12 Nisan 2016 Salı






SEYAHAT EDERKEN, PARK' TA YA DA KAFE' DE OTURURKEN BİR SOLUKTA OKUYABİLECEĞİNİZ 110-120 SAYFA ARASI, SEKİZ  HARİKA KİTAP



Nisan ayındayız ve bahar artık yerleşti.  Kimi zaman sıcak, kimi zaman hafif rüzgarlı, kimi zaman da sağanak yağışlı havalara alışacağız artık. Kışın griliğinden kurtulduk ya, havayı güneşli görür görmez kendimizi baharın yeşilliğine, pembe-beyaz çiçeklenen ağaçların altına atıveriyoruz. İyi hoş da parkta otururken, bir kafede dinlenirken tembellik yapmak, boş durmak yerine, başka dünyalara dalmak ve ruhumuzu beslemek için çantamızdan veya cebimizden çıkaracağımız bir kitabı okumak nasıl olurdu diye düşündünüz mü hiç? Düşünmediyseniz eğer, geç kalmış sayılmazsınız. Kitap okumak için hiçbir zaman geç değildir; her yerde ve her zaman okuyabilirsiniz. Belki sizlere yardımcı olabilir düşüncesiyle; kolay taşınabilecek ve başladığınızda kısa sürede bitirebileceğiniz, hepsini okuyup beğendiğim 110-120 sayfa arası, sekiz  kitabı tanıtmak istiyorum. Konu kitap da olsa beğenilerin subjektif (öznel)  olduğunu unutmadan diye de ekliyorum. :)

SATRANÇ - Stefan Zweig (71 sayfa)




Satranç, görünüşte rastlantı sonucu eline geçirdiği bir kitapla satrancın inceliklerini öğrenerek bu oyunu bir tutkuya dönüştüren ve giderek bu tutkusu yüzünden beyin hummasına yakalanan Dr. B. nin öyküsüdür. Ama derinlerde bir veda mektubudur aslında...

Stefan Zweig' in Brezilya' da sürgündeyken yazdığı ve 1942' nin Şubat' ında intihar etmesinden birkaç ay önce tamamladığı Satranç, Avrupa kültürünün nasyonal sosyalist tehlike altında yok oluşuna işaret eder.

Sadece Avrupa kültürüne değil, yaşama da elveda diyen Zweig' in bu eseri, gerilimli kurgusu ve kahramanının ruhsal gelgitlerinin işlendiği dokusuyla kısa ama her bakımdan etkileyici olağanüstü bir uzun öyküdür. (Arka kapak yazısı)


KIRMIZI PAZARTESİ - Gabriel Garcia Marquez (111 sayfa)




Kırmızı Pazartesi, işleneceği herkes tarafından bilinen bir cinayeti konu almaktadır. Cinayet, namus ve töre cinayetidir. Ana karakter Santiago Nasar, suçsuz olmasına rağmen öldürülmüştür. Gabriel Garcia Marquez günlük İspanyol gazetesi El Pais' e yaptığı (1 Mayıs 1981) açıklamada, "Bu benim duygularımı yenerek yazabildiğim en iyi romanım," demişti.

El Pais gazetesinde görevli gazeteci Jesus Ceberio' nun sorduğu "Kırmızı Pazartesi" romanınız nasıl yazıldı sorusuna ise şöyle cevap vermişti:

"Bu romanın otuz yıllık bir geçmişi var. Başlangıcı gerçek bir olaya, Kolombiya' da bir ilçede işlenen bir cinayete dayanır. Ben bu faciayı çok yakından gören tanıklardan biriyim. O günlerde birkaç öyküm yayımlanmıştı, ilk romanımı daha yazmamıştım. Bu olayın benim için çok önemli bir malzeme olduğunu hemen anladım. Ama annem önüme durdu. Olayın bazı kahramanları hayatta oldukları sürece bu romanı hiçbir zaman yazmamamı söyledi. Bana ayrıca söz konusu kişilerin adlarını da verdi. Annemin bu önerisini kabul etmedim. Çünkü cinayet olayının kapandığını sanıyordum. Yalnız facia daha da gelişti, sonunda bazı olaylar oldu.Bu romanı o günlerde yazmış olsaydım olayı daha iyi kavramama yardımcı olacak birçok öge eksik kalacaktı."


DÖNÜŞÜM - Franz Kafka (73 sayfa)






Dönüşüm (1912) babanın ölümcül iktidarı üzerine bir anlatıdır. İsteği dışında dev bir böceğe dönüşen Gregor Samsa, "babanın elinde sallanan sopayı her an sırtına ya da başına yiyip ölme" tehdidi altındadır. Patriarkın öfkesinden, babanın üzerine yürüyen ve Gregor' un hayatını bağışlaması için ona yalvaran anne sayesinde kurtulur. Yaralı, örselenmiş, lanetli ve herkesin terkettiği Gregor ölüme bırakılır ve "cenaze töreni" ni yerine getirmek üzere elindeki süpürgesiyle hizmetçi görevlendirilir:  "yandaki şu şeyin nasıl ortadan kaldırılacağı konusunda endişelenmenize gerek yok. O iş çoktan halloldu." "Aile içi totalitarizm" üzerine bu ünlü ve korkutucu masalı anlamak için, Kafka' nın Babama Mektup' unda, babanın onu "bir parazit" ve "bir böcek" olarak kabul etmesinden şikayet ettiğini hatırlamak gereksiz olmaz. Elbette bu boyut esrarengiz kalan ve bütün şiirsel eserler gibi sonuçta "açıklanamaz" olan hikayenin "anlam"ını asla ortadan kaldırmaz.
-Michael Löw-Franz Kafka-Boyun Eğmeyen Hayalperest
(Tanıtım Bülteninden)


MUTLU PRENS - Oscar Wilde (95 sayfa)






Oscar Wilde' ın masalsı hikayelerinde, diğer masallarda olduğu gibi, insanlarla hayvanlar, canlılarla cansızlar bir arada yaşıyor. Bir bülbül gül ağacı ile konuşuyor, su sıçanı yavrularına yüzme öğreten bir ördeğe sesleniyor, yeşil keten kuşu bir hikaye anlatıyor orman sakinlerine...
Bir çatapat, bir yıldızlı donama fişeği, bir çarkıfelek, bir roket ve bir maytap, hep birlikte bir hikayenin kahramanları haline geliyor. Ya da bencil de olsa bir dev, insanların arasında ama kimseler tarafından yadırganmaksızın sürdürüyor hayatını...

Mutlu Prens: Hayatın hüzünlü yüzü.
(Arka kapak yazısı)

Kitabın belki de en tanınmış masalı Mutlu Prens' tir. Mutlu Prens, üzeri kıymetli taşlarla süslenmiş bir heykel: ama canlıyken ve bir insan kalbine sahipken kederin girmesine asla izin verilmeyen bir sarayda yaşadığı için gözyaşının ne olduğunu bilmeyen çok mutlu bir prensmiş o. Öldükten sonra dikilen kurşundan heykeli ise şehirdeki tüm çirkinliği ve sefaleti görüp ağlayabiliyor. Prens heykelinin biricik dostu ise küçük, sevimli bir Kırlangıç. "Sevgili küçük Kırlangıç," diyecektir prens, "bana olağanüstü şeyler anlatıyorsun, ama her şeyden daha olağanüstü olan, erkek ve kadınların çektiği sıkıntılardır. Sefalet kadar büyük bir giz yoktur. Şehrimin üstünde uç küçük Kırlangıç ve orada ne gördüğünü anlat bana." Ve bu tuhaf ikili, kendi hayatları pahasına yardımcı olacaklardır sefaletten kırılan şehir halkına.
(A. Ömer Türkeş, Mayıs 2004)


FARELER VE İNSANLAR - John Steinbeck (110 sayfa)






George ve iriyarı saf arkadaşı Lennie, yersiz yurtsuz kişilerdir. Dünyada sahip oldukları tek şey, aralarındaki dostluk ve kendilerine ait bir araziye sahip olma hayalidir...İki arkadaş, hayallerindeki arazi için gereken parayı biriktirmeyi planlamaktadır. Ama bir çocuğun zekasına, aynı zamanda da korkunç bir güce sahip olan Lennie' nin başı sürekli derde girmektedir. Ve bu kez yine belaya bulaştığında, George' un çabaları arkadaşını kurtarmaya yetmeyecektir...


GEZGİN - Halil Cibran (93 sayfa)





"Ne gariptir ki toplum olarak, aklı yavaş olana değil de ayağı yavaş olana, yüreği kör olana değil de gözü kör olana acırız..."

Ağaç şöyle dedi adama:
"Köklerim kara toprağın derinlerinde ve ben sana meyvemi vereceğim" Adam cevap verdi ağaca: "Ne kadar da benziyoruz birbirimize. Benim kökümde kara toprakta. Ve kara toprak bana meyve vermen için gereken gücü bahşediyor; bana da şükranla bu meyvelerden almamı öğretiyor."


YALNIZ GEZERİN HAYALLERİ - Jean Jack Rousseau (120 sayfa)




Fransız edebiyatının en önemli eserlerinden biri olan Yalnız Gezerin Hayalleri Rousseau' nun son eseridir. 1776 yılının sonbaharında kaleme alınmaya başlanan, edebi ve felsefi vasiyetname niteliği taşıyan bu eserde tüm Avrupa' nın tanıdığı, artık yaşlanmış ve ölümü yaklaşmış olan Rousseau kendini arayan Yalnız gezer olarak çıkar karşımıza.

Yalnız Gezer güzergahını kendisinin belirlediği ve tamamen keyfi olan yürüyüşlere çıkar. İnsanlarla ortak bir yanı kalmadığını düşünen ve bu dünyada mutluluğu bulmaktan vazgeçmiş olan Yalnız gezer için doğada yaptığı bu gezintiler, kendisiyle baş başa kalarak sohbet etme imkanı bulduğu yegane anlardır. Doğanın büyüleyiciliği onu botanikle uğraşmaya iter; öğrenme ve keşfetme arzusunun körüklendiği bu anlarda, doğanın renkleri, biçimleri, kokuları sayesinde mutluluğu tadar; geçmişin dehşet ve sancısının artık yok olduğuna kendini inandırmak ister. Arzularını gerçeklerin yerine koymaya eğilim gösteren Yalnız gezer gezintiler sırasında ruhunu gerçeklikten koparır ve kendini hayal gücünün kollarına bırakır. Onun için hayal kurmak; ruhuna ulaşmanın yolu; kendiyle kurulan ilişkinin yeni bir türüdür. Dünyanın matlığı yerini benin şeffaflığına, ötekiyle ilişki yerini varlığının tadını çıkarmaya bırakır. Hayaller varlığın açılımı, doğayla temas ise var olma bilincinin mutluluk kaynağı haline gelir.

On gezintiden oluşan Yalnız Gezerin Hayalleri' nde yeniden keşfettiği doğada sessizce yürüyerek, insanın ruhu ve niteliği üzerine derin düşünmelere dalan Rousseau, okuyucuyu da yalnız başına çıkılan bir yürüyüşte hayatı hayal etmeye davet eder.
(Arka kapak yazısı)


ŞEYTAN - Tolstoy (117 sayfa)





Tolstoy, Şeytan' ı, Anna Karenina' dan yaklaşık on yıl sonra, 1898 yılının Kasımında yazmıştır. Bu ilginç uzun öykü, okuru, Kreutzer Sonat ile birlikte Tolstoy evreninin en temel iki sorunsalıyla bir kez daha karşı karşıya getiren sınırlı bir özet gibidir: Taşra aristokrasisine dayalı ideal "aile mitosu" yla ve kadının bir
 baştan çıkarıcı olduğu anlayışıyla Tolstoy, bu öyküde, etkilendiğini bildiğimiz Schopenhauer irade felsefesinin sanki bir uygulamasını gerçekleştirir. Orada türün devamından öteye bir amacı bulunmayan "irade", "cinsel dürtü" olarak kişiyi sürükler durur. Bu durumda şeytan, asıl içimizdeki o karşı konulmaz dürtüdür. Dışarıdaki şeytan kadın ise, bu dürtüyü uyaran nesneden başka bir şey değildir.

Şeytan: İçimizdeki karşı konulmaz dürtü.
(Arka kapak yazısı)


MARTI Jonathan Livingston  - Richard Bach ( 152)
( Bu kitap da benim BONUS' um olsun.)





Bir martı sadece yemek için yaşar, ama martı Jonathan özgür olabilmek, kendi sınırlarını aşabilmek için yaşıyor. Sürgün edilmesi pahasına bile olsa özgürlük isteğinden vazgeçmiyor ve sonunda amacına ulaşıyor.

Durgun denizin minik dalgacıkları üzerinde, güneşin altın gibi ışıldadığı pırıl pırıl bir sabahtı. Sahilden bir mil uzaklıkta, denizi kucaklarcasına ilerleyen bir balıkçı teknesi, martılara kahvaltı zamanının geldiğini haber veriyordu. Binlerce martı, bir lokma yiyecek için mücadeleye girişmişti bile. İşte zor bir gün daha başlıyordu.
(Tanıtım Bülteninden)





4 yorum:

  1. Tavsiyeniz için teşekkürler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben teşekkür ederim Erol Kahraman. Memnun kalacağınızı umuyorum, aralarında okumadıklarınız varsa. :)

      Sil
  2. Güzel bir öneri listesi olmuş. Emeğinize sağlık. Bu yazarlar içinde en yabancısı olduğum Halil Cibran. Son dönemlerde özellikle "Ermiş" adlı kitabını pek çok yerde görüyorum. Sizin listenizde de ismine rastladım. Okumak farz oldu sanırım :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Blogunuzun takipçisi olarak, Halil Cibran' a yabancı olduğunuzu tahmin ediyordum, Kitap Kurdu. :) Ben çok severim aforizmalarını. Doğu-Batı sentezini iyi yapan yazar, şair ve ressamlardan biridir. Bir kitabının önsözünde şöyle yazar Cibran için: "Ermişler ve peygamberler diyarı bir toprağın çocuğuydu o: uygarlığın beşiği ve üç büyük dinin yeşerip yaygınlaştığı bir toprağın çocuğu. Asi bir ruha sahip olan Cibran yazılarında Lübnan' ın eski feodal ağalarının yaptığı gaddarca haksızlıkları ortaya döküyor, dinsel bağnazlığı eleştiriyor, ruhban sınıfına karşı çıkıyor ve kadınların özgürlüğünü savunuyordu. Ruhban sınıfını acımasızca eleştirmesi bakımından, on dokuzuncu yüzyıl şairi Blake ile benzerlik gösterir. Nitekim ünlü heykeltraş Rodin, Cibran' ı '20. yüzyılın Blake' i' diye tarif eder."

      Sil