23 Ocak 2014 Perşembe





HAVA KURŞUN GİBİ AĞIR-NAZIM HİKMET'İN ROMANINDAN ATATÜRK İLE İLGİLİ BİR ANI


Hıfzı Topuz, "Hava Kurşun Gibi Ağır - Nazım Hikmet' in Romanı" kitabında yazdı: Nazım Hikmet ve arkadaşı Vala Nurettin  Milli Mücadeleye katılmak için Ankara' ya giderler. Ankara' da Büyük Millet Meclisi' nin salonunda Mustafa Kemal ile tanıştırılırlar. Mustafa Kemal, Nazım ve arkadaşı Vala' ya; "Bazı genç şairler modern olsun diye mevzusuz şiir yazmak yoluna sapıyorlar. Size tavsiye ederim, gayeli şiirler yazınız," der.

Aradan yıllar geçer, Milli Mücadele başarılı olur, düşmanlar ülkeden çıkarılır, Saltanat ve Halifelik kaldırılır, Cumhuriyet kurulur. Cumhuriyet İdaresi' nin oturması ve Türk Ulusu' nun uygar ülkelerdeki ulusların seviyelerine ulaşabilmesi için devrimler yapılır. Atatürk Cumhurbaşkanıdır. O yıllarda (1930' lu yıllar) Nazım yazdığı şiirlerle oldukça ünlüdür, şiirleri her yerde coşkuyla okunmaktadır. Nazım' ın hayranları, şairin şiirlerini kendi sesinden dinlemek isterler, çünkü şairin sesini çok merak ederler. Ama o dönemde ne teyp vardır, ne kaset, ne de CD. Sahibinin sesi Columbia firması, Nazım' ın sesiyle şiirlerinin plağa alınmasını önerir. Nazım bu öneriye sıcak bakar; "Bahri Hazer ve Salkımsöğüt" şiirleri plağa alınır. Plak kısa sürede kapışılır ve çok satar.


Cumhurbaşkanı Atatürk, Dolmabahçe Sarayı'nda açılan resim ve heykel sergisine gelirken (20 Eylül 1937)


İşte o günlerde, plağın ünü Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa' ya kadar ulaştı. Gazi, bir akşam Dolmabahçe Sarayı' nda sohbet ederken söz Nazım' dan açıldı. Sofrada bulunan devrimci arkadaşlarından biri;
"Paşam, dedi, hani şu Nazım Hikmet var ya, hani 1921 yılı başlarında Ankara' da mecliste size de tanıtmışlardı. Şimdi onun şiirlerini kendi sesiyle plağa almışlar, her yerde çalıyorlar, çok hoş bir plak."
"Evet, hatırladım, bana iki genç şair tanıtmışlardı, ben de onlara gayeli şiir yazmalarını önermiştim. Çok merak ettim, o plağı dinlemek isterim."
Gazinin çevresindekiler sağa sola emirler verdiler, plak bulunup getirildi ve gramofona kondu.
"İnsanlarda bir takım ince, yüksek ve asil duygular vardır ki insan onlarla yaşar. İşte o ince, yüksek, derin ve asil duyguları en çok duyabilen ve diğer insanlara duyurabilen şairdir." diyerek şairlere verdiği önemi dile getiren Mustafa Kemal şiirleri dikkatle dinledikten sonra;
"Bu şair sizlere benzemiyor," dedi, "kendisini yakından tanımak isterdim. Bulup getirsinler, şiirlerini bu akşam bize kendisi okusun bakalım."
Vakit gece yarısını geçiyordu. Vali Muhittin Üstündağ Kadıköy Polis Merkezi' ne telefon ederek; "Derhal Nazım Hikmet' i bulup saraya getirin," dedi."Kendisini Paşa Hazretleri emrediyor."
Kadıköy polisi seferber oldu, gece yarısı şairin evine bir ekip gönderdiler. Nazım uykudaydı. kalkıp karşısında polisleri görünce hiç şaşırmadı.
"Emniyete mi gidiyoruz?" diye sordu."Beş dakika izin verin çantamı hazırlayayım." dedi.
Polis memuru,"Reisicumhur Hazretleri sizi emretmişler, şiirlerinizi dinlemek istiyorlarmış!" dedi.
Nazım rahat bir nefes aldı ve düşündü, gitsin mi, gitmesin mi? Davete uyarak  kalkıp saraya gitse ne olacaktı? Ne olabilirdi? Bütün bu belalardan kurtulur, artık başı hiç derde girmez, hapislere düşmez, belki de rejimin yarı resmi şairi olurdu. Ama o, bunu kabul edecek yaradılışta bir adam mıydı? Bir an düşündükten sonra;
"Oğlum dedi, "Reisicumhur hazretlerine benden selam söyleyin. Ben Denizkızı Eftalya değilim."
Polis ayıp olacağını söylese de Nazım" Oğlum, ben ne diyorsam onu yap," demekle yetindi.
Polis şaşkın bir vaziyette geri çevrilmenin üzüntüsüyle evden ayrıldı ve olayı merkeze bildirdi. Merkezdeki komiser de Nazım' ın cevabını Vali Muhittin Bey' e iletti, o da Gazi' ye.
Masadakiler merak içindedir. Peki, Gazi ne yapacaktı? Ne yapması beklenirdi? Hele diktatör diye adı çıkmış bir devlet başkanından ne beklenirdi? Şairi zorla getirmesi mi, tutuklatması mı?
Hayır, hiçbiri değil. Mustafa Kemal;
"Aferin çocuğa," dedi, "işte şair dediğin böyle olur."

"Sanatkar el öpmez; sanatkarın eli öpülür!" diyebilecek kadar sanatı ve sanatçıyı önemseyen, sanatı güzelliğin bir ifadesi olarak gören Mustafa Kemal' den söylediğinin aksi bir söz veya bir davranış beklemek mümkün değildir zaten...


Nazım Hikmet, Mustafa Kemal' in tavsiyesine uygun "gayeli şiirler" yazmış, Türk şiirinde devrim yaratmış bir şair olarak, düşüncelerinden asla taviz vermemiş,  yazdığı şiirler, savunduğu fikirler nedeniyle ömrünü hapishanelerde geçirmiş, suçsuz olmasına rağmen, haksız olarak hüküm giydiğine inandığı için ülkesini terk etmek zorunda kalmıştır. Ve nihayetinde, o çok sevdiği vatanına hasret duyarak hayata veda etmiştir. 
  


Not: Denizkızı Eftalya kimdir? Denizkızı Eftalya (Atanasia Yeorgiadu), Darülelhan, bugünkü adıyla Konservatuar adına plak dolduran ilk Rum sanatçıdır.(1930' lu yıllarda) Mehtaplı gecelerde, saz çalan babasıyla birlikte boğazda sandal gezileri yapar, bütün gece şarkı söylermiş. Geceleri, bu sandalın arkasına 20-30 sandal takılır, Eftalya' yı dinlerlermiş. Fakat hiç kimse onun kim olduğunu bilmezmiş. İncecik sesiyle şarkı söyleyen bu gece şarkıcısı beş yaşındaki Eftalya' ya "Denizkızı" demeye başlamışlar. Ve Atanasia Yeorgiadu, "Denizkızı " Eftalya olmuş.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder