16 Aralık 2017 Cumartesi




İKARUS'UN HİKAYESİ



Antik Çağ mitolojisindeki en sevdiğim karakterlerden biri de İkarus'tur!

Ege zeytiniyle beslenmiş insanların hayalinden doğmuştur. İnsanın limitlerini zorlaması üzerine tutkulu bir efsanedir.

İkarus'un babası Daidalos, çok başarılı bir mucit ve mimardır. Kıskanç insanların kışkırtması sonucu, kralı tarafından sürgün edilince, Girit Adası'na gider.

Geldiğini öğrenen Girit Kralı Minos onu hemen sarayına davet eder. Kralın başı kendi çocuğu olan bir canavarla derttedir. Karısı tanrılar tarafından cezalandırılıp yarı boğa yarı insan bir çocuk doğurmuştur. Kral, Daidalos'tan Minotaurus adlı bu insan yiyen canavarı hapsedecek bir yer yapmasını ister.

Daidalos üstün zekasıyla içinden bir türlü çıkılamayan bir labirent (labyrnthos) yapar ve canavar oraya konur. Canavar için Atina gibi çevredeki şehirlerden toplanan 7 kadın 7 erkek kurban olarak labirente atılmaktadır.

Zamanla Atina halkı bu duruma isyan eder ama Girit Kralına karşı bir şey yapamazlar. Halk hazır olunca, bir gün halk kahramanı da çıkagelir.

Atinalı üstün bir savaşçı olan Thesseus, kurban adayı olarak Girit'e gider. Labirentte canavarla savaşıp onu öldürmek ister ama labirentin karışıklığında yönünü şaşırır. Daidalos'a başvurur. Daidalos da bir iplik yumağını alıp, labirentin girişine bağlayarak yürürse, kaybolmadan başladığı yere dönebileceğini söyler.

Thesseus labirente girer, yönünü kaybetmeden ilerler, sonunda savaşarak canavarı öldürür. Canavarı öldürünce kahraman olur. Bu arada kralın kızı ona aşık olur! Thesseus kralın kızını da alarak, Girit'ten gider. Kral olanları öğrenince çok kızar.

"Ne çok alçaktan uç, ne çok yüksekten!"

Kral, Daidalos'un Thesseus'a labirentin sırrını açtığını düşünüp onu cezalandırmak için oğlu İkarus'la beraber kendi yaptığı labirente kapatır.

Becerikli mimar nasıl kurtulacağını düşünmeye başlar. O kadar iyi bir labirent yapmıştır ki, kendisi bile içinden çıkamamaktadır!

Sonunda başka bir fikir bulur. Kuşların bıraktığı tüyleri toplayarak, balmumuyla birleştirip kendine ve oğluna birer kanat yapar. Kanatları sırtlarına yapıştırıp kollarına bağlarlar.

Daidalos, oğlu İkarus'a, kanatlar balmumundan yapıldığı için çok alçaktan da çok yüksekten de uçmamasını tembih eder. Çok alçaktan uçarsa nemin kanatları ağırlaştırarak uçmasını engelleyeceğini, çok yüksekten uçarsa güneşin balmumunu eritip kanatlarını yakacağını söyler.

Ona sıkı sıkıya tembih eder: "Ne çok alçaktan uç, ne çok yüksekten!"

Genç İkarus kanatlarını takar ve kendisini hava boşluğuna bırakıp uçmaya başlar.

Giritliler şaşkın bir şekilde aşağıdan olanları seyrederken, onlar özgürlüğe uçarlar.

Takma kanatlarla uçarak yükseldikçe İkarus'a bir şeyler olmaya başlar. Özgürlüğün, uçmanın ve kendi kanatlarıyla yükselmenin keyfini aldıkça, kendinden geçer İkarus. Babasının tüm söylediklerini unutup, gözünü güneşe diker. Ona dokunmak istercesine, tüm gücüyle güneşe doğru yükselmeye başlar. Tüm sınırları unutup yükseldikçe yükselir.

Güneşe yaklaştıkça, İkarus'un balmumundan yapılmış kanatları erimeye başlar. İkarus durmak bir yana daha da yükselir. Sonunda kanatları eriyip kopunca İkarus Ege Denizi'ne düşer, sularda kaybolur. Güneşe ulaşma tutkusu hayatına mal olmuştur. İkarus güneşe ulaşamamıştır ama sınırsızca yükselme tutkusuna sahip insanların ikonu olmuştur!

Kaynak:
Mümin Sekman - Limit Sizsiniz. (Çok güzel bir kitap, okumalısınız.)






6 yorum:

  1. ikon kelimesi her ne kadar sevimsiz ve itici gelse de kulağıma (tamamen moda söylemi haline gelmesinden ötürü sanırım) kelimenin hikayesi çok hoşmuş

    YanıtlaSil
  2. Çok güzel. Benim için iyi bir hatırlatma oldu. Elinize sağlık. :)

    YanıtlaSil
  3. gözünle gördüklerine sakın inanma. görünenlerin hepsi sınırlıdır. anlayarak bakmaya, bildiklerinin ötesine geçmeye çalış. o zaman uçmanın anlamını da daha iyi öğreneceksin."."richard Bach-Martı"

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim. Martı Jonathan'a verilen en güzel öğütlerden biri.

      Sil