21 Mart 2022 Pazartesi

 


ÖLÜ DENİZ PARŞÖMENLERİ VE İKİNCİ MESİH



Kudüs'ün 30 kilometre doğusunda Lut Gölü yakınlarındaki Kumran'da yapılan kazıda arkeologlar  iki bin yıllık  parşömenler buldular. Daha sonraları Ölü Deniz (Lut Gölü'nün diğer adı) Parşömenleri olarak anılacak olan bu el yazmaları, din ve  tarih açısından son derece önemliydi. Eseniler (Hz. İsa döneminde de var olan hoşgörüsüz bir dini topluluk) tarafından yazılan ve dili  Aramice olan bu parşömenlerden yüzlerce tomarı, Bedeviler, ilk kez 1947 yılında bulmuşlardı. Deri parşömenler, papirüs ve bakır tomarlar Esenilerin hayatını anlatıyordu. Bulunan parşömenlerin arasında Eski Ahit'in bazı bölümleriyle, Yeni Ahit'in hiç bilinmeyen bölümleri vardı. İşte bu nedenle bu keşfin dünyayı yerinden oynatacağı düşünüldü. Yapılan karbon testlerine göre bulunan parşömenlerin  çoğunun MÖ. 250 ile MS. 70 yıllarına ait olduğu belirlendi. Bunun üzerine Vatikan devreye girdi.

Parşömenlerin onarılması ve ve çevirisini Kudüs'teki bir Fransız-Arap İlahiyat Okulu olan Ecole Biblique'in müdürü Peder Roland De Vaux üstlenmişti. Katolik papazların yönetiminde, parşömenlerin onarımı ve çevirisi on yıllarca sürmüş ve sürekli tartışma konusu olmuştu.

Sonunda Vatikan'ın Ölü Deniz Parşömenlerinin tümünün kamuoyuna açıldığını duyurması için tomarların bulunduğu 1947 yılından bu yana 50 yıl geçmesini beklemek gerekmişti. Vatikan tarafından yapılan açıklama kimi çevrelerce kuşkuyla karşılandı. Ölü Deniz Parşömenlerinin çözümündeki yavaşlık, bu çalışmayı saran aşırı gizlilik merakı, kimi üst düzey Vatikan yetkililerinin parşömenlerde yazılan bazı zarar verici bilgileri insanlıktan saklamak istedikleri görüşünü daha da körükledi. Bu görüş asla doğrulanmasa da, Ölü Deniz mağaraları öylesine zengin bir kaynak sağlamıştı ki, ilk parşömenin bulunmasından 60 yıl sonra bile bölgede kazılar hala devam ediyordu.

Peki, bu parşömenlerde neler yazıyordu, ki dünya kamuoyuna açıklanması yarım yüzyıl sürmüştü? Elimden geldiğince açıklama yapmaya çalışacağım.

İlk bulunan Ölü Deniz parşömenlerini araştıran Profesör Schonfeld adlı Aramice çevirmeni, bazı metinlerde durmadan tekrarlanan bir şifre bulmuş. Bulduğuna Atbaş Şifresi adını vermiş. Atbaş Şifresi aslında basit bir şifredir. Arami alfabesinin bütün harfleri ters çevrilir. İlk harf sona, son harf de başa gelir. (Profesör Schonfeld'in kafayı sıyırdığına inananların olduğunu da not düşmeliyim.)

Esenilerin bu yazmalara neden şifre koydukları ise arkeologların tahmininden öteye geçmiyor. Eseniler gizliliğe çok önem veren dini bir topluluktu. MS. 66-73 yılları arasında Romalıların, Yahudi isyancıları ezerken, Eseni toplumunu da dağıttığı göz önünde bulundurulduğunda, parşömenlere neden şifre koydukları ve Kumran mağaralarına gömdükleri tahmin ediliyor.

Profesör Schnfeld'e göre, Atbaş Şifresinin bir bölümünün Ahitlerle bir bağlantısı vardı ve Profesöre göre parşömenlerden bazılarında bir kehanet ya da ifşaat gizlenmişti. Ne var ki yıllar önce ölümünden sonra, profesörün çalışmaları her zaman ciddiye alınmayan, bir çeşit hobi gibi görüldü.

Bulunan parşömenlerde Hz. İsa'nın varlığını kanıtlayacak bilgilere ulaşıldığı sanılıyor. Herkesin bildiğinin aksine, bu konuda pek fazla arkeolojik kanıt yok. İncil var, ama İncil'in dışında Hz. İsa'nın hayatından sadece Josephus gibi eski ama bilinen tarihçilerin ikinci elden kayıtları söz ediyor. 

Kumran'da bulunan parşömenlerin çevirisinin açıklanmasının hem Yahudi hem de Hristiyan inançlarını sarsacağı düşünüldüğünden okuduğum "İKİNCİ MESİH" kitabında İsrail Devleti ile Vatikan'ın işbirliği yaptığı varsayımında bulunuluyor. Yani, Vatikan'la İsrail devleti anlaşmazlıklarını bir tarafa bırakmış ve sonu felaketle bitebilecek gelişmeleri önlemek konusunda gizli bir anlaşma yapmışlardı.

Bu anlaşmaya göre parşömenlerin açıklanmama nedenini kitaptan aynen aktarıyorum: "Kumran parşömenlerinin zengin bilgileri içinde Hz. İsa'nın gerçek Mesih olduğunu belirten kanıtlar varsa? Sadece Hristiyan geleneğinin Mesih'i değil, Yahudilerin de iki bin yıl önce yolunu gözledikleri Mesih? Böylesi bir buluşun İsrail devleti ve halkı üzerinde yıkıcı bir etkisi olması kaçınılmaz olduğu gibi, Müslümanlığı da temelinden sarsardı.

"Öte yandan, ya parşömenlerden biri tarihteki İsa ile, iman edilen İsa'nın iki farklı kişi olduğunu kanıtlarsa? Veya İsa'nın dirilişi, Tanrı'nın oğlu olma iddiasını gölgeleyecek kuşkular içerirse? Böylesi ifşaat Hristiyan inancını yerle bir ederdi.

"Bu nedenle İsrail ve Vatikan basit bir stratejide anlaşmışlardı: Bu anlaşmaya göre, kazılar gizlice gözlenecek, herhangi bir din için tartışma yaratabilecek her türlü malzemeye el konulacaktı." ( Glenn Meade-İkinci Mesih, s:342)

Kumran parşömenlerinde iman edilen Hz. İsa'dan başka bir de O'nun kimliğini kullanarak mesih olduğunu iddia eden sahte bir ikinci Mesih vardı, ki yazarın notuna göre, Hz. İsa zamanından beri var olan bu hikaye efsane değil, gerçektir. Kutsal Kitap'ta ikinci mesihe yapılmış sayısız göndermenin yanı sıra, ülkeyi gezen sahte bir peygamber konusundaki uyarılar da var ve bu uyarılardan bazıları Hz. İsa'dan geliyor (O dönemde TV, İnternet, Radyo, Gazete gibi iletişim araçlarının var olmadığı düşünüldüğünde, inanılan gerçek İsa'nın yerine sahte peygamberin geçmesi çok kolaydı. İsa Mesih'i gören tanıyan müritlerinin haricinde kimse onu tanımıyordu çünkü).

Yine yazarın notuna göre, iki bin yıl önce, kutsal topraklarda kimlik sahtekarlığı yapmak kolaydı ve gerçek mesih olduklarını iddia eden kimi deli, kimi hileci böylesi sahtekarların varlığı biliniyordu. (age, s:469)

Glenn Meade'nin İkinci Mesih romanı, tarihi ve dini gerçekler üzerine kurgulanmış bir kitap. Bana göre, romanda temel olarak şu iki soruya cevap aranıyor: Ya biri gerçek İsa, diğeri de sahtesiyle ilgili iki öykü tek bir hikaye olacak biçimde birbirine karıştırılmışsa? Buna gerekçe olarak da Roma İmparatoru Konstantin tarafından 325 yılında toplanan İznik Konsili'ni örnek gösteriyor. Konsil'deki piskoposların görevinin hangi yazıların kutsal olduğuna karar vermek (bu görev İncil'i de kapsıyordu) ve hangi bölümlerin ve ahitlerin İncil'de yer alamayacağını belirlemekti. Anlatılanlara göre, piskoposlar arasındaki tartışmalar hiçbir sonuca ulaşmayınca, Kostantin çok bozulmuş ve masanın üzerindeki seçilmek üzere olan belgeleri havaya fırlatmış. Masanın üzerine düşenler kalmış, yerdekiler atılmış. Konstantin, İncil'deki bütün tartışmalı bölümlerin yok edilmesini emretmiş, itiraz eden piskoposları öldürtmüş.

Diğer soru ise Hz. İsa'ya ihanet eden Yehuda,  ya sahte olan ikinci mesih'e ihanet ettiyse? Bu sav doğrulanabilirse, Yehuda, gerçek mesihi korumak için sahtesine ihanet etmiş olur, ki o zaman da Yehuda hain olmaktan çıkar. 

Romanı bitirdikten sonra, zihnimde şöyle bir soru oluştu; Ölü Deniz Parşömenleri ile ilgili kazılar devam ettiğine ve gün yüzüne çıkarılan parşömenlerin çok sıkı korunan (yetkililer dışında hiç kimsenin giremediği Vatikan Kütüphanesi'nin özel bölümlerinde) kütüphanede saklandığına göre, parşömenlerdeki bütün sırlar kamuoyuna açıklandı mı? Kuşkuluyum doğrusu...

Yazarın detaylı incelemeleri sonucunda yazdığı oldukça bilgilendirici olan bu romanı  Ali Cevat Akkoyunlu'nun akıcı çevirisiyle okumanızdan memnun kalacağınızı rahatlıkla söyleyebilirim.

Romandan Notlar:

- Vatikan'da bulunan San Pietro Bazilikası, adını Aziz Petrus'tan alır. Aziz Petrus'un İmparator Neron'un kararıyla çarmıha gerilip işkence gördükten sonra parçalanmış cesedinin atıldığı yerde inşa edilmiş ve bu bazilika Hristiyanlığın sembolü olarak bilinmektedir.

- Romanda, Papa'ya suikast düzenleyen Mehmet Ali Ağca'dan, akli dengesi bozulmuş bir Türk köylüsü olarak ve KGB tarafından Libya'da eğitilmiş becerikli bir katil olarak bahsediliyor.

- Vatikan Kütüphanesi, Katolik kültürünü korumak ve belgelerini arşivlemek için 15. yüzyılın sonunda kuruldu. Arşivlerde 85 kilometreden fazla raf var. Kütüphanede bulunan Latince, Yunanca ve İbranice metinler binlerce yıl öncesine dayanıyor.

- Ölü Deniz Parşömenlerinin bulunduğu kazıyı destekleyen Rotschild Müzesi imiş.

 



Not: Murat Bardakçı, 12.07.2015 tarihli Habertürk Gazetesinde yayınladığı "Bu metinleri Vatikan sakladı, Yahudiler yayınladı, İslam dünyası ise işe karışmadı" başlıklı yazısını şöyle sonlandırıyor: "Papalar diğer tomarların yayınlanmasını durdurabilmek için ellerinden geleni yaptılar ama İsrailliler sonraki senelerde metinlerin tamamını yayınladılar ve İslam dünyası Hristiyanlar ile Museviler arasındaki bu "kutsal metin" mücadelesine hiç karışmadı, İslam alimleri tek bir yorum dahi yapmadılar."




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder