Eylül 2003 tarihinde Kırşehir'de törenle açılan bu heykelin ilk tasvirine Neşet Ertaş'ın kendisinin bir itirazı olur. Ertaş'ın İtirazının nedenini okuyunca, sadece insanlara değil, hayvanlara da ne kadar değer verdiğini gördüm ve bu heykeli paylaşmaya karar verdim. İtirazı ise şöyle imiş:
"Heykelin ilk tasvirinde, İç Anadolu'yu eşeğinin sırtında gezen Muharrem Ertaş ve onun ardında yürüyen oğluyla ilgili bir anlatım vardı. Hatta heykelin önemli bir kısmı tamamlanmış, açılış tarihi de belirlenmişti. Fakat Neşet Ertaş, dönemin Güzel Sanatlar Genel Müdürü Bayram Bilge Tokel'i bir gece yarısı arayıp, "eşeğin de bir can olduğunu, canın cana eziyet etmemesi gerektiğini ve babasının eşeğinin sırtından indirilmesinin daha doğru olacağını" söyleyince, heykeltraş Tankut Öktem tarafından yeni bir çalışmaya başlandı. Bu kez, uzun bir yolculuğun ardından mola vermişti baba oğul...Yol arkadaşlarının yanına oturan baba sazını çalıyor, oğul Neşet Ertaş da babasına kulak veriyordu." **
Neşet Ertaş'ın sazıyla, sözüyle dile getirdiği gibi; "Yalan dünya. Ah!Yalan dünya"yı dinlemeden olmaz. Hepimiz bir yalanın ortasında yaşıyoruz ama "yalan"ın yalan olduğunu ya unutuyoruz ya da gerçekten bilmiyoruz...
Neşet Ertaş - Yalan Dünya [ Hata Benim © Kalan Müzik ] - YouTube
** a.g.e (s:133)
Fotoğraf: Prof. Tankut Öktem'in web sayfasından alındı.
Kaynak: - BİZ Kültür Yolcuları, Türkiye'nin yaşayan, solan renklerinin peşinde.
DenizKültür Yayınları No:32 (s: 126)** a.g.e (s:133)
Fotoğraf: Prof. Tankut Öktem'in web sayfasından alındı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder