26 Mayıs 2020 Salı



FATİH SULTAN MEHMET HAKKINDA AZ BİLİNENLER




"Bence Osmanlı-Türk tarihinde iki dahi vardır: Fatih Sultan Mehmet ve Mustafa Kemal Atatürk. Biri, tüm dünyayı ve tarihin akışını etkileyen bir imparatorluk kurmuş, öteki de tarihin akışını değiştirerek yıkılmış, yenilmiş, işgal edilmiş bir din-tarım imparatorluğundan, çağdaş bir Türkiye Cumhuriyeti yaratmıştır."
(Emre Kongar, Tarihimizle Yüzleşmek. s:49)


II. Mehmet 1432'de Edirne'de doğdu. Osmanlı'nın yedinci padişahı oldu. 1481'de vefat edene kadar 32 sene hüküm sürdü. 21 yaşındayken 29 Mayıs 1453'te Konstantinopolis'i (İstanbul) aldı, Bizans İmparatorluğu'nu fethetti. Bu fetihle bin yıllık Bizans İmparatorluğu'na son verdi ve "Fatih" unvanının aldı.

Fatih Sultan Mehmet'in padişahlığı süresince fethettiği ülkeler, yaptığı işler, savaşlar resmi tarih kitaplarında yazmaktadır. Fetihle ilgili hala az bilinen konulara odaklanmak, yanlış bilinenleri gözden geçirmek ve tarihi gerçekleri, üretilmiş olan hurafeler, rivayetler ve efsanelerden ayıklamak gerekiyor.  İşte bu düşünceyle, bu yazımda, Fatih Sultan Mehmet hakkında az bilinenleri  sizler için yazdım. Beş ayrı kaynaktan yararlandığımı da belirterek keyifli okumalar diliyorum. 

- Henüz 19 yaşındayken Arapça, Farsça, Latince, İtalyanca, Rumca ve Sırpça olmak üzere altı lisan konuşurdu.

- Felsefeye meraklıydı. Milattan önce yaşamış filozofların, Yunanca elyazmalarını okurdu.

- Doğal kaynakları kullanırdı. Örneğin, Limni Adası'nı Tin-i Mahtum, yani "mühürlü toprak" adı verilen kırmızı renkli toprağa sahip olmak için aldı.Bu kırmızı toprak sadece Limni'de bulunuyordu. Toprak ne işe yarıyordu derseniz, şunlara yarıyordu: Zehirlenmeye, yılan sokmalarına karşı deva olduğuna inanılıyor, bezlere sarılıp yıkanıyor, ağaçlara asılıyor, kurutuluyor, toz haline geldiğinde tekrar çamur haline getirilip, bardak yapılıyor. Bu bardağa konulan içecekte zehir varsa, bardak çatlıyor. O yıllarda, hükümdarların genellikle zehirlenerek öldürüldüğünü düşünürsek, çok iyi bir çözüm bence.

- Coğrafyaya düşkündü, astronomiyle ilgiliydi. Özellikle, matematiksel sentez anlamına gelen ve 13 kitaptan oluşan Almagest'in Latince çevirisine bayılırdı. Matematiğe trigonometri seviyesinde hakimdi.

- Bizans'a ait kitapların koleksiyonunu yapardı. Ayasofya'ya dair neredeyse yazılmış tüm orijinal eserleri biriktirmişti. Topkapı Sarayı'nda kütüphane kurmuştu. Bu kütüphanede ilk ciddi araştırma 1929'da Atatürk'ün emriyle yapıldı.

- Balıkçılık gelişsin diye, Pontus'u aldıktan sonra, 60 kadar Rum balıkçıyı aileleriyle birlikte getirtip, Sarıyer'e yerleştirdi.

- İlgi alanı genişti, Hipokrat'ı, Ezop'un fabllarını, lir sanatını, hayvanların özelliklerini, değerli taşları okurdu.

- Şairdi. "Avni" mahlasıyla şiirler yazardı. Kültür adamıydı, sanatçıları kollar ve korurdu.

- Mimariyi çok önemserdi. Yaşadığı mekanları Alla Turchesca, İran, Karaman, Alla Greca tarzında inşa ettirirdi.

- Sofu değildi. Hatta dindar olduğu bile pek söylenemez. Galata'daki San Pietro kilisesine gidip, ayin izlerdi.

- İtalyan ekolünü beğenirdi. Portresini İtalyan ressam Bellini'ye yaptırdı. ( En ünlü tablosu, National Gallery koleksiyonuna dahildir, Londra'da Victoria Albert Müzesi'nde sergilenir.)

- İlk altın sikke onun için bastırıldı. Üzerinde "izzet sahibi, karaların ve denizlerin hakimi" unvanı bulunuyordu. Bu sikkenin öyküsü de, Fatih'in sanat merakından kaynaklanıyordu. Bizans'ın ganimetlerini incelerken, İmparator  8. Palaeologos'un portresinin madalyon üzerine işlenmiş olduğunu gördü. Kendisi de benzerini yaptırmak istedi, araştırdı. Constanzo di Moysis adlı sanatçıyı Napoli'den İstanbul'a getirtti.Böylece, madalyona işlenen ilk Müslüman hükümdar oldu.

- Tarihte ilk havan topunun çizimlerini, bizzat o yaptı, tarihte ilk havan topu İstanbul'un fethinde kullanıldı.

- Kendisine Roma İmparatoru diyen Fatih Sultan Mehmet, kendi imparatorluğu içinde ve Anadolu'da Müslüman-Türk kökenli ailelerin siyasal gücünü kısıtlamış ve sınırlamıştır. Sadrazamı Müslüman-Türk kökenli Çandarlı Halil Paşa'nın kellesini almış, yerine devşirme Mahmut Paşa'yı sadrazam yapmıştır. Bu kısıtlama ve sınırlamayı Osmanlı ailesine rakip başka bir aile olmaması için yapmıştır. Unutulmamalıdır ki, o dönemde hala Anadolu'da Karamanoğulları, İsfendiyaroğulları, Akkoyunlular gibi başka Müslüman-Türk beylikleri vardır. Fatih Sultan Mehmet yaptığı savaşlarla bu beyliklere son vermiş, Osmanlı İmparatorluğu'nun rakipsiz egemenliğini sağlamıştır.

- Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u fethettikten sonra yaptığı en önemli işlerden biri de Ortodoks Hristiyanları koruması altına almak olmuştur. Fetih sırasında tutsak edilmiş ve Edirne'ye gönderilmiş ünlü Ortodoks din adamı Georgios Scholarios'u İstanbul'a getirtir ve onu tüm Ortodoksların Patriği ilan ederek koruması altına alır. Böylece, hem Ortodoks tebaanın gönlünü kazanır hem de Hristiyanların mezhep kavgalarından faydalanarak Katoliklere karşı, Ortodokslarla stratejik bir ittifak tesis etmiş olur.

- Fatih Sultan Mehmet'in, İstanbul'un fethinden sonra yaptığı önemli işlerden biri de Doğu-Batı ticaretini elinde bulunduran Cenevizlilere ve Venediklilere, ticari faaliyetlerini sürdürmelerini sağlayacak olan bazı ayrıcalıklar vermesidir. Kapitülasyon denilen bu ticari imtiyazlar (Kanuni Sultan Süleyman'ın verdiği imtiyazlarda), Osmanlıların güçlü olduğu dönemlerde işe yarasa da, gerileme döneminde, imparatorluğun yıkılış nedenlerinden biri haline gelmiştir.

- Çok iyi eğitim aldığı bilinen Fatih Sultan Mehmet, bütün din-tarım imparatorluklarını parçalayan kardeş kavgasını önlemek için Fatih Kanunnamesi'ni çıkararak, öteki akrabaların öldürülmesine yani şehzade katline izin vermiştir. Bu yaptığı çok tartışmalı olsa da bu kanunnamenin örfi hukuk-şeri hukuk sentezine dayalı bir karar olduğu açıktır. (Emre Kongar-Tarihimizle Yüzleşmek, s:52)

- Devlet yapısını kurumlaştırarak, Sadrazamı Osmanlı bürakrasisinin başı yapmış, divanın idaresini sadrazama bırakmıştır. Yeniçeriliği güçlendirerek, merkezi yönetimin egemenliğini pekiştirmiştir.

- Merkezi yapıyı güçlendirmek ve genişletmek için gereken mali finansmanı sağlamak üzere Osmanlı tarihinin ilk devalüasyonunu yapmış, yani paranın değerini düşürmüştür. Osmanlı'nın paranın değerini düşürme yöntemine tağşiş deniyor. Mağşuş yani tağşiş edilmiş sikke, ya küçültülmüş ya da içine bakır karıştırılarak gümüş gramajı düşürülmüş akçedir. 

- "Resmi Tarih", genellikle Fatih Sultan Mehmet'in portresini yaptırmak üzere ressam Bellini'yi İtalya'dan getirttiğini yazar. Oysa Fatih Sultan Mehmet, ondan başka daha birçok sanatçı, haritacı ve benzeri insanları getirterek, İstanbul'da İslam kültürü açısından gerçek bir Rönesans başlatmıştır. Örneğin, Constanza da Ferrara, Fatih'in resimlerini madalyonlar üzerine çizen başka bir ressamdır.

- "Resmi Tarih" tarafından, Fatih'in İstanbul'u fethettikten sonra kenti yağmalattırmadığı, tümüyle koruduğu öne sürülür. Kenti olanaklı olduğu ölçüde koruduğu doğrudur ama yağmalattırmadığı doğru değildir, zaten olamazdı da; çünkü bütün din-tarım imparatorluklarının fetihlerinde, galip gelenlerin zenginleşmesi, askerlerin canla başla dövüşmelerinin sağlanması amacıyla yağma yapılır. Yenilenlerin canı, malı, ırzı yenenlerindir. Nitekim Fatih Sultan Mehmet de, İstanbul'u fethettikten sonra üç gün üç gece kente girmemiş, askerlerin yağmalaması için beklemiştir.

-- Stefan Zweig'in "İnsanlığın Yıldızının Parladığı Anlar" kitabında yazdığı On İki Tarihsel Minyatür arasında Fatih Sultan Mehmet'e yer vermiş ve İstanbul'un fethini anlatmıştır. Zweig, Fatih Sultan Mehmet'i şöyle tanımlamıştır:

21 yaşındaki Manisa Sancak Beyi Mehmet'in zeki olduğu kadar hırslı, hırçın, şöhret düşkünü olduğunu belirttikten sonra, tahta çıkan şehzadenin Bizans'ı dehşete düşürdüğünü yazıyor. Çünkü Bizanslılar, yüzlerce casusu aracılığı ile bilmektedirler ki zafer ihtirasıyla yanıp tutuşan bu genç adam, dünyanın bir zaman ki başkenti İstanbul'u ele geçirmek için ant içmiştir. Yeni padişahın askeri ve politik konulardaki engin bir bilgi birikimi ve yeteneği olduğunu Bizanslılar çok iyi bilseler de Mehmet'in hem dindar, hem de acımasız, hırslı ve gaddar, yaman bir asker ve başarılı bir diplomat olduğunda hemfikirdirler.

--Kuşatma başladığında dev toplar Bizans surlarını dövüyor, bir taraftan da donanma karadan yürütülüyor. İmparator'un kendisi surlara gelerek, halkına moral veriyor. İşte tam bu sırada Bizans'ın yazgısını kesin olarak belirleyen, hiç akla gelmeyen, çok tuhaf bir şey olmuştur. Dış surlarda açılan ve asıl saldırı yerinin hemen yanında bulunan bir gedikten, içeriye birkaç Türk askeri sokuluyor. Bunlar iç surlardan içeriye girmeyi göze alamıyorlar. Fakat iki sur arasında şaşkın şaşkın dolaşarak çevreyi seyrederlerken, Kerkaporta denilen küçük bir kapının anlaşılmaz bir tedbirsizlik yüzünden açık kalmış olduğunu görüyorlar. Aslında bu büyük kapıların henüz açılmadığı saatlerde ve barışta yayalara ayrılmış bir sürü küçük kapıdan biridir. Askeri bakımdan hiçbir önemi bulunmadığı için de, varlığı son gecenin büyük telaşı içinde unutulmuş olmalıydı. Sonrası malum; yeniçeriler içeriye giriyorlar ve halk "kent ele geçirildi" feryadı ile bütün direncini kaybediyor. İmparator Konstantin çatışmada ölüyor. Ancak ertesi gün, ceset yığınları arasında, altın kartallarla işlenmiş bir çift erguvan renkli ayakkabının fark edilmesiyle, son Doğu Roma İmparatoru'nun öldüğü anlaşılıyor.

--Stefan Zweig, "İşte bir toz zerreciği kadar küçücük bir rastlantı, herkesin unuttuğu kapı Kerkaporta dünya tarihinin akışını kesin bir biçimde değiştirmiştir"diye yazıyor.

--İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Feridun Emecen'in "Türklerin Serüveni" kitabında, S. Zweig'in yazdığı açık kapı söylencesi hakkında şöyle yazıyor: " Bu söylenti Dukas'ta geçer. Daha önceki Arap kuşatmasında  da anlatılan bir efsanedir bu açık kapı mevzuu. Eskiden kalma bir hikayedir yani. Bunlar güncellenmiştir. Ben böyle bir şey olmadığını düşünüyorum. Nereden girildiği, kesindir. Biraz da fethi küçümsemek için böyle hikayeler uydurulmuştur. Yani 'Bizans zaten güçsüzdü, kapıyı da açık unutmuşlardı' demek için.

--Papa Fatih Sultan Mehmet'i Hristiyanlığa davet etti. Etti fakat mektubun yollanmadığı düşünülüyor. Latince yazılan bir mektuptur. Fatih'in nihai amacı Roma'yı almaktı. Papa da bunu önlemek için böyle bir mektup kaleme almış olabilir.

--Batılılar İstanbul'un fethini pek öyle, bizim gördüğümüz gibi görmüyorlar. Yani çağ açıp kapatma olarak görmüyorlar. Zaten modern dönem tarihçiliğinde artık çağ açıp kapatma gibi bir kavram yok. Hristiyan aleminde İstanbul'un düşüşü bir kıyamet olarak algılanıyor, korkutucu bir durum. Çağ açma kapama olmasının o kadar önemi yok. İslam dünyası için de farklı bir yeri var.

BONUS:
"....Fatih Sultan Mehmet, vefat etmeden önce sonseferine hazırlanırken, Roma'dan bir mektup almış. Mektupta Hristiyan bir kardinal, 'Efendim, ömrümün son zamanını kendi vatanımda geçirmek isterim. Beni, İstanbul'da bir kiliseye almanız mümkün mü? diye ricada bulunmuş. Sultan Fatih çok sinirlenmiş, kardinale emir göndermiş:
'Görevimiz tamam olmadan asla!'

Mektubu yazan Fatih'in çocukluk arkadaşı Sadık'tır. Sultan Mehmet, İstanbul'u fethederken Sadık'ı Hristiyan kimliğine büründürmüş, kiliseye yerleştirmiş. Sadık yükselmiş, yükselmiş, kardinalliğe kadar ilerlemiş. Derler ki, Fatih zehirlenmeseydi de, son seferinde Roma'yı fethedecekti; Sadık'ı Hristiyan dünyasına Papa yapacaktı!..." 
(Siyah Sancak arka kapak tanıtım yazısından)

Not: Fatih Sultan Mehmet, yukarıdaki gül koklayan resmi çizdirirken ince düşünmüş olmalı. Sultanın başparmağında bir yüzük var. Bu yüzüğün adı, "zihgir" dir. Zihgir, Türklerin yayı başparmak ile germelerine ve bu sayede ok atmalarına yarayan bir yüzüktür. Savaşçı olan Türkler, bu okçu yüzüğünü başparmaklarından hiç çıkarmazlar; savaş zamanı bu yüzüğün sivri kısmı ok atmaya yarayacak şekilde aşağı doğru bakar, barış zamanı ise sultanın resminde gördüğünüz gibi ters çevrilerek yukarı doğru bakar. Kısacası Fatih Sultan Mehmet bu resimde şu mesajı veriyor; "Ben sanatkarım, ince ruhluyum, entelektüelim ama aynı zamanda savaşçıyım da."



YAZIYI HAZIRLARKEN YARARLANDIĞIM KAYNAKLAR:

1- Emre KONGAR, Tarihimizle Yüzleşmek (Remzi Kitabevi, 11. Basım).

2- Yılmaz ÖZDİL, ADAM (Kırmızı Kedi Yayınevi).

3- Stefan ZWEIG, İnsanlığın Yıldızının Parladığı Anlar ( Can Yayınları, 11. Baskı).

4- Cansu Canan Özgen, TÜRKLERİN SERÜVENİ, Metehan'dan Attila'ya-Fatih'ten Atatürk'e (Kronik Kitap)

BONUS:
5- Ali KUZU, Siyah Sancak ( Kariyer Yayıncılık, 2014)

--Fatih'in portresi, Nakkaş Sinan Bey tarafından yapılmıştır.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder