24 Temmuz 2023 Pazartesi

 



KİMİNE GÖRE "AŞK ELMASI", KİMİNE GÖRE "ALTIN ELMA", KİMİNE GÖRE İSE SADECE "DOMATES"İN İLGİNÇ TARİHİ



Avrupa ve ülkemiz Kerberos sıcaklarıyla yanıp kavruluyor adeta. Aşırı sıcaklarda insanın yemek yiyesi bile gelmiyor. Hafif ve serinletici yemeklerle öğünler geçiştiriliyor. İşte yaz mevsiminin vazgeçilmez yiyeceklerinden biri olan çoban salatasının olmazsa olmazı domatesin ilginç bir tarihi var. Yani herkes tarafından sevilerek tüketilen domates, öyle kolay kolay yenilir hale gelmemiş.

Muzaffer İzgü, "Zıkkımın Kökü" kitabında domatesin yaz mevsimi için vazgeçilmez bir öğün olduğunu ne de güzel açıklar. "Gözünü sevdiğim yaz ayları, düşünmezsin ki yemek derdi. Al oradan yarım kilo domates, al oradan yarım ekmek, iste birazcık bakkaldan tuz, bas domatesi tuza, ısır ekmeği ısır domatesi..." Bize de domates-ekmek yiyenlere "afiyet olsun" demek düşer. :)

DOMATESİN TARİHİ



Domatesin yabani türlerinin ilk olarak Güney Amerika'daki And Dağları'nın çevresinde bulunan Peru, Ekvador, Bolivya arasındaki bölgede yetiştiği düşünülmektedir. Kuzeye doğru göç eden yerliler tarafından Orta Amerika ve Meksika'ya getirildiği kabul edilmektedir. Başta mısır tarlalarına dadanmış olan yabani bir ot iken, zamanla meyvesi büyütülerek tarımı yapılmaya başlanan domates, 16. yüzyılda Avrupa'ya getirildi. Bu bölgede Lycopersicon sp.(domates) bitkisinin meyvesine genel olarak "tomate", "tomato" adı verilmiştir. Bu ise yerel dildeki "tomati" çok çekirdekli, sulu meyvelere verilen isimden kaynaklanmaktadır. (Günümüzdeki domateslerde çekirdek bulunmadığı gibi, suyu da azdır.)

Domates, 3 Ağustos 1492 yılında, okyanusa açılan C.Columbus'un, 12 Ekim 1492 tarihinde Amerika'yı keşfi sonrasında (aslında Bahamalar'a ulaşmıştı) 1550 yıllarında Avrupa'ya taşımış ve süs bitkisi muamelesi görmüştür. İlk olarak İtalyanlar tarafından tüketilmeye başlanmıştır. 1570'li yıllarda İngilizlerin İspanyolların bahçelerinde süs olarak yetiştirdiklerine dair kayıtlar mevcuttur.

Domatese ilk başta Fransızlar "pomme d'amour", İngilizler ise "love apple" yani "aşk elması" diyorlardı. Çünkü domatesin afrodizyak özelliği olduğu ve tüketildiği zaman cinsel gücü artırdığı düşünülüyordu.

Diğer bir taraftan İtalyanlar da domatese "poma d'oro" yani "altın elma" adını vermişlerdi. Başka bir hikayeye göre de; İtalya'ya domatesi ilk getiren kişi "Moor" adında biriymiş ve ondan dolayı "pomo dei mori" adını almış.

Domatesin Avrupa'ya yayılması pek kolay olmamış. İlk olarak domatesi kızartarak ve pişirerek yiyen insanlar bu tadı pek beğenmemişler. Domatesin zehirli olduğu düşünülüyormuş. O zamanlar, Avrupalı zenginler yüksek kurşun içeriğine sahip kalaylı tabaklarda yemek yiyorlardı. Domatesi bu tabaklarda yiyen insanlarda zehirlenme belirtileri görülmüş, hatta ölümlere yol açmıştı. Domateste bulunan asit içeriği nedeniyle kurşunun çözülmesine ve kurşun zehirlenmesine neden oluyordu. Ancak yoksul insanlarda bu durum gözlemlenmiyordu. Çünkü fakirler yemeklerini tahtadan yapılma kaplarda yiyorlardı. Bu durum domatesin zehirli sanılmasına neden olmuştu. Bu nedenle 1800'lü yılların sonuna kadar özellikle fakir insanlar tarafından yiyecek olarak tercih edilmiştir. 

Domatesin kaderi 1700'lü yıllarda Fiorentinalı (Floransa) bir aşçının ellerinde şekillenmiştir. Bu aşçı domatesi çiğ olarak salatasında kullanınca ve bir de pizzası için sos yapınca domatesin önlenemez yükselişi başlamış. 

Domatesi Osmanlı'ya tanıtan ve tohumlarını ilk getiren kişi; Halep'te 1799-1825 yılları arasında görev yapan İngiliz Konsolosu John Barker'dir. Sonrasında domates ilk kez Sultan Abdülmecid döneminde (1839-1861) Anadolu'ya gelmiş, önce "Frenk elması" denmesinin nedeni de bu olsa gerek. Bu isim Antep ve yöresinde "Frenk" olarak hala kullanılmaktadır (Frenk kebabı vb.) O dönemlerde domatesleri yeşil ve sarı iken yerler, kızarınca da kırmızı renginden ötürü zehirli olduğunu düşünüp çöpe atarlarmış.



İstanbul'u fethetmiş Fatih Sultan Mehmet, at üzerinde yaklaşık 43.000 kilometre mesafe katetmiş Kanuni Sultan Süleyman, devrin en önemli iki ticaret yolu olan İpek ve Baharat yolunu ele geçiren Yavuz Sultan Selim hayatlarında hiç domates yememişler. Hatta domates ile birlikte Amerika kıtasının keşfinden sonra Avrupa'ya getirilen patates ve yine Çin ve Hindistan'dan dünyaya yayılan patlıcanı da hiç yemediler. Buna rağmen ne ilginçtir ki, Osmanlı mutfağı ve Türk mutfak kültürü dendiğinde akla domates, patlıcan ve patatesli yemekler geliyor.

DOMATES SEBZE MİDİR, YOKSA MEYVE MİDİR?

Bu konu tartışmalıdır. Amerika'da 19. yüzyılın sonuna kadar domates meyve olarak tanımlandı. Çünkü sebzelerden %10 vergi alınıyordu. Bu vergiden kaçmak isteyen insanlar domatesi bir meyve olarak kabul etti. Ancak bir yüksek mahkeme domatesin bir sebze olduğu ve vergi verilmesi yönünde karar verdi. Günümüzde botanikçiler domatesi meyve olarak kabul ediyorlar ve domatesi daha çok yaz aylarında tüketmemizi öneriyorlar.



Notlar:

- Domatesi keşfeden Osmanlıdan sonra, domatesin Mısır, Fas, Kuzey Afrika ve Ortadoğu ülkelerinde yaygınlaştırılmasında Osmanlı tacirleri büyük bir rol üstlenmiştir.

- 1830'lu yıllarda ketçap, "domates hapı" olarak eczanelerde satılmaya başladı. Bu yıllarda ishal, hazımsızlık ve sarılık gibi rahatsızlıklara iyi geldiği düşünüldüğü için ilaç olarak satıldı.

- Domates, acı biber ve kakao Meksika kökenlidir ve Asya ile Avrupa'ya ancak İspanyollar Meksika'yı fethettikten sonra ulaşmıştır. 

- Mısır ve taze fasulye de Amerika'dan gelmiştir.



Kaynaklar:

gurmeakademi.com

- haberturk.com

Fotoğraflar tarafımdan çekilmiştir.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder