GRUPTAN AYRILANI KANGAL KAPAR MI?
Abant gölü ve çevresinin güzelliği dillere destandır. Bu güzelliği seyretmeye doyamayan biri olarak dört mevsim her fırsatta Abant Gölü'ne giderim ve orada bulunmaktan hiç bıkmam.
İlkbaharın son günleriydi ve ben bir pazar günü, Macera Spor Kulübü üyeleriyle birlikte yine Abant'a gittim. Hedefimiz gölün çevresini dolanıp Keltepe'ye çıkmaktı. (Keltepe, gölün çevresini kuşatan yoğun çam ormanlarının aksine adı gibi kel bir tepedir. Zirveye ulaştığınızda (1794 metre) gördüğünüz manzara eşsizdir. Çevreyi seyrederken kendinizi apayrı bir dünyada hissedersiniz. Sizin için o anlarda zaman durur adeta.) Yemyeşil orman dokusu içinde yürümeye başladık ve öğlen yemeği için yüksekçe bir alanda mola verdik. Gruba yeni katılanlar yola devam edemeyeceklerini söyleyince, grup lideri Keltepe'ye çıkmamaya karar verdi. Ama programda Keltepe'ye çıkış vardı. Bunun üzerine grup lideriyle konuştum ve öğlen yemeğimi zirvede yemek istediğimi belirttim. Zaten zirveye yaklaşık 300 metre kalmıştı. Bu mesafe az gibi görünse de dağcılar bilirler tırmanışta epey zaman gerektiren bir mesafedir. Liderin izin vermesiyle, gruptakilere benimle tırmanmak isteyen var mı, diye sordum. Kimse cevap vermeyince tek başıma tırmanmaya başladım. Maksadım gruptakilerin öğle yemeği saatinde zirveye tırmanıp daha sonra onlara yetişmekti. Yani grup yemek yerken ben tırmanacaktım. Çevre açıklıktı, her tarafı rahatlıkla görebiliyordum. Dolayısıyla bir tehlike görünmüyordu. Tabii şimdilik...Dağda her türlü hava koşuluyla karşılaşılabileceğimi, her tür tehlikenin görünmese bile bir yerlerde varolduğunu bilmenin bilinciyle zirveye ulaştım. Oturdum ve sandviçimi çıkarıp keyifle yemeye başladım. Seyrine doyumsuz manzara ve zirvede yalnızlığın keyfi eşlik ediyordu yemeğime. Gruptakiler aşağıda minnacık görünüyorlardı. Manzaraya ve kendime dalmıştım ki arkamdan gelen ardarda havlamalarla irkildim. Nasıl olmuştu da gelenleri hiç duymamıştım. Hoş duysam ne yapabilirdim ki? Havlama sesleriyle birlikte korku sardı her bir yanımı. Biliyordum ki bu havlamalar bekçi köpeği kangaldan başkasının olamazdı. Çevrede herhangi bir sürü görmemiştim, en ufak bir çıngırak sesi duymamıştım. Varsa bir sürü çok uzaklarda olmalıydı, öyleyse köpekler niye arkamdaydı? Acaba bana çok yakınlar mıydı? Aklımda bu sorularla, çabucak ne yapmalıyım, nasıl davranmalıyım diye düşündüm. Koşmamam gerektiğini biliyordum. Ve "panik yapma, korktuğunu belli etme" dedim kendi kendime. Yavaşça ayağa kalkarak, arkama döndüm, bana çok yakınlardı yine de soğukkanlı olmaya çalışıyordum. Havlamalar artınca aşağıdan arkadaşlar ıslık çalmaya başladılar. Saldırıya uğrasam beni kurtarmaları mümkün değildi. Bunu fark ettiğim an, önde bulunan köpeğin gözlerinin içine bakarak konuşmaya başladım: "Ben sizin dostunuzum, düşmanınız değil. Sizin bölgenize izinsiz girdim; ama koruduğunuz, bekçilik yaptığınız sürüye asla zarar vermem. Bunu bilin. Bölge sizin bölgeniz." dedim son derece kararlı bir sesle. Öndeki kangal havlamayı kesti; ama hemen arkadaki üstüme atlamak için bir hamle yaptı tam o anda "Sana ne oluyor, bak arkadaşın bana inandı, sen neden inanmıyorsun?" dedim, bu sefer onun gözlerinin içine bakarak. Köpek bir anda olduğu yerde durdu. Ben ayakta, onlar olduğu yerde birkaç dakika bakıştık. Havlamayı kestiler, onu hatırlıyorum; ama arkalarından bakmama rağmen nasıl ve hangi yöne gittiklerini hatırlamıyorum inanın. Yaşadığım sanki bir hayaldi; göründü ve silindi.
İlkbaharın son günleriydi ve ben bir pazar günü, Macera Spor Kulübü üyeleriyle birlikte yine Abant'a gittim. Hedefimiz gölün çevresini dolanıp Keltepe'ye çıkmaktı. (Keltepe, gölün çevresini kuşatan yoğun çam ormanlarının aksine adı gibi kel bir tepedir. Zirveye ulaştığınızda (1794 metre) gördüğünüz manzara eşsizdir. Çevreyi seyrederken kendinizi apayrı bir dünyada hissedersiniz. Sizin için o anlarda zaman durur adeta.) Yemyeşil orman dokusu içinde yürümeye başladık ve öğlen yemeği için yüksekçe bir alanda mola verdik. Gruba yeni katılanlar yola devam edemeyeceklerini söyleyince, grup lideri Keltepe'ye çıkmamaya karar verdi. Ama programda Keltepe'ye çıkış vardı. Bunun üzerine grup lideriyle konuştum ve öğlen yemeğimi zirvede yemek istediğimi belirttim. Zaten zirveye yaklaşık 300 metre kalmıştı. Bu mesafe az gibi görünse de dağcılar bilirler tırmanışta epey zaman gerektiren bir mesafedir. Liderin izin vermesiyle, gruptakilere benimle tırmanmak isteyen var mı, diye sordum. Kimse cevap vermeyince tek başıma tırmanmaya başladım. Maksadım gruptakilerin öğle yemeği saatinde zirveye tırmanıp daha sonra onlara yetişmekti. Yani grup yemek yerken ben tırmanacaktım. Çevre açıklıktı, her tarafı rahatlıkla görebiliyordum. Dolayısıyla bir tehlike görünmüyordu. Tabii şimdilik...Dağda her türlü hava koşuluyla karşılaşılabileceğimi, her tür tehlikenin görünmese bile bir yerlerde varolduğunu bilmenin bilinciyle zirveye ulaştım. Oturdum ve sandviçimi çıkarıp keyifle yemeye başladım. Seyrine doyumsuz manzara ve zirvede yalnızlığın keyfi eşlik ediyordu yemeğime. Gruptakiler aşağıda minnacık görünüyorlardı. Manzaraya ve kendime dalmıştım ki arkamdan gelen ardarda havlamalarla irkildim. Nasıl olmuştu da gelenleri hiç duymamıştım. Hoş duysam ne yapabilirdim ki? Havlama sesleriyle birlikte korku sardı her bir yanımı. Biliyordum ki bu havlamalar bekçi köpeği kangaldan başkasının olamazdı. Çevrede herhangi bir sürü görmemiştim, en ufak bir çıngırak sesi duymamıştım. Varsa bir sürü çok uzaklarda olmalıydı, öyleyse köpekler niye arkamdaydı? Acaba bana çok yakınlar mıydı? Aklımda bu sorularla, çabucak ne yapmalıyım, nasıl davranmalıyım diye düşündüm. Koşmamam gerektiğini biliyordum. Ve "panik yapma, korktuğunu belli etme" dedim kendi kendime. Yavaşça ayağa kalkarak, arkama döndüm, bana çok yakınlardı yine de soğukkanlı olmaya çalışıyordum. Havlamalar artınca aşağıdan arkadaşlar ıslık çalmaya başladılar. Saldırıya uğrasam beni kurtarmaları mümkün değildi. Bunu fark ettiğim an, önde bulunan köpeğin gözlerinin içine bakarak konuşmaya başladım: "Ben sizin dostunuzum, düşmanınız değil. Sizin bölgenize izinsiz girdim; ama koruduğunuz, bekçilik yaptığınız sürüye asla zarar vermem. Bunu bilin. Bölge sizin bölgeniz." dedim son derece kararlı bir sesle. Öndeki kangal havlamayı kesti; ama hemen arkadaki üstüme atlamak için bir hamle yaptı tam o anda "Sana ne oluyor, bak arkadaşın bana inandı, sen neden inanmıyorsun?" dedim, bu sefer onun gözlerinin içine bakarak. Köpek bir anda olduğu yerde durdu. Ben ayakta, onlar olduğu yerde birkaç dakika bakıştık. Havlamayı kestiler, onu hatırlıyorum; ama arkalarından bakmama rağmen nasıl ve hangi yöne gittiklerini hatırlamıyorum inanın. Yaşadığım sanki bir hayaldi; göründü ve silindi.
İnişe geçtiğimde, ilk beş-on adımdan sonra dizlerim tutmadı, yürümek istiyordum ama ayakta duramıyordum. Yani korkudan dizlerimin bağı çözülmüştü. Ve ben bunu hayatımda ilk kez yaşıyordum. Kendi kendime verdiğim cesaretlendirici telkinlerle hızla, neredeyse koşar adımla aşağıya indim.
Gruptakiler heyecanla beni bekliyorlardı, olan biteni uzaktan da olsa görmüşlerdi. İlk soruları: "Nasıl kurtuldun?" oldu. Benim cevabım: "Onlarla konuştum ve beni anladılar, dost olduğuma inandılar." dedim. Kimisi inandı bu söylediklerime, kimisi de inanmadı. İnanmayanların doğa yürüyüşüne yeni başlayanlar ve hayvanları iyi tanımayanlar olduğunu belirtmeliyim. Birisi de dedi ki: "Eyvah koşmaya başlarsa yandı..." diye düşündüm; ama siz koşmadınız. Gerçek şu ki, evet, çok korktum; ama kangal köpeklerinin bazı özelliklerini bilmemin yararını da bu deneyimimle gördüm, yaşadım.
Kangal köpekleri çok cesur, hızlı ve çeviktirler. Kötü niyetli kişilere karşı acımasızdırlar, kangal köpeklerinin önsezileri son derece gelişmiştir, sahiplerine ve ailelerine aşırı derecede bağlıdırlar. Sahipleri tarafından azarlanırlarsa üzülürler ve beden dilleriyle bunu anlatabilirler. Hislerini yalnız hal, hareket, mimik ve jestlerle değil, çıkardıkları çeşitli tonlardaki havlamalarla da belli ederler. Kangal köpeklerinin başlıca özelliği bu saf ırkın (kangal köpeğinin saf ırk olduğu genetik araştırmalarla saptanmıştır.) son derece sakin yapılı ve akıllı olmalarıdır. Ancak kendilerine bekçilik görevi verildiğinde bölgelerini korumak için oldukça agresif bir yapıya bürünmektedirler. Yaşadığı bölgeyi benimseyen kangallar, kendi yaşam alanı olmayan bölgelerde saldırgan ve agresif bir tavır takınmazlar. Yapısal ve güç olarak incelendiğinde, kangal köpeklerinin son derece kuvvetli ve kaslı bir bedene sahip oldukları görülmektedir. Bu beden yapısı genetiktir. Evliya Çelebi yazdığı seyahatnamesinde kangal köpekleri için "aslan kadar kuvvetli" tabirini kullanmıştır.
İşte bu akıllı ve hisli köpeklerle konuşarak atlattığım tehlikeyi bir kez daha yaşamak istemem. Bu deneyimden çıkardığım dersler oldu elbette. Ama "Sürüden ayrılanı, kurt kapar." sözü, bunlardan biri değil! Sürü, çoğunluk diye her zaman doğru hareket edemez, her şeyi doğru bilemez, değil mi? Başında bir çoban gerek. Sürü, çobanın sürüsüdür. Koyun da koyundur; savunmasız, belki düşünemeyen, belki de korkak bir hayvan. Ayrılırsa sürüden bir koyun, bilinçsizce ayrılmadır bu, kurda yem olacağını bilmez çünkü.
Son olarak diyebilirim ki; "Gruptan ayrılanı kangal kapmaz." Korkmayın siz koyun değilsiniz! Bilincinize, bilgi ve görgünüze güvenin ve ancak ve ancak kendi omuzlarınız üstünde yükselebileceğinize de..
Not: O günkü yürüyüşe katılanlar beni her gördüklerinde kangal köpekleri karşısındaki duruşumu hatırlar ve hatırlatırlar. :)
-Abant Gölü fotoğrafı - milliparklar.gov.tr
-Kangal köpeği fotoğrafı - vikipedi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder