14 Mart 2016 Pazartesi




TERÖRÜN ÇİRKİN YÜZÜ







İçim öfke dolu ve öfkemin nedenini biliyorum. "Öfkeyle kalkan zararla oturur", atasözümüzü hatırlayarak, dün akşam yazmayı düşündüğüm yazımı bugüne erteledim. Çünkü duygularım karmakarışıktı ve onları kontrol etmekte zorlanıyordum. Böyle durumlarda insan iyi ve doğru düşünemez, stres altındadır çünkü.

Hayatta kaldığınız, ölümün kıyısından döndüğünüz için sevindiğinizde, bundan utanç duyduğunuz  oldu mu hiç sizin? Benim oldu; dün akşam. Oysa, yaşadığın için sevinmek ne kadar insani bir duygu olarak gözüküyor değil mi? İşte bu insani duygularımızı elimizden almaya çalışıyorlar, bizi korkulara mahkum ederek. Kimler mi? Her ne uğruna, hangi amaç için yapılmış olursa olsun masum insanları gözü dönmüşçesine katledenler ve onları destekleyip azmettirenlerden bahsediyorum. Biliyorsunuz elbette kimler olduğunu. Lanet olsun onlara...

13 Mart 2016 Pazar gününü unutamayacağım. Bu tarih "Yaşamın Kıyısında" gezinip durduğumu hatırlatacak bana bundan böyle. O gün, günlük güneşlik bir Ankara sabahına uyandım erkenden. Sevinçliydim, çünkü yakın olmasına rağmen bir türlü gidemediğim Abdüsselam Dağı' na tırmanacaktık. Oldukça dik bir tırmanış ve yine dik ve çarşaklı bir yamaçtan iniş gerektiren zorlu bir yürüyüş bizi bekliyordu. Sorunsuz bir şekilde yürüyüşümüzü tamamlayıp, geç Roma ve Bizans döneminde yerleşke olarak kullanılan mağarayı gezdikten sonra eve dönüş için otobüsümüze bindik. Yorgun ama mutluyduk. Fenerbahçe-Kayserispor maçını izlemek isteyenler geç kalmamak adına sürekli saati sorduklarından Kızılay' a vardığımızda saatin 18.35 olduğunu hatırlıyorum. Yani patlamadan sadece 10 dakika önce. 10 dakika, yaşam-ölüm  arasında ne kadar da kısa bir süreymiş. Dakika hatta saniyelerin insan hayatındaki  öneminin bir kez daha farkına vardım, patlamayı duyduğum an. Donup kaldım öylece; orada olmadığım için rahat bir soluk almaktan utanırken, orada bulunanlar için derin bir üzüntü duydum. O gün Üniversiteye Giriş Sınavı da vardı ve düşündüm ki otobüs durağında bekleyenlerin çoğu gençlerdi. Daha hayatlarının başlangıcında olan gençler..Baharı göremeden geçip gittiler.Ne büyük  acı...

Sıradan başlayan bir gün, kötü emelli, insanlık düşmanı kişi ya da kişilerce sıra dışı hatta olağanüstü bir güne dönüştürülebiliyor. Bu durum sadece ülkemizde gerçekleşmiyor, küreselleşen terör her yerde, ummadığınız anlarda karşınıza çıkabiliyor. Amacı insanlara korku yaymak, sindirmek ve devlete olan  güvenlerini sarsmak. Terörün çirkin yüzünü görmek istemiyoruz artık. Terör saldırısında ölen ve yaralananların yanında vahşete tanık olup da sağ kalanların psikolojisini de düşünmek zorunda değil miyiz? : Onların normal hayatlarına nasıl devam edeceğini. Bunun gözardı edildiğini düşünüyorum  çoğu kez.

Terör belasından kurtulmak için ne yapabiliriz? Sizin düşüncelerinizi bilemem elbette ama kendi düşüncelerimi yazabilirim. Terörün bir insanlık suçu olduğuna inanan biri olarak terörle mücadelede en önemli şeyin elbirliğiyle onun karşısında durmak olduğuna inanıyorum. Çünkü terörle mücadele "partilerüstü" olmayı gerektiriyor.. Şu veya bu kişiyi, kurumu suçlayarak hiç kimse teröre kurban giden masum insanların vebalinden kurtulamaz. Terör belası ülkem için yeni değil, tam 36 yıldır insanlarımızın canını yakıp duruyor. Bir farkla ki, terör artık sivil halka yönelmiş durumda.

Anayasamıza göre devlet, vatandaşlarının  can ve mal güvenliğini sağlamakla yükümlüdür. Bu görevin yerine getirilmesi, hukukumuzda KUSURSUZ SORUMLULUK bağlamında tanımlanmıştır. Açıkçası, Devletin hiçbir özrü, bahanesi ve gerekçesi dikkate alınmadan tüm vatandaşların can ve mal güvenliği sağlanacaktır. Devlet öncelikle bunun için vardır. Peki "devlet" nedir veya kimdir? Kavramsal ve terimsel tanımlamalardan kaçınarak halkın gözüyle bakmak gerekirse devlet, hükümettir, yani iktidarda olandır. Peki gerçekte öyle midir? Devletin esas kurucu unsuru, siyasal iktidar olarak adlandırılsa da siyasi literatürde devlet ile hükümet aynı değildir. Devlet hükümetten daha geniştir ve hükümet devletin bir parçasıdır. Bu açıklamayı neden yaptım? Eskiden, Mutlak monarşiyle yönetilen Fransa' da Kral  XIV. Louis; "Devlet benim" ( L' Etat, C' est moi.) derken bir gerçeği dile getirmiş aslında. Parlamenter sistemde ise devlet bir kişi veya kurum değildir. Devlet; yasamadır, yürütmedir, yargıdır. Bunun için bu üç unsur kuvvetler olarak tanımlanıp demokrasi ile yönetilen ülkelerde "Kuvvetler Ayrılığı" nın önemine binaen korunması Anayasa ile güvence altına alınmıştır. Sözü uzatmadan demek istiyorum ki; Ey siyasi parti başkanları! Akşam TV' de yayınlanan yazılı açıklamalarınızı izledim. Rusya Devlet Başkanı Putin' inkini de. O da sizin gibi acımızı paylaşıyor ve terörü kınıyordu. Sizler Putin' den daha fazlasını yapmalısınız. Bunu beklemek bizim hakkımız. Ayrıca Siz, Mecliste bizi (milletimizi) temsil eden, milletin oylarıyla seçilmiş 550 Milletvekili ya sizler terörü önlemek için ne yapıyorsunuz, birbirinizi eleştirmekten başka. Partinizin ideolojisine bağlı olarak hareket edebilirsiniz ama terör karşısında tek yumruk olmalısınız. Terörle mücadele ideolojilerin de üstünde olmalı. Artık, ateş düştüğü yeri yakmıyor, her yeri yakıyor, farkında değil misiniz yoksa? Siyasi iktidarın yanlış dış politikaları sonucu terör eylemlerinin arttığını düşünüyorsanız eğer şunu hatırlatmak isterim: Yanlış yanlışı doğurmamalı. Çünkü iki yanlış bir doğru etmez. İşte bu nedenle terör saldırısında ölen her bir masum canın kaybından sadece iktidarı suçlayarak kendinizi soyutlayamazsınız, hepiniz sorumlusunuz...


Sessizliğimize aldanmayın, sessiz çığlıklarımızı duyun istiyorum,  Rumi' nin dediği gibi:
" Toprak gibi sessiz olduğum an, Bil ki; Şimşek gibi gökte gürlüyor FERYADIM."

Dünkü saldırıda hayatını kaybedenlere Allah' tan rahmet, yakınlarına ve sevenlerine sabır, yaralılara acil şifalar diliyorum.



Fotoğraf: hurriyet.com.tr









1 yorum:

  1. Geçmiş Olsun. Ölümün yanıbaşından gecmissin.Dilerim bu acılar bir daha yaşanmaz.

    YanıtlaSil