22 Haziran 2015 Pazartesi




KONSTANTİNİYYE  OTELİ' NDEN SEÇTİKLERİM




İstanbul ile ilgili yazılmış olan yerli- yabancı kitap ve romanları okumayı seviyorum. Çünkü ortasından denizin geçtiği dünyadaki tek şehir olmasının yanında kadim uygarlıklara ve çeşitli kültürlere ev sahipliği yapmış. Benim için İstanbul' un tarihini bilmek, dünya tarihini bilmekle eş anlamlıdır neredeyse.


İşte bu nedenle, Ömer Zülfü Livaneli' nin son kitabı "Konstantiniyye Oteli" ni alıp  okudum. Kitap hakkındaki görüşlerimi yazarın kitabında yer verdiği kendi yazdıklarıyla aktaracağım. Çünkü roman hakkında aynı fikirdeyim yazarla: " Başka tarihi kentlerde tek baskın kültür var,burada ise dünya tarihi üst üste yığılmış; pagan, Yahudi, Ortodoks, Katolik, İslam.Bir zamanlar bu kentin sokaklarında otuz dokuz dil birden konuşulurmuş biliyor muydun? İnsanın büyülenmemesi mümkün mü? Aslında yıllardır bu şehri anlatan bir roman konusu dönüp duruyor zihnimde ama öyle bir biçim bulmalıyım ki şehrin hem bugününü kapsamalı, hem de geriye giderek Osmanlı'yı, Roma' yı, Bizans'ı içine almalı.Tarihsel değil ama tarihi de içeren bir roman."

Evet, roman tarihsel değil ama tarihi de içeriyor. Yazar bu romanı  üç yılda yazmış. Milliyet gazetesine verdiği bir röportajda şöyle diyor kitaba dair; " En zorlandıklarımdan biri. Konusunu anlattığımda Yaşar Kemal 'Zor iş, ama yap' dedi." Bunun zorluğunu romanı okurken anlıyoruz. 2014 yılının Aralık ayında erken yılbaşı kutlamasıyla birlikte açılışı yapılan Konstantiniyye Otelinin seçkin davetli listesinde hemen hemen her kesimden insan vardır; zengin ve ünlü olması koşuluyla. Salonda otuz masa ve her bir masada on kişi bulunmaktadır. Yazar toplamda üçyüz kişiyi tek tek anlatamayacağı için, masalarda oturanlardan  niteliklerine göre seçtiği karakterleri anlatıyor. Anlayacağınız üzere, zengin bir insan panoramasıyla karşı karşıya kalıyoruz, romanı okurken. Kendi adıma, roman karakterlerinden daha çok, tarihi olaylar ve İstanbul' la ilgili bilmediğim ama okurken öğrendiğim konular kaldı aklımda, kitap bittiğinde.

Konstantiniyye Oteli' nden seçtiklerim ise şöyle:

- Milion Taşı, dünyanın sıfır noktasıymış, dördüncü yüzyılda İmparator Konstantinos tarafından dikilmiş. Doğu Roma' da bütün mesafeler buradan başlayarak hesap edilirmiş, yani evrenin sıfır noktasıymış. Her yol Roma' ya çıkar sözü burası için söylenmiş.


- Çemberlitaş, Bizans devrinde idam aracı olan demir boğanın olduğu yerin yanı, İsa' nın haçının bir kuyuda saklandığı yer. Oradaki ellerin hikayesini anlatmiş mıydım sana? Porno kelimesinin de buradan çıktığını biliyor muydun? Pornai sokağında fahişeler, topuklarına "beni izle" yazısı kakılmış ayakkabılarla dolaşırlarmış; çamurda, toprakta, kumda bu iz kalırmış: Beni izle.


-  .....Forum Tauri, yani Boğa Meydanı denilen şimdiki Beyazıt-Çemberlitaş' ın altıydı. Doğu Roma döneminde o meydandaki boğaya giden yolda iki el heykeli vardı. İmparatorun dünyevi yetkisi o ellerle birlikte sona erer, ellerin öteki tarafına, yani boğaya doğru geçen kişiyi imparator istese de kurtaramazdı artık. Çünkü o kişi Tanrı' nın alanına girmiş oluyordu.Kıpkızıl kesilen demir boğanın içindeki mahküm çığlıklar atarak kızartılırken, halk bu idamı izleyerek eğlenirdi. Çünkü içeriden çıkan dumanlar, boğanın burnunun iki deliğinden fışkırır, ona öfkeli bir kızıl  boğa görüntüsü verirdi. Mahkümun yankılanan çığlıkları da boğuk homurtulara benzediğinden boğa canlıynış duygusuna kapılırdı insanlar.


- Fatih unvanı verilen Mehmed şehri alınca adını değiştirmedi; peygamberinin hadisindeki isme sadık kaldı, paraların üstüne Konstantiniyye yazdırdı. Ayasofya, Aya İrini gibi kiliselerin adlarını da değiştirmedi. (...) Kendi unvanını da Kayser-i Rum yani Roma Sezar' ı olarak tescil etti.


- Abdülhamid devrinin bir şairi, "Abdülhamid 'burun' diyeni yakalatıp hapse attırırdı ya da menfaya gönderirdi" dedi. "Acaba çok iri, haşmetli bir burnu olduğu için miydi, yoksa aynı şehirde hüküm sürmüş Bizans imparatorlarının burunlarının kesilmesi miydi bilinç altına sinen korku. Bueun deyip geçmeyelim beyler, imparatorluk alametidir.


- Ankara Üniversitesi' nde ders vermiş olan Ernst Reuter ne demişti biliyor musunuz?

 "Türkiye' de önemli insanlar değersizdir, değerliler ise önemsiz." demişti.








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder