17 Mart 2021 Çarşamba

 


"ÇANAKKALE, YENİ TÜRKİYE'NİN ÖNSÖZÜDÜR." *



Çanakkale Destanı'nın yazıldığı, toprağının her bir parçası şehit kanlarıyla sulanmış Gelibolu Yarımadası'na iki kez gittim. Her gidişimde de, Gelibolu'nun ayazına, ürkütücü uğultusuyla hiç durmadan esen ve adeta insanı döven rüzgarına göğüs gerdim. Çünkü rüzgardan ve rüzgarlı havalardan hoşlandığımı söyleyemem. Ege'de böyle bir ayaz ve rüzgarın olduğuna inanmak çok zor. Belki de bu çok sert esen rüzgar, orada yatan binlerce şehidin hikayelerini tüm dünyaya duyurmak ve unutturmamak için hiç durmadan esiyordur. Kim bilir.

Çanakkale Boğazı'nı geçilemez kılan, askeri birliklerimizden bir alay var ki, savaş sonunda,  alaydan tek bir kişi hayatta kalmamış, tümü şehit olmuştur. Bu alay, Yarbay Mustafa Kemal'in komutasındaki 19. Tümen'e bağlı olan 57. Alay'dır. Çanakkale Savaları sırasında alayın 49 subay ve 3 bin 638 erden oluştuğu, 57. Alay'ın Yarbay Mustafa Kemal'in emriyle bu bölgeye geldiği ve savaş sonuna kadar bu bölgenin savunmasında birçok kahramanlıklar gösterdiği bilinmektedir.

"18 Mart 1915'te Çanakkale Boğazı geçiş harekatı başarısızlıkla sonuçlanınca karadan çıkmayı planlayan düşman birlikleri, bu eylemlerini 25 Nisan 1915 sabahında Arıburnu bölgesinden gerçekleştirmek için harekete geçti.

"19. Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal, 25 Nisan sabahında Arıburnu bölgesinden duyulan top sesleri üzerine 57. Alay'ı, bir top bataryası ve süvari birliğiyle bölgeye gönderdi.

"Tam teşekküllü olan düşmanın 8 taburuna karşı koyan ve neredeyse tüm askerlerini şehit veren 57. Alay, kahramanlıklarıyla ve vatanı için bile bile ölüme gitmeleriyle adını tarihe altın harflerle yazdırdı.

"Mustafa Kemal'in "Ben size taarruz emretmiyorum ölmeyi emrediyorum" sözüyle gözünü kırpmadan düşmanın üzerine yürüyen 57 Alay ve diğer birliklerin katıldığı taarruzla ilgili İngiliz Subay General Hamilton'un "Gebe dağlar Türk doğurmakta devam ediyor." sözü de o yıllarda Türk askerinin ortaya koyduğu mücadeleyi hiç çıkmamak üzere akıllara kazıdı." **



Çanakkale Savaşı'nda, insan üstü bir güçle kaldırdığı 215 kilogramlık top mermilerini top kundağına yerleştirerek Birleşik Krallık'a ait Ocean Zırhlısı'nı dümenden vurarak kontrolden çıkmasına ve Nusret mayın gemisinin döktüğü bir mayına çarpıp batmasına sebep olan Seyit Ali Onbaşı'yı ve tüm şehitlerimizi  rahmet ve minnetle anıyorum. 1918 yılında terhis olup köyüne dönen Seyit Ali Onbaşı, Kurtuluş Savaşı sırasında tekrar orduya çağrıldı ve 26 Ağustos 1922'de başlayan Büyük Taarruz'a katıldı.1934 yılında Havran'da Atatürk'le görüşen Seyit Ali Onbaşı, soyadı kanunu ile Çabuk soyadını aldı; Seyit Ali Çabuk(Eylül 1889 - 1 Aralık 1939).

57. Alay'ın öyküsünü, Buket Uzuner'in 85 yıllık bir sırrı(1915-2000) kurguladığı "uzun beyaz bulut GELİBOLU" romanından okumuştum. Bu romanı okuduktan sonra, tam on yıl önce ilk kez gitmiştim Gelibolu'ya. Ancak, kitapta bahsedilen mavi gözlü, beyaz yüzlü, yüz yaşında kadar yaşlı, bastonuyla dolaşan Beyaz Hala'yı görememiştim Çanakkale Milli Parkı'nda. Ama o hiç bitmeyecekmiş gibi esen rüzgarda," Aman marı dikkat edin kendinize! Gelibolu'nun ayazı yamandır, çarpıverir insanı. Yabancı felan annamaz, heç acımaz ha!" diye uyaran sesini duymuştum sanki...

Yazım uzamasın diye burada Gelibolu romanını özetlemeyeceğim. Sadece kitabın arka kapak yazısından bir bölümü aktaracağım. İlgi duyarsanız, okumanızı öneririm. Ben çok beğenmiştim.

"Çanakkale 1915

Osmanlı teğmeni Ali Osman Bey ile Anzak Er Alistair John Taylor'ın birlikte insanlığa verdiği dehşetengiz ders...

Tarih kitaplarında yer almasına henüz hiçbir milletin izin vermeye hazır olmadığı büyük insanlık sınavı: Aynı adam aynı savaşta iki düşman ülkede savaş kahramanı olur mu? Ya da: Tarih düz okunacak bir metin midir? Ve tarih yeniden yazılmalı mıdır?"

Çanakkale Savaşı'nın önemli sonuçlarından biri, dünya tarihini değiştiren bir savunma olmasının yanında, Çanakkale'nin geçilemez olduğunu, diğeri ise savaşın düşman yaratmayacağını tüm dünyaya göstermesidir. Şöyle ki; İngiltere sömürgesi olan Avustralya ve Yeni Zelanda, ANZAC(Australian and New Zealand Army Corps) adındaki birlikleriyle savaşmak için Çanakkale'ye gelmişler, belki de hiç görmedikleri İngiltere ve onun kralı için canlarını vermişlerdi. Atatürk ise, savaşta hayatını kaybeden Anzak askerlerine ve annelerine hitaben söylediği "Onlar bu topraklarda canlarını verdikten sonra bizim de evlatlarımız olmuşlardır." sözleriyle dünyaya bir kere daha örnek olmuştur. 








* Fazıl Hüsnü Dağlarca - Çanakkale Destanı.

** aa.com.tr



2 yorum:

  1. Yazılarınızı beğenetek okuyorum.Sizin yazıkarınız sayesinde bilgi dağarcığıma yeni bilgiler ekleniyor.Çok tij ederim.

    YanıtlaSil