19 Haziran 2014 Perşembe




KIŞ  UYKUSU


Tahmin edeceğiniz üzere başlık, Nuri Bilge Ceylan' ın "Cannes Film Festivali" nde, Altın Palmiye Ödülünü kucaklayan filmine ait. Bu bir sanat filmi. Ve ben, sanat filmi denilince aklıma gelen durağan, uzun ve sıkıcı bir film izleyeceğimi düşünürken fena halde yanıldım. Filmi izlemek için girdiğim salonda hiç kimsenin olmaması beni hem şaşırttı, hem de üzdü açıkçası. Salonun dolu olmasını beklemiyordum ama tek seyirci olacağımı da düşünmemiştim. Neyse ki, film başladıktan hemen sonra gelen orta yaşlı çift sayesinde, kişiye özel film izlemekten kurtuldum. 
İstenildiği takdirde, her kesimin anlayabileceği(sanat filmini anlamasa da, ayıp olmasın diye veya anlamamış demesinler diye anlamış görünmek zorunda olmadığı), beğeneceği sanat filmi yapılabiliyormuş ülkemde. Kış Uykusu filmi, sinema diliyle olsun, görselliğiyle olsun sıkmıyor insanı. Gurur duyarak izledim filmi. Bu nedenledir ki, 3,5 saatin nasıl geçtiğini anlamadım.

Film Kapadokya' da çekilmiş. Kapadokya' da bir otel; Otel Othello. Bu otelin sahibi ve işletmecisi, eski bir tiyatro oyuncusu olan Aydın (Haluk Bilginer) dir. Aydın yıllarca tiyatro yaptıktan sonra, babasından kalan malların başına geçmek için Kapadokya' ya yerleşmiştir. Kirada olan birçok evi vardır ama bu işlerle otel çalışanı Hidayet(Ayberk Pekcan) ilgilenmektedir. Aydın sanki hayatla yüzleşmek istemiyormuş gibi hiçbir kiracıyla yüz yüze görüşmez. Bu Hidayet' in görevidir. Aydın zengindir, parası vardır ama, kendini çalışmanın gerekliliğine inandırdığı için bir yerel gazeteye haftalık yazılar yazmaktadır. Bir de kitap yazmayı düşünmektedir. Aydın (film için isim çok manidar) iyi eğitim görmüş, bencil ve kibirli biridir. Bilip bilmediği konularda bile söyleyeceği bir sözü mutlaka vardır. Kiracısı olan din adamından hareketle, köşe yazısında dinle ilgili bir iki şey yazar ama bir kez bile camiye gitmemiş, ibadet etmemiştir. Vicdan üzerine konuşur ama anne ve babasının cenazesinde bir tek damla gözyaşı dökmemiş, sonrasında mezarlarını ziyaret etmemiştir. Muhtaç olanlara isimsiz yardımlarda bulunur ama insanlardan nefret etmektedir. Çevreye, hayvanlara duyarlı olduğunu söyler ama en güzel yabani ata sahip olabilmek için, gözlerinin önünde atın işkenceyle ehlileştirilmesini sessizce izler.Hatta, arkadaşlarıyla gittiği avda bir tavşanı vurup, akşam yemeği için eve taşımakta bir mahsur görmez. Bana göre film, çelişkiler yumağı adeta. Çöz çözebilirsen, zıtlıkların çatışmalarını. Bu zıtlıklar ki, film boyunca kendilerini hissettiriyorlar: Zenginlik-yoksulluk, aydın-cahil, iyilik-kötülük, çalışmak-tembellik, sevgi-nefret gibi. Bu nedenledir ki, filmi izlerken aklıma, zıtlıklar ve çatışmaların yazarı Jane Austen' ın gelmesini engelleyemedim.

Aydın' ın ablası Necla(Demet Akbağ), eşinden ayrılmış eski bir çevirmendir. Boşandıktan sonra, miras ortağı olarak ağabeyinin yanına yerleşmiştir.. Hiçbir iş yapmadığından sıkılmaktadır ve Aydın' la sonu gelmeyen fikir tartışmalarında bulunmaktadır. Zaten kendini beğenmiş Aydın' ı eleştirebilen ve gerçekleri yüzüne söyleyebilen tek kişidir Necla. Bu tartışmalardan birinde; "Kötülüğe karşı koymamak" üzerine konuşurlar.Necla, kötülüğe karşı koymamak gerektiğini savunmaktadır, geçmişe yönelik pişmanlıkları vardır; daha ziyade eski eşiyle olan yaşantısı hakkında. Aydın' la yaptığı tartışmaların birinde, her iki taraf da birbirlerinin kişisel analizlerini yapıp gerçekleri olanca çıplaklığıyla ortaya dökünce abla-kardeş arasındaki ipler kopar.

Aydın' ın genç karısı Nihal(Melisa Sözen), taşrada yaşadığı içindeki boşluğu(ben sevgisizliği de diyebilirim), kendini yardım çalışmalarına vererek doldurmaya çalışmaktadır. Öyleki, bu çalışmalar onu hayatının amacı olmuştur. Bu bağlamda, filmde"yardım" konusu ciddi bir biçimde sorgulanmaktadır; "Merhametten maraz doğar" misali.

Kısaca, Kış Uykusu filmi, kendini aydın zanneden bir kesimi eleştirel olarak sinemaya taşımış bir film.  Bazı aydınların halka küçümseyerek bakışını, kendini beğenmişliğini, halktan kopukluğunu, dünyayı sadece kendilerinin varoluşundan ibaret sayan bencilliğini oldukça gerçekçi bir şekilde film karelerinde gözler önüne seriyor. Güzel ülkeme yönelik olarak da, ince ince siyasal ve sosyal göndermelerde bulunuyor. 

Film sona erdiğinde," sanat filmlerine" olan, bakış açım değişti. Teşekkürler Nuri Bilge Ceylan; başarılı bir sanat filmi de yapılabileceğini kanıtladığın için. Umarım filmin, çok fazla seyirciyle buluşur...

Filmi izleyenler veya izleyecek olanlar, filmi doğru anlamış mıyım, yoksa anlar gibi mi yapmışım, yorumlarınızla belirtirseniz mutlu olurum. :)



2 yorum:

  1. Film hakkında yazdıklarınız filmi izleme merakımı uyandırmadı değil, mutlaka ben de izleyeceğim :) Ancak lutfen bilhassa son 10-15 senedir Türk sinemasına çok değerli katkısı olan gerek N.Bilge Ceylan gerek Zeki Demirkubuz gibi çok değerli yönetmenlerin filmlerini "sanat filmi" diyip ötelemeyelim. İzleyelim, tartışalım, konuşalım, değerlendirelim. Sanat filmi diye bir şey olamaz, sinema sanatın dallarından biridir ve filmler de sinema eserleridir. Bu kadar basit ;) Herkesin izlemesi dileğiyle..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. "Sanat filmi" konusunda yazdıklarınıza aynen katılıyorum.Çünkü, sinema zaten yedinci sanattır. :)
      Güzel yorumunuz için de teşekkürler...

      Sil