14 Eylül 2015 Pazartesi




IŞIK DAĞI
(Karagöl)

Sonbaharın serin havasıyla birlikte, dağlara tırmanma vakti geldi, benim için. Ve ilk tırmanışımı Işık Dağı' na yaptım: Sonbahar ve kış mevsimi ışıklar içinde, aydınlık geçsin 
diye. :) Dağın adının nereden geldiğini tüm araştırma ve soruşturmalarıma rağmen bulamadım. Ama bir dağ için güzel bir ad olduğunu düşünüyorum. Dağı tırmandıkça,, dağın bize sunduğu güzelliklerin, adının bile  önüne geçtiğini gördüm ve Cahit Sıtkı Tarancı' nın;

"Memleket isterim
Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun;
Kuşların, çiçeklerin diyarı olsun."

şiirini, sanki burası için yazmış olduğu hissine kapıldım...

Işık Dağı, Kızılcahamam civarında, Ankara-Çankırı sınırında bulunur ve 2050 m. rakımla Ankara' nın en yüksek noktasıdır. Dağın zirvesine konuşlandırılmış verici istasyonu dağın geleceğini  yaydığı radyasyonla tehlikeye atsa da, henüz güzelliğine zarar verememiş.

Çok bilinmeyen bir rotadan, dağın kuzey yamacından tırmanmaya başladık. Altmış derecelik eğimle başlayan tırmanışımız, yükseldikçe 70-75 dereceye vardı. Bir ara burnumun toprağa değeceğini sandım. Gerçekten tehlikesi olan, zor bir tırmanıştı. Zorluk derecesi dağın yüksekliğine bağlı değildir. Çok daha yüksek dağlara tırmandım ama tırmanışları orta zorluktaydı. Tamamen orman dokusu içinde yürürken her yanımız böğürtlen çalılıklarıyla doluydu ve çok fazla böğürtlen yedim, çocukluğumdaki gibi. Tek tük de olsa dağ çileği (eylül ayı olmasına rağmen) görünce, ilaç niyetine çileklere saldırdım. Yüksekte geç çiçek açan çileklerin meyvesi de geç olgunlaşıyor. Zirveye vardığımızda, muhteşem bir manzara karşıladı bizi. Görüş alanı genişlediğinden, uzanan sıradağları, yayla evlerini, sulama göletlerini deyim yerindeyse kuş bakışı izlemenin  zevki tüm yorgunluğumu unutturdu. Öğle yemeğini zirvede yedikten sonra, dağ yolundan Salın Yaylasına doğru inişe geçtik. Varış noktamız Karagöl' dü.

Orman ve dağların arasında bir mücevher gibi parlayan Karagöl' e vardığımızda akşam olmak üzereydi. Gölü turlarken, piknikçilerin bıraktıkları çöp yığınlarını görmek üzücüydü. Arabalarıyla piknik için gelenler mangallarını yakmış, açtıkları son ses müzikle "Ankara' nın Bağları" yla oynarken zevk aldıkları belliydi. Ancak kirletmeye devam ettiğimiz sürece bu zevkten mahrum kalacaklarının pek farkında değilmiş  gibilerdi.Karagöl, gördüğüm göller içinde en kirli olanıydı. Buna rağmen, balıklar yaşayabiliyormuş. Olta atmış balık tutmaya çalışan balıkçı, kocaman sazan balıkları yakaladığını söyledi. Kirlilik böyle devam ederse, balıkların yaşam alanının yok olacağı da bir gerçek. Yakalanacak tek bir balık kalmayacak. Bizler doğaya zarar verir ve kirletmeye devam edersek,  doğa da bizden er  ya da geç intikamını alacaktır. Ve intikamı korkunç olacaktır: (Seller, toprak kaymaları, kirlenmiş sular, iklim değişiklikleri, kokan körfezler aklıma ilk gelenler)

Doğada güzel bir gün geçirmenin keyifli yorgunluğuyla eve döndük. Bu yürüyüşü düzenleyen Ankara Hiking'e teşekkürler. 
(http://www.ankarahiking.com/?SyfNmb=1&pt=Anasayfa) 







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder